Ne zaman Kırşehir’de sebze ve meyve konusu gündeme gelse kalbimin derinliklerinde hep bir yanardağ lavı fışkırır. Nedenini 1950´den sonra ve zamanımıza kadar Kırşehir’in tarım ve bağcılıkta nerelerde olduğunu bilenler anlarlar herhalde. Kırşehir’in Çoğun beldesinde başlayarak şehrin ortasında geçip güneyinde Kızılırmak’la birleşen Kılıçözü çay havzasında, Anadolu’da yetişen bütün meyvelerin en kalitelisi yetişirdi. Çok kıymetli tarım alanlarını imara açarak beton yığını haline getiren zamanın yöneticileri, Allah’ın huzurunda hesabını verir kanısındayım. Bu araziler üzerinde nasıl imar planı verildiğini herkes bilir fakat üç maymunu oynayanlar doğruluğun hangi bölümündeler. Pekmezin bal fiyatına eriştiği şu zamanda, suçlu aramanın bir faydası var mıdır?  Üzüm havzası olarak bilinen, Toklumen’den başlayıp Sıdıklı aşiretleri, Karalar, Kortulu ve Kırşehir’in kenar mahallelerine  kadar olan bağlarda, Nevşehir’in, Ankara’nın ve Kırşehir’in şaraphanelerinin ihtiyacı olan üzümü yetiştirir ve bunun yanında pekmez, köftür ve diğer pekmez ürünlerini evlerde yapa, pazarda satarlardı. Coco Cola gibi gazlı içeceklerin, yanına bile yaklaşamadığı ekşi ve ekşi şerbetini kaç kişi bilir? Bahsettiğim yörelerde kesin olarak tam rakam veremeyeceğim ama sadece şaraphanelere250 bin ton kadar üzüm üretilirdi, pekmezlik ve sofralık hariç. Şimdi 200 kg üzüm yetişmiyor, sorumlusu kim? Başka ve çok büyük bir yanlışlık, ithal edilen nasıl ve nereden yetiştirildiği bilinmeyen, son zamanlarda kolay ve en kısa yoldan köşe dönmenin popüler olduğu besicilik sektörünün fazla rağbet görmesi. Ruhsatlar verilirken fazla titizlik gösterilmeyişi ve hatta yer tespiti ve kontrolü yapılmadan oturduğu yerden imza atanların dikkatine. Türkiye’de insan sağlığı nasıl korunur ve bunun kontrolünü kim yapar, hiç kimse. Yerleşim yerlerinin hakim tepelerine kurulan mandıraların doğaya ve içme sularına nasıl ve ne şekilde zarar verdiği hiç araştırılıp tetkik edildi mi? Yer altı suların nasıl ve ne şekilde korunacağını biliyor mu, mandıra ruhsatı verenler. Merayı ve otlakıyeyi tahrip edenlerin cezai müeyyidesi nedir, veya var mıdır? Üreme mevsiminde kümeleri bulutları kaplayan kara sineklerin sebep olduğu hastalıklarda, zararın başka artısı. Anadolu otlakıyeleri, hayvanları içeri kapatmadan doğal olarak besleyecek ot çeşitlerine sahiptir. 
    Aynı konuyu bir kaç sefer yazmak gerçekten sıkıcı oluyor, ama üzülmemekte elden değil. Kim kimi kandırıyor veya kimler bizi kandırıyor. Rekabet ticaretin olmazsa olmaz fakat aynı konu veya aynı ürün yetiştiren çiftçi ,üretici kuruluşlar arasında yapılabilir ve yapılması da şarttır. Türkiye’de yetişen bazı meyve ve sebzeler dünyanın başka yerlerinde yetişmez. Başka yerlerde yetişen meyve ve sebzelerin pek çoğu da Türkiye’de yetişmez. Türkiye’de yetişen meyve ve sebzelerin tadı ve aroması daha başka olur. Hava şartları ve bol güneşin etkisi elbette büyük rol oynar. Mesela fındık dünyanın pek çok yerinde yetişir daha az masraflı olduğu için ucuz maliyetli olarak piyasaya sürülür fakat Karadeniz fındığının tadını hiç mi hiç vermez? Esas işin komik ve acı tarafı nedir biliyor musunuz, fındık ihracatını Türkiye’den dışarıya yabancı firmaların yapması, dünyanın fındık ihtiyacının %80´i Türkiye’den karşılanıyor. Yani atların kamçısı başkasının elinde. Fındığın kilosu Karadeniz’de 10 TL, Avrupa marketlerinde 110 TL. Evet yanlış okumadınız 110 TL, İç piyasada 50 TL’den aşağı fındık bulamazsınız. Bu sene dünyada ayva üretiminde Türkiye birinci, bu sevindirici bir haber, işin tuhaflığı ve üzücü tarafı başka yerde. Hiç ayva yetişmeyen Hollanda ayva ihracatında birinci sırada. Hollanda Konya büyüklüğünde araziye sahip, nüfusuda İstanbul kadar bile değil. İhracatı 480 milyar Euro.     Türk üreticisi neden kafayı yemesin. Yanlışlık nerden, parsayı götüren kim, hiç çalışmadan oturduğu yerden havadan para kazanan kim? Mangalda kül bırakmayan Tarım Bakanı bu sorunun muhatabı, tabi gücü yeter de cevaplayabilirse. Kandırılan Türk çiftçisinin çok zor koşullar içerisinde üretim yaptığını kim bilip de sorununa çözüm üretecek? Hiç kimse. Dünyanın en pahalı mazotunu, en pahalı gübresini, en pahalı ilacını Anadolu çiftçisi kullanıyor. Karpuz, kavun çeşitleri pek çok ve ayrı ayrı tadı ve aromasıyla rekabet edilemeyecek seviyededir. Memleketin çiftçisinin kaderini dört tane ticaretten anlamayan ve üreticinin sırtına kene gibi yapışan ve kendilerinin yarattığı sömürü düzeninin devamı ve kolay para kazanmanın tadından vazgeçmek istemeyen hal eşkıyalarının elinde Türk çiftçisini kurtaracak bir babayiğit çıkıncaya kadar durum değişmeyecek. Böyle olunca da yabancısı, mesela elin Hollandalısı senin ayvanı, elin İspanyol’u zeytinyağını beşe alır beş yüze piyasaya sürer. Bunun önüne geçmenin ve üreticinin daha fazla kazanması ve tefecilerin elinde kurtarmanın tek çaresi kooperatifleşmektir. Bu konuyu bazı acı tecrübelerini yaşayan üreticiyi örgütlemek ve bilgilendirmek devletin işidir, eğer yapmıyor veya yapamıyorsa bu da bir cin işidir.