Güncele ilişkin yazmaktan uzak kalmaya çalışıyorum. Ancak, yazar sorumluluğu ve duyarlılığı beni zorunlu kılıyor bu konular üzerine yazmaya. Aksi durum; kendime, yazmama ve iddiasında bulunduğum değerlerime ihanet anlamına gelir.
Karanlığın bizi ele geçirmeye, zihinleri esir aldığı, utancın yaşamımızın bir parçasına dönüştürülmeye çalışıldığı durumlarda sessiz, duyarsız kalmak yaralayıcı olurdu. Her şey muhakkak bir gün bitecek. Ancak, o zaman hatırlayacağımız ve hatırlanacak en önemli şey; düşmanlarımızın sözleri ve eylemleri değil, dostlarımızın derin sessizliği ve suskunluğu olacaktır.
Gün geçmiyor ki; karanlık ve yaralayıcı bir haberle uyanmayalım. Sabahın seherinde güneşin aydınlığının; yüreğimi ferahlatıp, ufkumu açmasını, ruhumu ışıldatmasını beklerken, karanlık ürkütücü haberler şevkimi kırıyor. Sakın umutsuz olduğumu ışığa ulaşamayacağımı düşünmeyin. Ancak; kötülüğün insanlığı esir aldığı, yaşamları zindana çevirdiği, vicdanların köreldiği, postunu serenlerin semirdiği, her türden ahlaksızlığın normalleştirildiği zamanlara tanıklık etmenin azabını yaşıyorum. Zor olduğunu biliyorum. Bu kötülüklerle ve kötülerle birlikte yaşamak beni karamsarlığa sürüklemiyor. Onlara karşı olan öfkemin nefrete dönüşmesine yol açıyor.
Bu gezegeni ve kadim coğrafyayı onlar kirlettikçe; biz temizlemek, aydınlatmak, özgür kılmak, yaşanır hale getirmek için yılmadan, ürkmeden, korkmadan köşemize çekilip kabullenip susmayacağız. Yazacağız, haykıracağız, alçaklığa boyun eğmeyeceğiz. SUSMAYACAĞIM…
Ülkenin her yerinde irin tutmuş, yaşamları tutsak etmiş kötülükler ortaya seriliveriyor.
Benim kırmızı çizgim; insanlık onuru olmakla birlikte çocuk tecavüzleri ve kadın katliamları sinir uçlarıma dokunuyor. Rahatsız etmenin ötesinde kin ve nefret duygusu beni ele geçiriyor.
Ne istersiniz çocuklardan?....…
Utanma duygusundan yoksunsunuz, o net. Ahlaksızlıklarınızı normalleştiriyorsunuz, o da net. Ancak; her gün bunun normal olamayacağını size haykıracağım. Sizi gezegenimizde, bu kadim coğrafyada istemiyorum, sizinle birlikte yaşamaktan utanç duyuyorum. Ancak, sizi başka gezegenlere de gönderip oraları da kirletmenize izin vermeyeceğiz. Acıyla, ıstırapla, vicdan azabıyla kendinizi tüketmenizi zevkle ve sabırla bekleyeceğiz ve izleyeceğiz.
Tarihin değişmez diyalektik bir kuralı vardır; her şey değişir ve her değişim yeniye, aydınlığa ulaşır. Ayrıca ebedilik diye bir şey yoktur. Anlattığınız masalların miadı doldu. Hoş anlattığınız masallara kendinizin de inandığını sanmıyorum. Beyinlerini iğdiş ettiğiniz itaatkarlarınız ve biatçılarınız dışında… Onlar da karanlığa ortak olmanın insani sorumluluğunu idrak edecek durumda değiller. Her şeyin bir sonu olduğu gibi karanlık zihniyetinizin ve kötülüğünüzün egemenliği de sonsuz değildir.
Asırlardır insanlık, karanlık zihniyetleri parçalayarak, yok ederek, yeni yaşam biçimleri oluşturarak yoluna devam ediyor. Cesur aydınlıkçılar ile korkak karanlıkçılar sürekli bir mücadele içerisinde oldular. Geleceği biz aydınlık olarak inşa edeceğiz, siz ise karanlığın çöplüğündeki yerinizi alacaksınız.
Cesaretinizi sahip olduğunuz geçici dünyevi gücünüzden ve “Bir kerecikten bir şey olmaz “ diyen karanlık, “Küçüğün rızası varmış“ diyen ilkel, alçak, aşağılık zihniyetin cezasızlıktan kaynaklı gücünden alıyorsunuz.
Sakın bunların münferit olaylar olduğunu ve yargıya intikal ettiği palavrasıyla geçiştirmeyin. Yargınız beni ilgilendirmiyor ve umursamıyorum da… Çocuk tecavüzcüleri ve kadın katliamcıları en ağır biçimde cezalandırılıncaya kadar susmayacağım. Sistematik hale getirilen ve olağanlaştırılan bu kötülüğe karşı susmayacağım. Bacaklarınızın arasına sıkışan beyinleriniz kötülükten vazgeçinceye kadar susmayacağım. Karanlık mekânlarınızdaki zihniyetiniz ve koruyucularının varlığı yok edilinceye kadar susmayacağım.
Alçakların sessizliği sürdükçe susmayacağım.
Yeter… yeter… yeter… haykırışlarımız karşılık buluncaya kadar susmayacağım.
Ceza kanunlarındaki “iyi hal ve pişmanlık“ indirimleri kaldırılıncaya kadar susmayacağım.
Ben susmayacağım; bu benim için bir onur sorunudur. Ya onurum vardır ve anlamlıdır ya da onurum yoktur, bir hiçimdir… Tıpkı sizin onursuzluğunuz ve hiçliğiniz gibi…