Sabah erken kalkıp Kırşehir Öğretmenevi’ne gittim. Kuş cıvıltıları eşliğinde bahçesinde boş bir yer bulup oturdum.

Ağaç dalları arasına gizlenen minik serçe gibi etrafı kolaçan ediyorum.

Günün bu erken vaktinde, bahçedeki bütün masalar dolu. Geneli okey oynuyor.

Her masanın üçer, dörder yancısı var.

Simitçinin "simitler sıcak, yeni çıktı, yeni çıktı bunlar!" sesine kimse aldırış etmiyor, geldiği hızla mırıldanarak gidiyor.

Yan masadaki,"Adam emekli oldu şimdi de simit satıyor." diye öğretmen arkadaşına şikâyet ediyor...

Diğer masadaki okey taşlarının sesi, kuş cıvıltılarını bastırıyor.

Kendimce eyvaaah çekiyorum.

Nasıl heba oluyor zaman diye mırıldanıyorum.

Çoğu 70-80 yıllarında öğretmenlik görevine başlayanlar. Hiçbir masada ne gazete,ne dergi, ne de kitap var...

Bu durum can fedaisi cennet ülkemin diğer illeriyle ne derece kıyaslanır bilemiyorum.

Kalkıp gitmek istiyorum, garsona sesleniyorum.

Ücreti soruyorum.Cebimden parayı çıkartıyorum.Garson müdahale ediyor, “nakit almıyoruz, karttan ödemeniz gerekiyor!?”demesiyle şaşıp kalıyorum.

Daha önce içilenler, fişe yazılır, ödeme zamanı ne içildi ise nakit yada kartla ödemesi yapılırdı.Şimdi ise bir çayda içilse hemen postmakinesi geliyor...

Bu durum neden değişti diye sorduğumda;

Meğer “fişe yazıldığında altı liralık çay parasını ödemeden gidenler çoğaldı” diye özetliyor.

"İNSAN OLMANIN SIRRI, KENDİNE HESAP SORMAKTAN GEÇER..."

Şaşkınlık içinde büyük harflerle yazılı bu cümle zihnim soru-cevap, cevap-soru gelgitleri yaşarken, Allah'tan aklıma rol model bir öğretmenin hikayesi geliyor.

Aktarıyorum.

Adam 48 yıl önceki ilkokul öğretmenini parkta görünce, utanarak yanına yaklaşıp "hocam beni tanıdınız mı?" dedi.

İhtiyar öğretmen:

- Hayır tanımadım.

Adam:

- Hocam nasıl tanımazsınız!.. Ben ilkokul öğrenciniz M....A. Hocam sınıfımızda bir arkadaşın saati kaybolmuştu. Ben almıştım. Siz de "herkes kalksın ve ellerini tahtaya dayasın, arama yapacağım" demiştiniz. Ben utanmış̧ ve çok korkmuştum. Sizin ve arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakacağım diye soğuk terler dokuyordum... Sizden bir komut daha geldi.

"Şimdi herkes gözlerini kapatsın." Ortalarda bir yerdeydim. Aranma sırası bana gelmişti. Saati cebimden sessizce almış̧, devamla, aynı sessizlik içinde son arkadaşa kadar aramayı sürdürmüştünüz. Sonra bizi yerimize oturtup bana ve hiç kimseye hiç bir şey söylemeden saati sahibine vermiştiniz.

Büyüdükçe içimde büyüttüm bu davranışınızı... Hocam ben şimdi 60 yaşındayım. Düşünüyorum da şu hayattaki en büyük dersi, o gün sizden almışım. Her aklıma gelişinde sarsıldım ve her aklıma gelişinde kendimi sizden kalan erdemin koruyucu gölgesinde hissettim. “Utancı bilerek yaşamak korkunç̧...Daha da korkuncu, bilerek yaşatmak.” der Edip Cansever.

Hocam siz bana o utancı yaşatmadınız. Yaşasaydım unutur muydum, doğrusu bilmiyorum. Ama beni utandırmamanızı hiç unutmadım Hocam.

Şimdi hatırladınız mı beni?

İhtiyar öğretmen yan yana oturdukları bankta öğrencisine yaslanarak:

- O olayı ertesi gün unutmuştum ben. Şimdi sen anlatınca hatırladım.

Sizlere "gözlerinizi kapatın" dediğimde ben de gözlerimi kapatmıştım. O yaştaki her çocuğun düşebileceği yanılgıya düşen öğrencime karşı içimde bir yargı oluşsun istememiştim.

O sen miydin?

Bilmiyordum, nasılsın?

TRAFİK SORUNU

Son günlerde Kırşehir Belediyesi tarafından yapılan yol yapım çalışmalarından ardından mesela Aşıkpaşa Mahallesi, Maşa Deresi’ndeaşırı hızlı araba kullananların sayısı artmıştır. Araç kullananların trafik kuralları ihlal ediliyor. Bu konuda Kırşehir Emniyet Müdürlüğü bura gerekli denetimleri ve uyarıları yapmalı. Hızlı araç kullanımın artması nedeniyle burada çok sık kazaların olacağını gözlemliyorum.  Umarım Belediye ve Emniyet yetkilileri burada gerekli trafik önlemlerini alır ve burada kazaların önüne geçer.