Son zamanlarda yine alışık olduğumuz cemaat ve tarikat konuları gündemimizde tartışılmaya başlandı. Oldum olası hep merak etmişimdir, kim doğru söylüyor?
Benim gibi din hususunda fazla bilgisi olmayan ve kimlerin isteğine yarar yazılar yazan kimseler el üstünde tutulurken, aksini yazan kimseler, hep bazılarının çıkarına dokunduğu için hedef gösterilmiş, bir kısmı da katledilmiştir.
Değişik metotlarla ortadan kaldırılarak bazı kimselere mesaj niteliğinde gözdağı verilerek tehdit edilmiş ve konuşanlar da susturulmak istenmiş, başarılı da olmuşlardır.
Bazı cemaatlerin ve örgütlerin finans edilmesi ve desteklenmesi ile siyasilerin zaaflarında yararlanılarak devletin bütün kurumlarına sızmışlar, hatta seçimlerde kendilerine verilen kontenjan vasıtasıyla TBMM’ne kadar girerek bazı kanun ve yasaları yararlarına uygun olarak Meclis’te geçirmeyi basarmışlar.
Mücadele dinle değil, dini istismar edenlere yönelik olmalı. Tam tersine uygulamalarla ne olduğu belli olmayan, kime hizmet ettiği bilinmeyen cemaat ve tarikatların önü alınmazsa ki öyle görünüyor, çok yakında yeni bir FETO olayı ile karşı karşıya kalınarak kaçınılmaz bir duruma gelineceği düşünülmeli.
Tarihi karıştıran ve meraklı olanlar, büyük imparatorlukların dağılmasının en büyük sebeplerinden din istismar ve tartışmaları, kendini Peygamberin temsilcisi veya Allah’ın koruyucusu olarak görme yatar. Hangi inançta olursa olsun, muhakkak bazı gurupların kendilerini dinin temsilcisi görmesi ve toplumda kendi taraftarını yaratmak için uygun yasa ve uygulamalarında ve icraatlarında tereddüt etmezler.
Milattan önce ve sonra da Anadolu’da kurulan bütün imparatorlukların bitiş sebeplerinde dinin rolü olmuştur. Cumhuriyet devrinin başlangıcında Atatürk’ün edindiği tecrübelerden ve Osmanlının geri kalmışlığı ve eğitimde Arap kültürünün etkisi altında kalarak milli eğitimde reform yapamaması ve ilim adamlarının yetişmemesi, cemaat ve tarikatlar devreye girerek toplumu kullanmış ilim ve bilim adamlarını dışlamak ve hatta düşman ilan etmekle toplumu parçalayıp kendilerine taraftar yaratarak cemaatlerini kuvvetlendirme çalışmaları azda olsa yaratmışlar.
Hükümet kanadında bir yetkilinin, “Ben bekanın devamını okumamış ve cahil kimselerden bekliyorum!” demesi ve kendisini din adamı olarak gören kimsenin abuk sabuk değerlendirmesi, bunların bariz bir şekilde niyetlerinin ne olduğunu göstermiyor mu?
Başka vahim tarafı da, cemaatlerin her türlü denetimden uzak bırakılması. Eğer en kısa zamanda tedbirler alınmazsa, aynı Atatürk’ün yüz sene önce başladığı yere dönmüş oluruz.
Eğitimde eski sisteme dönülmeli ki, hemi sanat ve ayni zamanda üretime yararlı olacağını, imam hatip okullarının Diyanetin emrine verilerek yetenekli ve bilgili imamlar yetiştirmek babından en verimli sisteme dönülmesi gerektiğini bir kez daha gözden geçirilmeli diye düşünüyorum.