Bir şeyler yazmalıyım. Nasıl başlasam diye düşünüyorum. Şimdilik bilmiyorum. Ancak kalemi elime alma cesaretini yakalarsam sözcüklerin kendiliğinden peş peşe akacağına da inanıyorum.
O başlama cesaretini yakalasam sorun çözülecek. Kalem elimde, kâğıt önümde, sözcükler zihnimden dökülmeyi bekliyor. İlk sözcüğün satırlara geçişi için sabırsızlanıyorum. Bir korku, bir yorgunluk, bir bezginlik üzerime çöreklenmiş, beni ele geçirmiş durumdayım. Zihnim bir tarafıyla sakin ol, telaşlanma, endişelenme dese de, diğer yarım bu kadar karanlıkta yazmanın anlamsızlığıyla beni boğuyor. Yılgınlığa teslim mi olacaksın diye fısıldayan ses kulaklarıma bir haykırış bırakıyor. Durma… Durma… Düşün… Düşün… Sözcükler uçup gitmeden satırlarda kendi tahtında sana gururla baksınlar ki, var olma, yazmanın dayanılmaz çekiciliği kaybolmadan, vicdanına yüklediğin sorumluluğun içine hapis olmasın. Elindeki yegâne ve en etkili gücün düşüncelerinin ifadesi iken bundan kaçınamazsın. Bencilce davranıp kendinle ebediyete, son göçüne götürmeye hakkın yok diyen yüreklendirici ses fısıltı olmaktan çıkıyor, çağıldıyor.
Gecenin sessizliğinde masamdaki kitaplar, notlarımı aldığım defterim, kalemlerimle baş başa dalgın oturuyorum. O kadar sessizlik içerisinde vızıltımı bir sesin bile odamın duvarlarında yankılanışı bana ağır bir gürültü gibi geliyor. Bazen çıldırtıcı olan o sessizliğin yalnızlığında oturmanın azabı beni yokluyor. Her şey kendi mecrasında sürerken; senin bu kaygılarının, senin bu telaşının sana bir yararı dokunmayacak diyen iç sesime kulak vermek istiyorum. Hayat hem bu kadar tekdüze, hem bu kadar karmaşık iken ve de asırların deneyimlerinin ve mirasının sana rehber olması gerekirken belki de ders almıyorsun ki yazma gibi saçma sapan bir saplantıya takılıyorsun diyen uyarıcı ses uzaklarda kalsa da beni yokluyor.
Yazacakların insanlığa miras kalacak, bunun içindir ki dikkatli ol. Sırf çiziktirmek için kalemi eline alıp sözcüklerini savruk kullanma. Sözcükler konusunda gerektiğinde cimri olmasını da bil. Yazmak, hele edebi bir eseri yazmak başlı başına ağır bir sorumluluktur. Sözcüklere duyulan sorumluluğun rehavetine kapılmadan ciddiyetle, yazıldığında tat bırakır ruhun derinliklerine, yüreğin çarpıntısına…
Gece…
Karanlık gezegenin bir bölümünü geçici olarak ele geçirmişken, ben güneşin ufkundan bakışını, çıkışını sabırsızlıkla bekliyorum. Karanlık ve yalnızlık benim en çok ürktüğüm durumlardır. Elim ayağım bağlanıyor, düşüncelerim kilitleniyor. Dünya sanki derin bir sessizliğin içerisinde her şeye kayıtsız, umursamazlık içerisinde ölü gibime geliyor. Kendimi çok güçsüz, bazen de fazlalık görmeye başlıyorum. Karanlığın her kötülüğün geçici örtüsü olduğunu düşünmemden kaynaklı olmalıdır. Her şeyin gizlendiği, saklandığı, yaşamın içe kapandığı ve insanın yalnızlık hissiyle baş başa kalmasının karamsarlığı üzerime çöker. Belki de paylaşımın en alt düzeye indiği ve sınırlı olmasının etkisi de vardır, bilemiyorum. İnsanların kendisiyle kaldığı o an, kendince sorgulamaların, iç hesaplaşmalarının olmasının sıkıcılığındandır korkum… Ancak, yine de geceye özlem duyarım.
Benim yazma konusunda en verimli saatler olmasındandır karanlığa ve yalnızlığın gecesine olan özlemim. Her yazarın kendine ait bir çalışma sistemi ve yazma düzeni vardır. İtiraz etmiyorum. Kim kendisini nasıl, hangi ortamda rahat ifade edip yazacaksa öyle davranmalıdır. Kimi kahvelerde, kimi yollarda, kimi yolculuklarda, kimi şehrin banklarında, kimi parklarda, kimi kütüphanelerde, kimi sabahın tan vaktinde, kimi gecenin sessiz karanlığında, kimi kendisini gönüllü geçici mahpusluklara alarak, velhasıl kendine uygun veya uyduğunu, huzur bulduğunu, verimli olduğuna inandığı anlarda ve mekânlarda yazabilir.
Ben okumalarla, yazmanın birbirini takip etmesi gerektiğine inananlardanım. Çokça okumalar yapılması gerektiğini düşünenlerdenim. Kendime ait bir yazım, bir tarz, bir ifade oluşturmak için bunun bir zorunluluk olduğunu ilke edinmişimdir. Yazdıklarımın ete kemiğe bürünmesi, anlaşılır olması ve tat bırakması için arada sözcüklerin cimriliğinden kaçınmaya çalışıyorum. Şehrin kütüphanesi; hem sessizliği, hem ışıltılı ve aydınlatıcı havasıyla bana ilham veriyor. Uzak duramıyorum. Veya gecenin karanlık yalnızlığında ilerleyen saatlerinin sükûneti… Hayatların durduğu, yarı ölüm halinin başladığı o saatler yazmanın çekiciliği beni kendisine çekiyor, cezbediyor.
Karanlığın ardından aydınlık, aydınlığın ardından ferahlığın gelmesini diliyorum.
YAZMALIYIM-1
Emin Salman
Yorumlar