Bulgarcadan dilimize geçen “Çete” sözcüğünün anlamı Türk Dil Kurumu'nun “Türkçe Sözlük”ünde ordu birliklerinden olmayan silâhlı küçük birlik, yasa dışı işler yapmak için bir araya gelmiş topluluk olarak açıklanıyor.
Oysa yazımızın konusu “Çete”nin ne silâhlı küçük birlik, ne de yasa dışı işler yapmak için bir araya gelmiş toplulukla uzaktan yakından hiçbir ilgisi yok.
Ne acı ki internet ve akıllı telefon salgınına yakalanmış yeni nesiller geçmişi araştırmıyor, araştırma gereksinimini de duymuyor. Bir memleket elbette akıllısıyla, delisiyle memlekettir. Diğer bütün olumsuz tipleri ayıklar, atarsanız geriye gerçek anlamda memleket kalmaz.
Ünlü tarihçimiz Reşad Ekrem Koçu “İstanbul Ansiklopedisi” adlı çok değerli eserinde İstanbul'un tüm değerlerini ortaya koyarken padişahlar, sadrazamlar, vezirler, paşalar, beylerden tutunuz da fahişeler, kadın tellâlları, hırsızlar, dolandırıcılar, hamallar, delilere varıncaya kadar İstanbul'da yaşamış ve isim yapmış herkese yer vermiştir.
Bizim Kırşehir'de her ne hal ise dışarıdan gelen aslı nesli belirsiz kişiler hemen bey olarak nitelendirilir, baş köşelere yerleştirilir, kendi insanları ise yetmişiki sülâlesinden başlanarak en çirkin, en aşağılık lâkaplarla damgalanır. Başka bir deyişle Kırşehirli yaban ellerden gelenlere sütüne sümüğüne bakmadan velî muamelesi yapar, onları yüceltirken kendi insanına lâyık gördüğü rütbe her ne hikmetse en kibar sözcükle hep aynı kalmıştır: “Deli...”
TEK İHTİYACI VARDI: EKMEK ve ŞARAP...
İşte, bizim “Çete” de böyle yanlış anlaşılmış bir hemşehrimizdi. Ona niye “Çete” demişler, bilinmiyor. Bilinen gerçek yakın zamana kadar Kırşehir'de yaşamış popüler-pejmürde tiplerden biri olması...
Onunla aynı mahallede, yani Yenice Mahalle'de oturmuştuk. Ailece tanışırdık. Kale Ortaokulu'nda matematik öğretmeni olan, sert disipliniyle tanınan Osman Eken'in de kardeşiydi.
Her nedense Mehmet Eken aileden kopmuş, yaşadığı bohem hayatı yüzünden olsa gerek “Çete” diye anılır olmuştu. Ekmek dışında tek gıdası şaraptı. Koltuklarında ekmek ve şarap götürürken, ya da pasaj köşelerindeki mekânlarında içtiği şaraptan yarı sızmış halde rastlaştığımızda bana bakarak kısık sesle “Bekir Ustamın oğlu” der ve hüzünle, belki de hayata karşı duyduğu kahırla gülümserdi.
Sık sık kullandığı “Bu da kader agam!” sözüyle kaderine sitem eder gibiydi. Ama kaderinin nasıl bir oyunuyla bu hayata sürüklendiğini anlatmayı da gururuna yediremeyecek kadar onurluydu. Kimseden bir kuruş istemez, ama nasıl yapar eder, günlük ihtiyacını sağlardı: Ekmek ve şarap...
RAMAZAN GELDİ Mİ AĞZINA İÇKİ KOYMAZDI
Yeri gelmişken onbir yıl önce “Kırşehir Haber” internet sitesinde Kırşehir'le ilgili nostaljik yazılar yazan Mustafa Yapan'ın “Çete” ile ilgili bir anısına da yer vermek istiyorum:
“Sokağın başından bir fayton gözüktü, hemi de iki atı var. Bu Tahsin Ağa'nınkinden başkası olamaz. Arkasında iki çocuk asılı... O da ne! 'Amcaaa... Amcaaa... Arkaya kımçı, arkaya kımçı...' Bebelere 'Şıraappp!' sallanan birkaç kamçı... Ardından ağlayan, zırlayan çocuklar... Kapısının önünü serinletmek için sulayanlar, ballandıra ballandıra dedikodu yapanlar... Ama bi dakka! Fayton bizim evin ilerisinde durdu. Kim iniyor dersiniz arabadan? Mehmet Eken... 'Çete' lâkabıyla tanıdığımız kapı eşik komşumuz... Fazla alkol almış, yürüyememiş, faytoncu Tahsin Ağa kendisi de dut gibi sarhoş olmalı ki ha babam, de babam, indirdiler kum torbası gibi yere garibimi... Kırşehir'in renkli simalarından bu komşumuzun hiç de zararı olmazdı kimseye... Çetelik ile de bir alâkası yoktu. Sadece kızdırırlarsa kalaylama yapardı. Onbir ay içen 'Çete' Mehmet abi Ramazan geldi mi ağzına içki sürmez, orucunu da samimî bir şekilde tutardı.”
Çok soğuk bir kış günü Kapıcı Camii yakınındaki bir iş hanının girişinde donmuş olarak kaskatı halde cansız bulununca üzülmeyen kalmamıştı. Cenaze törenine katılan hemşehriler onu öteki dünyaya “Bu da kader Mehmet abi!” diye mırıldanarak kendi sözüyle uğurlamışlardı.
Deniz Şahinoğlu çocukluk yıllarından belleğinde yer etmiş duygularla yazdığı uzunca şiirde onun çocuklara karşı davranışını da ne güzel özetliyor dokuz sözcükle:
“Çocuklara bakıp ağlardı Çete / Çete ağladıkça / Biz gülerdik, çocuktuk”
DALAKÇILI DENİZ ŞAHİNOĞLU'NUN DİZELERİYLE ÇETE
İçkinin yasaklandığı Dördüncü Murad döneminin (1623-1640) ünlü sarhoşlarından olan ve gece-gündüz içtiği için ayyaş anlamındaki “Bekri” lâkabını alarak hazırcevaplılığıyla tarihe geçen “Bekri Mustafa”nın yaşamını belki okumuşsunuzdur. Sabahları medreseye giden ve akşamları yorgancı dükkânında babasına yardım eden Mustafa 18 yaşında kaybettiği annesinin üzüntüsüyle içkiye başlayarak ayyaşlığa ilk adımını atmıştı.
Bugün İstanbul'un Eminönü ilçesinde bir şeyhle aynı türbede ebedî uykusunu uyuyan “Bekri Mustafa”yı “İstanbul Kanatlarımın Altında” filminde Savaş Ay canlandırmıştı. Tesadüfe bakın ki Kırşehirli “Çete” de saçı sakalıyla Savaş Ay'ı andırıyordu. Belleğimizden bu benzetme geçerken aklımıza “Bizim Mehmet Eken de gece-gündüz içtiğine göre neden bizim 'Bekri Mehmet'imiz olmasın?” sorusu geldi. Bir kurul tarafından hazırlıkları sürdürülen, benim de yayın kurulunda yer aldığım “Kırşehir Ansiklopedisi”nde Kırşehir'in ünlü kişileri arasında “Bekri Mehmet: Çete” maddesini de görürseniz şaşırmayınız. Devirdiği onca şişeye ve başlıca yiyeceği kuru ekmeğe rağmen çelimsiz vücuduyla yıllarca hayata direnen ve sarhoşluğa yenilip kimseye zarar vermediği gibi saygıda da büyük-küçük, kadın-erkek hiç kimseye kusur etmeyen “Çete” her halde tipik bir Kırşehirli olarak bunu hak etmiş olmalıdır. Ben Belediyemizin yerinde olsam şehrin münasip bir yerine “Çete”mizin de anıtını dikerim.
Ozan Enginî mahlâslı Dalakçılı şair Deniz Şahinoğlu'nun “Köyümüz Dalakçı” gazetesinde de yayınlanmış olan, büyük harf ve gerekli yerlerde virgül ve tırnak işareti dışında hiçbir noktalama işareti kullanılmadan, sadece “Çete”nin baş harfi büyük yazılmış “Çete” şiirini sütunlarımıza aktarırken edebiyat tarihimize geçecek kadar fevkalâde güzel şiiriyle “Çete”yi Kırşehir kültüründe anıtlaştırdığı için şairini kutluyor, bir Kırşehirli olarak kendisine teşekkür ediyorum. Böylece Kırşehirli olmaktan başka yazgısı olmayan “Çete” Mehmet Eken'in ruhunu şâd etmiş, ona karşı olan hemşehrilik borcumuzu ödemiş olur muyuz acaba?
ÇETE
kırşehirliydi
şarapçıydı
kirden meşinleşmiş parkasıyla gezer
spastik garibin biriydi
kimsesizdi
polisler onu bulduğunda
şişesine sıkı sıkı sarılmış
buz üzerinde uyuyordu
öldü sandılar, morga koydular onu
uyanıp kapıyı yumruklayarak
herkesi şaşırtmaya devam eder dururdu
kendini sokaklara vurup
kimseye zararı olmadan
koynunda şişe ile gezer dururdu
biz çocuktuk o zamanlar
siyah önlükler içinde kız severdik
sevdiğimiz kızların yanına götürüp
konuştururduk Çete’yi
“Seni seviyorum, sana âşığım”
derdi bizim yerimize
Çete’nin şapkasını kapıp
birbirimize atarak
aramıza alır, gülüşüp eğlenirdik
öylece oturup ağlardı Çete
deliydi
zabıtalar buldu bir gün
perişandı
hastanede iğne yaptılar
uyuyup rahatlasın diye
iğneyi yedikçe inadına uyanır
uyanır, kendine gelirdi
onlar şaşırdıkça sokaklara dalardı
elinde bir köpek öldüren şarabı
bir de yarım kuru ekmek
abone olmuştu her gün aynı saatte
aynı fırından
almadan çıkmazdı o yarım ekmeğini
hurdalıkta
eski polis arabalarında yatardı
gizlice bakardık
ince bir fısıltıyla uyurdu
pek yaklaşamazdık, çocuktuk, korkardık
kendi kendine konuşur, gezerdi
“Ah ulan gader, ah ulan gader”
sonra çekerdi şarabından yudum yudum
soramazdık
kimdi bu kader, neydi
Çete soğukta gezerdi
banka vitrinlerine tükürür
meçhul kişilere söverdi
kimseden korkmazdı, ne de soğuktan çekinirdi
çocuklara bakıp ağlardı çete
Çete ağladıkça
biz gülerdik, çocuktuk
sonra çenesini dizine dayar
çıplak ince bacaklarına sarılıp
seyrek ve kıvırcık
yüzüne dökülen kekillerinin ardından
ok gibi sert bakardı
çirkindi
kendisinden önce kedisini doyuracak kadar
yürekliydi Çete
hayırsever bir vatandaş aldı Çete’yi
alamancıydı adam
zengindi
yudu yıkadı çeteyi
giydirdi, karnını doyurdu
tırnaklarını kesti
ne bir yudum şarap
ne de soğuk verdi
çok geçmeyip Çete öldü
soğukların ve şarabın
açlığın ve kirin öldüremediğini
bir parça sabun
ve bir tas sıcak çorba öldürdü
nerde bir parça kuru ekmek
ve şarap şişesi görsem aklıma Çete gelir
toprağın bol olsun
rahat uyu Çete