Devlet adamının nasıl yetiştirileceği ve neden yetiştirilmesi gerekliliği herkes tarafından onanmayabilir. Fakat medeni ve demokratik toplumlarda demokrasiye inanan ve demokrat olarak yetiştirilen, sabırlı tecrübeli ve o kadar da hoşgörülü olması yanında ağzından çıkan her kelimenin hükümeti değil devleti temsilen olacağını bilmesi gerekli.
Kendisini protesto eden vatandaşa veya halledemediği her hangi bir sorunu çözmeye yönelik istekte bulunan vatandaşına ağıza alınmayacak “kavat” sözünü sarf eden ve sonra da ben öyle dememiştim, kavas demiştim diyerek, sözlerinden çark eden, bulunduğu makamı temsilde yetersizlik görünümü çizen bir şahıs devlet adamlığı yapamaz ve oturduğu makamı derhal bırakması lazımken pişkinliği, aymazlık boyutuna çıkaran kimse devlet adamı olamaz.
Kullandığı kelime, karşısındakini aşağılayıcı ve ayni zamanda alenen iftira ile beraber bir hakarettir. Hele söylediği lafın arkasında duramayan bir kimsenin oturacağı yer değil temsil ettiği makam. İşin acı tarafı bu şahsın hala aynı görevde bulunmaya devam etmesidir.
Bu memleket kimsenin babasının çiftliği, insanlar da maraba değil. Demokratik idare sisteminde protesto, yürüyüş, grev gibi hak arayış faaliyetleri vardır ve olmalıdır. Her vatandaş halledemediği sorunu için silahla devletin karşısına mı çıksın yani. Onun içindir ki mülki amirlerin seçimi çok önemlidir. İşin gülünç ve acınacak bir tarafı da, Valinin özürü kabahatinden daha büyük. Acemice ve cahilce bir yorum. “Ben kavat demedim kavas dedim” hadi sende be! Bu millet senin düşündüğün kadar geri zekâlı değil kendi ürettiği bir deyimi anlamayacak kadar.
Kamu görevlisi kendisine tanınan yetkiler çerçevesinde olaylara müdahale hakkı vardır. Bir insan her hangi bir ideolojiyi benimseyebilir, laik devlet idaresinde başka inanışa sahip olabilirler, bu kimse eğer devlet memuru ise devlet çıkarları için yasalarla sınırlandırılmış yetkilerin tatbikinde bir sıkıntı yok, ama devlet tarafından kendisine ödenen maaşların kimler tarafından karşılandığını unutmamalı ve vatandaşa karsı coşmamalı.
Devlet adamı yetiştiriciliğinde, Osmanlının devamı sayılan Türkiye Cumhuriyeti de maalesef bir girişimde bulunamamıştır veya çeşitli nedenlerle başaramamıştır. Bunun tartışılacak çok değişik nedenleri vardır. Mozaiğin fazla uyumlu olamaması da rol oynayabilir. Belki cumhuriyetin ilk yıllarında eleman yetersizliği bir sebep olabilir fakat 1938´den sonra siyasi çekişmenin seviyesizliği ve partizanlığın zirve yaptığı tarihlerde, yandaş kollamanın ve “işe göre adam değil de adama göre iş” tedariki her zaman bir ayrıcalık olmamalı. Devletin bekası bakımında çok önemli olan politika okulu hayata geçirilememiştir.
Son zamanlarda siyasi çekişmenin seviyesizliği böyle çok önemli bir eksikliği giderecek girişimi yapacak bir babayiğitte ufukta görünür gibi işareti de yok.
Avrupa ülkelerinin çoğunluğu krallık veya eyalet sisteminde olsa da bu uygulamayı çok güzel yürütüyorlar. Bu okullarda yetişen kimseler en azından yaptığı hatayı anladığı an hemen istifa etmesini öğreniyorlar. Benim Avrupa’da kaldığım zaman içerisinde belediyede hatırı sayılır bir kimsenin yiyeninin temizlik işlerinde çalıştığına şahit oldum ve bunu kimse de bilmiyordu. Ben de tesadüfen öğrendim. Bu arkadaş sokak süpürme gurubundaydı. Hiç de gücenmiyor ve utanmıyordu ve işini de severek yapıyordu. Asalak bir neslin yetişmesinde eğitim sisteminin çarpıklığı ne kadar da önemli ise, gelir dağılımında etkisinin olduğu unutulmamalıdır. Ücret farklılıklarının uçurumluluğu sosyal yaşamın ve sağlıklı nesillerin yetişmesinde en büyük etkendir. Bu açığın kapatılması zor olsa da kapatılması mümkündür. Gelir dağılımının adilane paylaşımı iç istikrarı sağladığı gibi daha sağlıklı bir gelişmeyi ve endüstri üretiminde daha güçlü ve güvenilir bir rotada ilerlemesini sağlar.