Son zamanlarda yine hilafet çığırtkanlığı yapanlar sokaklara çıkarken, güvenlik güçleri müdahale için bir yerlerden gelmeyen emirlerle olayı şemateyle zaman dolduruyor.
Atatürk’ün Konya ziyaretinde kendisini karşılayanlar arasında acayip kılıklı bazı insanları görünce, “bunlar kim?” diye sorar. Zamanın yetkilisi, “Bunlar din adamı, bunları askere almayalım” deyince Atatürk çileden çıkmış ve “Derhal bunlar askere gidecek” diye emir vermiş ve aynı zamanda hilafetinde kaldırılmasına karar kılmış.
Tarikat ve cemaatlerin toplum içerisinde yakılmaz bir kale olmaları, halktan topladıkları paralarla holdingleşmelerinin önü alınmadıkça, her zaman beka sorunu oluşturacakları hesaplanmalı.
Bilim ve ilime hiç bir katkısı olmadığı gibi, toplumunda ayrışmasına vesile teşkil eder. Bir gerçek hikâye, Türkiye’de ilk rasathaneyi 3. Murat zamanında Mısır’dan getirtilen Takiyüddin tarafından 1574 yılında kurulmuş. Rasathane 1580 yılında, Şeyhülislam Kadızade'nin onaylayan fetvası ve Padişah III. Murad'ın emriyle denizden topa tutularak yıkılmıştır.
Kadızade padişaha, “Hünkârım bu zındıklar meleklerin aşağıda donlarına bakıyorlar. Allah bizi cezalandırır” der ve Kılıç Ali Paşa’ya emir verilerek denizde top atışlarıyla rasathane serüveni bitmiş oldu.
İşte bilgisiz ve çıkarcı (sözüm ona) din adamının fetvası matbaa olayında da aynı hikâye ile geri adım atmaya sebep olmuş aynı zihniyet devam ediyor.
YALANCILIK HİKÂYESİ
İkinci Dünya Harbinin suçlusu ve milyonlarca insanın ölümüne sebep olan Adolf Hitler ve arkadaşları hiç bir zaman suçlarını kabul etmemişlerdir.
Hitlerin propaganda komutanı Dr.Paul Joseph Goebbels, “Her gün yalan söyleyeceksin, bir gün sonra aynı yalanı tekrarlayacak daha kuvvetli bağıracaksın, bir müddet sonra daha büyük yalanlar söyleyecek ve halkı inandırmaya çalışacaksın” der. İnsanlar her gün aynı hikâyeyi duya duya gerçek olduğuna inanır
Yalan üzerine söylenmiş pek çok hikâyeler var, bunlar örnek olarak insanlara sunulur, fakat bu hikâyelerden ders çıkarıldığına fazla rastlanmaz. Belki herkes tarafından bilinmeyen hikâyeler vardır, ben bunlardan birkaç tanesini bildiğim kadarıyla anlatmaya çalışacağım. Bunu ben mi uydurdum yoksa çocukluğumdaki duydum fakat her ne ise güzel düşündürücü hikâyeler.
Doğada herkes tarafından bilinen ve kurnazlığı ile tanınan tilki, tavşan ve kaplumbağa dostluklarını ilerletmişler ve bir ortaklık kurmaya karar vermişler. Zamanın şartlarına göre ne yapalım derken, akıllarına çiftçilik yapmak gelmiş.
“Ne ekelim?” derken arpa ekmeye karar vermişler. Arpa ekip biçenler bilir arpanın hasadı zor olan bir mahsuldür. Arpanın hasadı biraz zor olur, orak kullanmasını bilmeyen ekin biçemez, mevsim olarak erken yaz mevsimi ve tozlu da pek yakıcı olur. Arpa ekilmiş ve hasat zamanı gelmiş, başlamışlar arpa biçmeye.
Bir kaç adımdan sonra havada ışınınca tilki kaytarma yollarını aramaya başlamış. Sağ sola bakarken bir yaygara kopararak “Aman arkadaşlar şu gördüğünüz dağdaki kaya oynamaya başladı, yuvarlanır üstümüze gelirse hepimiz helak oluruz. Ben hemen gidip o kayanın önüne dayanağım siz de korkusuzca hasadı tamamlarsınız” diyerek dağa çıkmış ve kayanın dibine uzanmış.
“Aman çabuk olun kayayı zor tutuyorum” diyerek ortaklarına arpa hasadını yaptırmış.
Yalancı çoban hikayesini herkes bilir. Pek çok yalancılıkla ilgili hikâyeler anlatılır hep ibret olsun diye, fakat hiçte ibret alan olmuyor.
Bir futbol hikayesi yaşadık, bir türlü anlayamadığım bu müsabakanın iptali hususunda gerçek bir olayı anlatan yokluktaki ta Ali Koç’un sabrı taşıncaya kadar.
Ali Koç, “Bu olayda benim hiç alakam yok ve biz de ne bir anlaşma var, ne de bir sözleşme var ve biz her hangi bir istekte bulunmadık. Sadece Atatürk isminin ortaya atılıncaya kadar.
Oynanan maçın eski veya yeni adı Atatürk Kupası ve Cumhurbaşkanlığı kupası. Atatürk’ün adının anılmasından daha doğal bir olay olur mu?
Şimdi kim doğru söylüyor ve bu organizatörü kim yaptı?
İktidara göre her şeyi muhalefet yaptı, bütün suç onların diyor! Yanlış politikalarla ülke ekonomisini büyük bir çıkmaza getirmenin müsebbibi yine muhalefet veya yabancı güçler!
Bir türlü anlayamadığımız bütün olumsuzlukların suçlusu, hükümet harici ve hatta hükümete muhalif eden kim varsa ya terörist, ya da düşman acaba suçlu kim?