Türkiye’de gündemi takip ederken her gün çeşitli kesimlerin haykırışlarını, hak arayışlarını görürsünüz. İşçiler, emekliler, serbest meslek sahipleri, esnaf v.s. Herkesin mağduriyetlerini haykırmasına,  yasa ve hak arayışlarına şahit olursunuz. Bunlardan bir kesim var ki nedense pek dikkat çekmez, çok gündeme getirilmez. Oysa ki onlar ülke ve millet için en ön saflarda canlarını ortaya koyarak çalışmış bir kesimdir; TSK’da görev yapmış uzman çavuşlar! Bir de dernekleri var; adı ATAUZDER, açılımı ise Atanamayan Uzmanlar Derneği!

Son aylarda bu derneğin çalışmaları ile ilgili haberlerle gerek basında gerekse sosyal medyada sıkça karşılaştım. İnsanların adeta bakıp geçtiği haberler gibi gözüken şeylerin detaylarında genelde hep derin bir yara ve hüzün olur. Ben de merak ettim ve konuyu detaylıca araştırdım. CHP’yi ziyaret etmişler, Yeniden Refah Partisi’ni ziyaret etmişler ki hatta Sayın Fatih Erbakan görüşme sonrası basın açıklamasında mecliste gerekli destek ve yardımları sağlayacağına dair açıkça söz de verdi. Pek çok kamu kurum ve kuruluşlarına ziyaret ve destek arayışları halen dernek genel başkanları Mustafa Gündeşli tarafından devam etmektedir. Atanma talep eden bu uzman çavuşlar, 3269 Sayılı Kanun ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde Uzman Çavuş olarak görev yapmış, ailevi, sağlık ve mesleki nedenler sonucunda kendi isteğiyle sözleşme feshi yaparak mesleğinden ayrılan, 657 Sayılı Kanunun ve 3269 Sayılı Uzman Erbaş Kanunu'nun ilgili maddeleri gereği atanmak isteyen eski uzman çavuş’lardır. Özü bir mağdur meslek kesiminin hak mücadelesidir.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nde ülke ve millet güvenliği için yıllarca canları pahasına görev yapmış, ancak çeşitli nedenlerle görevini kendi isteğiyle sonlandırmış ve atanamama sorunuyla karşılaşan Eski Uzman Çavuşlar hak talep ediyorlar. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde uzun yıllar hizmet yapmalarına rağmen referans eksikliği, kota doluluğu gibi gerekçe ve nedenlerle hak talepleri sürekli ret edilmektedir. Bu durumun ise aileleri ile birlikte binlerce kişiye kadar varan bir mağduriyete yol açtığını, ailelerinin geçimini sağlama konusunda pek çok sıkıntılarla mücadele ettiklerini topluma ve hükümete anlatabilmek için var güçleri ile mücadele ediyorlar.

Atanamayan Uzmanlar Derneği (ATAUZDER) Genel Başkanı Mustafa Gündeşli basına verdiği demeçlerde 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununa göre bir uzman çavuş kendi isteği ile görevinden çekilmesi koşuluyla, düz memur olarak açık kadrolarda görev alabilmesi gerektiğini ifade etmiş ve hükümetin yasaya rağmen kamu kurumlarına atama yapmadığını söylemiş. TSK kadrolarında uzman çavuş olarak görev yapan personelin, memuriyete geçiş yapabilmesi durumunda KPSS şartı da bulunmadığına da dikkat çeken Genel Başkan Mustafa Gündeşli, uzman çavuşların devlet aracılığıyla kamudaki boş memur kadrolarına atanması gerektiğini anlatmıştır. Dediğine göre kanundaki bazı hükümler nedeniyle atamaların referans ve inisiyatif ile yapıldığından referansı olmayan binlerce eski uzman çavuşun kamu kurumlarına atanamayıp, hak kaybına uğramaya devam ediyorlar.

Konuya yasalar nezdinde baktığımızda 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 92’nci maddesinde; "657 sayılı Kanuna tabi olmayan personelden kendi istekleri ile görevinden çekilmiş olanlar, boş kadro bulunmak ve gireceği sınıfın niteliklerini taşımak kaydı ile bu Kanuna tabi kurumlardaki memuriyetlere atanabilirler." hükmü yer almaktadır. Bu kanun gereği kendi istekleriyle sözleşmelerini feshetmiş olanlardan, kamu kurum ve kuruluşlarında Devlet memuru olarak istihdam edilmek isteyenlerin, atanmak istedikleri kamu kurum ve kuruluşlarına başvurmaları ve atanmaları mümkün görünmektedir. Esasında bu atanamayan Uzman Çavuşlar Yurt içi ve yurt dışında özel birliklerde görev yapmış nitelikli personellerden oluşmaktadır. Bu yüzden Atanamayan Uzman Çavuşlar, yetişmiş elemanlara ihtiyaç duyulan çeşitli hassas birimlerde mesela Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Kızılay, Ceza ve Tevkif Evleri, Belediyeler, Valilikler ve Kaymakamlıklar gibi yerlerde nitelikli personel olarak görev yapmaları çok faydalı olacaktır.

Ben bu haftaki yazımda, mağduriyetlerini gerek basın, gerekse siyasi partilerle sivil toplum örgütlerine yaptıkları ziyaretlerle sorunlarını gündeme taşımaya, seslerini topluma duyurmaya çalışan atanamayan uzman çavuşlar meselesine ayırdım. Nasıl ki siyasi gündemin nabzını tutuyor, toplumsal ve siyasi sorunları köşemde tartışmaya açarak farkındalıklar oluşturmaya çalışıyorsam, yeri geldiğinde bir gazete köşe yazarı olarak toplumun hemen her kesiminin sorunlarına kulak kabartmak, mercek tutmak, yeri geldiğinde de seslerini duyurmaya çalışmalarına ortak ve aracı olmak gerektiğim kanaatindeyim. Zira toplum en küçüğünden büyüğüne her türlü mesleki ve sosyal sınıfları ile ayrılmaz bir bütündür. Bir toplumu oluşturan nüvelerden hangi sosyal veya mesleki gruplar olursa olsun (işçiler, emekliler, doktorlar, ev kadınları v.s.) onların yaşadıkları sorunlar hepimizin, tüm toplumun sorunlarıdır diyebilme duyarlılığına erişmiş toplumlar esasında gelişmiş ve tek vücut olabilmeyi başarabilmiş, böylece sağlıklı ve güçlü olabilmiş toplumlardır. Bu sosyolojik ve bilimsek bir gerçekliktir.

Bütünün içerisinde her ne surette olursa olsun sıkıntı ve sorunlar yaşayan kesimler varsa bu toplumdaki herkesin duyarlı olmasını gerektiren, herkesi ilgilendiren bir konu olmalıdır. Çünkü yok sayılan yahut da görülmeyen/görmezden gelinen ya da bir çözüme eriştirilmeyen sosyal sorunlar gün gelir toplumun bütününü etkileyen hatta derinden sarsan kronik bir mesele haline gelebilirler. Atanamayan uzman çavuşların da sıkça gündemin kıyısından geçip giden sorunlarına bu vesileyle ben de bir ses vererek katkı sağlıyor, hükümetin bu insanların mağduriyet haykırışlarını duymasını ve atanamayan uzman çavuşların sorunlarının çözümü yönünde eylem ve politika geliştirmesini diliyorum. Onların sorununu çözmek aynı zamanda onların eşlerinin de, çocuklarının da sorunlarını çözmek olacak, böylece toplumsal bir ortak yaramıza daha merhem çalınacaktır. Zira acıları da sevinçleri de ortak yaşadığımız toplumumuzda birimiz iyi olursak hepimiz iyi oluruz…