Eğitimde Türkiye yıllardır bir yanlışlığın girdabında kurtulamadı. Rejimde yapılan veya yapılması istenen değişiklikle, eğitimi dizayn etmenin yanlış ve hatalarla dolu geçen yılların boşluğu kolay kolay doldurulamaz. Hele internet ve iletişimde ulaşılan baş döndürücü teknolojik gelişim, rejimin veya rejimi değiştirmek isteyen iktidarın, kendi isteği doğrultusunda eğitim uygulaması mümkün değildir.
Eğitimde mesleki ve düz liselerin görmesi gereken derslerin arasına din ağırlıklı dersleri sokarsan, verilen dersler içeriğini yitirir ve hatta ikilik yaratarak toplumun fidanları olan gençler arasında ayrımcılık ve huzursuzluk yaratır. Nitekim de geçmiş zamanlarda öyle de olmuştur.
Eğitimde sorumlu olması gereken devlet, kendi asli görevinin ne olduğu ve dibi karanlık kimselerin inisiyatifine bırakmamalı. Özel dershanelere verilen imtiyazlardan ve oralarda eğitim alarak bir nevi geleceğini garanti altına alma vaatleri verilerek, devletin her köşesine sızan bir dini örgüt adı altında devleti nasıl tehdit altına aldıklarını 15 Temmuz’da yaşadık ve gördük.
Bazı siyasi partilerin, okulları arka bahçesi olarak gördüğü eğitim kurumlarında göze takılır bir bilim adamı yetişmemiştir. Son iki yüzyıldan beri eğer Türk topluluğunda Sokrates, Platon, İbni Sina gibi bilim adamı yetiştirilemiyorsa, Dünya eğitimde altın çağını yaşarken, toplumumuzda neden parmakla gösterilen bilim adamı yetişmediğinin sebebi acaba nedir veya biz yanlışlığı nerden yapıyoruzun cevabi sorgulanıp aranmalı.
Genç Türkiye Cumhuriyeti’nde bin bir zorluklarla faaliyete geçirilen Köy Enstitüleri bir ümitli. Zamanın teknolojik gelişmelerini köylere kadar getiren, eğer kapanmamış olsaydı sevk ve hevesle zamanımıza Türkiye'yi bugün bulunduğu yerden çok daha yükseklere taşır, belki de Amerika'ya eşdeğer bir ülke haline getirirdi. Fakat zamanın dar görüşlü siyasileri ve iç çekişmeler nedeniyle kapatılmış, kurucuları arasında bulunan İsmet Paşa’ya da kapısına kilit vurdurmak durumuna düşürülmüştür.
Yıllardır uygulana gelen ve adeta yurt dışı ihtisas veya doktorasını alamayan kimselerin yurt içinde çalışacak bir kurum bulamayışı, milli eğitimi ve kültürü aşağılayıcı bir tutumdur. Yurt dışı eğitim gören talebelerinde basari oranı tartışılır bir durumdur.
Yurt dışı eğitime gelen pek çok talebe tanırım bunların başarı oranı çok düşük olduğu kanaatindeyim. Çok tanıdığım talebeler zamanla branşları dışında işlerle meşgul oluyor, bir kısmı da evlilik yaparak bir daha geri dönüş yapmıyor. Bu talebelerin bir iki senede bulunduğu ülkenin dilini öğrenmesi de hikaye. Sadece hizmet dili öğrenebilir, yani getir götür. Osmanlı İmparatorluğunda da eğitime fazla yatırım yapılamadığı için, miladını doldurma sebeplerinde sayılır.
Bütün ömrünü savaşlar ve seferlerle tamamlarken, sadece askeri okullara yatırım yapıp, bilim ve teknolojiyi ihmal etmesi geri kalmışlığımızın ana sebepleridir biridir.
Cumhuriyetten önce ve sonra Anadolu’da yabancı okulların çoğunluğu, eğitimi yabancıların misyoner hareketlerinin kamuflaj edilmesi ve Anadolu da Türkleri atma faaliyetleridir. Eğitim her şeyden önemli ve hiç bir zaman ihmal edilmeyecek milli bir dava olarak görülmeli. Kötü niyetli kimselerin veya ülkelerin eğitime bulaşması sağlıklı bir faaliyet sayılmaz.
Eğitim çelik zincir halatına benzer, araya başka metallerle ekleme yapmak, bakir alüminyum eklemek sağlamlığını ve vasfını kaybeder. Bilgi ve yeteneğe bağlı eğitim, başarının ana unsurudur. Uygulanan eğitimde bazı derslerin kaldırılması akil alır bir uygulama değildir. Kaldırış sebeplerini benim gibi pek çok kimse bilir fakat dillendirmeye korkar. Mesela coğrafya dersi neden kalkar, tabiat dersi neden kalkar izahı mümkün mü dür, yoksa yavaş yavaş cumhuriyetin değerlerini yok edip ikinci cumhuriyet ilan etmek mi (o ikinci cumhuriyet ne ise bir açıklamasını duymadık).
Seçimler artık geride kaldığına göre yeni hükümetin ilk sorunlarından birisi ve en önemlisi de eğitimde yapılacak değişikler olacak.