Anne; bir çocuğun dünyaya gelmesinde yumurta hücresi kullanılan ve genellikle çocuğu dünyaya getiren kişiye denir.

           "Anne, herkesin yerini tutabilen ama kimsenin onun yerini tutamadığı kişidir."

       Bizleri dokuz ay karnında taşıyan, geceleri uyku yüzü görmeyen, evlatlarını kanatlarının altında sürekli barındıran, yemeyip yediren, giymeyip giydiren, evlatlarını hayata hazırlayan annelerimize neler borçluyuz neler?

          Kimi yerde avrat, kimi yerde karı, kimi yerde eş anlamında hitap edilir.

Tarlalarda yığın yığan, tırmık çeken, mercimek yolan annelerimiz. Evlerimizdeki bütün işleri gördükten sonra azarlanan, yaptıkları beğenilmeyen evlatları tarafından zor şeyler yaşatılan annelerimiz.

          Gelin gittikten sonra öldün mü, kaldın mı diye sorulmayan annelerimiz. Önlüğünün içerisine ekmek kırıntısı koyup, eteğinde ki yiyecek nedir diye sorulduğunda Gudeyme (leblebi) yiyorum diye sırrını vermeyen annelerimiz.

          Mutlu olmak için kimseye ihtiyaç duymayan, sadece hayalleri ile yaşayan annelerimiz. Evinde gaz lambasına koyacak gazı bulunmayıp, idare lambası ile iş görmeye çalışan annelerimiz.

Yol arkadaşını iyi seçemeyip, daima ezilen her şeyden mahrum olan eşlerinin eline bakan annelerimiz.

          Gençliğine doyamayan, yaşı ilerledikçe de herkese sen haklısın deyip boyun kesen annelerimiz. Geçimsizlik sebebiyle ilk suçlu görülen annelerimiz.

          "Erkek kadına çınar, kadın erkeğe gül olursa, ne gül incinir, ne de çınar devrilir."

O çınar var mı acaba? Baş yardık, kol kırdık, annelerimizi aşığısıdık. Onların geceleri uyumadığını, gurbete gittiğimiz zaman yollarımızı gözü yaşlı beklediklerini hatırlayan ve taktir eden kaç kişi bulabilirsiniz?

          Bazı kişiler yalnızlıklarını doldurmak için kadınları ellerinde tutarlar sevdikleri için değil, işlerine yaradıkları için. Hizmet ettirmek için yanlarında bulunurlar. Bu annelerin kaderidir nedense ?

          Hiç bir annenin hayatı dışarıdan göründüğü gibi değil.  Her annenin hikâyesinin gizli bir tarafı var.

          Yoksulluktan yemeğine koyacak yağ bulamayan garip anam! Yaşamı boyunca üzerine düzenli bir giyecek alamayan anam! Düğünü bayramı bir türlü kutlayamayan ve başkalarına hayran kalan anam. Geçte olsa ölüm imdadına yetişti de bu dünyanın çilesinden kurtuldun!

          Yokluklar ve sıkıntılar içerisinde yedi tane evlat yetiştirdin. Aç kaldın, açık kaldın katıklı ekmek yemedin. Bugünkü yaşayışımızı sana borçluyuz. Mezarı yılda bir kere olsun ziyaretten mahrum bırakılan anam. Şimdi o nasırlı ellerin, çatlamış dudakların, dökülmüş dişlerinle kara toprağın altında, bizlerde bir Fatiha okurlar mı evlatlarım diye bekliyorsun.

          Sen varlık içerisinde değil, yokluklar içerisinde öldün.

Anacığım; "Ölümün son iyiliği, bir daha ölümün olmamasıdır."

Acısıyla, tatlısıyla, sen zamanını tamamlayıp gittin. Ruhun şad, mekanın cennet olsun. Nurlar içerisinde uyu.

          Şimdi şu fani dünyada biz ölüm korkusuyla yaşıyoruz. Halbuki ölüm korkusunun, ölümden daha korkunç olduğunu hesap edemiyoruz.

          Anne babaya saygı diye bir güzellik tanırdık. Nereye taşındı bilen var mı? Dün kalbini kırdığınız annenizin bu gün öldüğünü duysanız, ben haklıydım tesellisi avutur mu sizi?

          Bunun için; bağrı yanık, çilelerin en büyüğü ile cebelleşmiş, kırılmış, horlanmış, yıpratılmış annelerimizi unutmayalım. Ahirete irtihal eden annelerimizin mezarlarını yılda bir kere de olsa ziyaret edelim. Hayatta olan annelerimizi incitmeyelim. Onların hayır dualarını alalım.

          Aklınızdan geçen gönlünüze eş olsun. Allah yuvalarınızdan huzuru, sofralarınızdan bereketi, yüreklerinizden sevgiyi eksik etmesin.   Hoş kalın...Hoşça kalın canım arkadaşlarım...