Bir depremzedenin;

"Muhtaca, muhtaç etme Rabb'im." Duasının samimiyeti ile yazıma başlıyorum.

“Kimse hayatına hiçbir şey yokmuş gibi devam edemez” desemde,

6 Şubat’ı 7 Şubat’a bağlayan o ayaz gecede saat 4:17’yi gösterdiğinde Kahramanmaraş Pazarcık merkezli deprem, binlerce canımızı aldı ve hayat devam ediyor.

Akıl almaz bir acının içindeyiz.

Böyle bir felaketi tüm boyutlarıyla anlamak mümkün olabilir mi?

Tüm süreci, nedenleri ve sonuçlarıyla önümüze koyabilir ve bu felaketin etkilerini giderme yönünde gecikmeden, "Kader" demeden yol alabilir miyiz?

Hırslarımız ve heveslerimizle elde ettiklerimiz, daha fazlasını elde etmek için çırpındıklarımız, yok olan binlerce cana, geride kalan on binlerce mazlumun gözyaşlarına, binlerce çocuğun kimsesiz ve çaresiz kalışına "Kader" mi demeliyiz?

Kimse bu felakete "Kader" deyip hiçbir şey yokmuş gibi hayata devam edemez...

Kader...

Bak ne diyor sırrın sahibi;

“Biz her insanın kaderini, kendi çabasına bağlı kıldık.”

#İsraSuresi (13. Ayet)

Kadere az bahane bul.

Yoksa:

Buğday ektinde, arpa mı biçtin !?..diye sorarlar...

Hasan-ı Basrî’nin net ifadeleri gösteriyor ki, bizde kader kavramı, Emevîler’den beri, zulümlerinin, hırslarının veya tembelliklerinin üstünü örtmek isteyenlerin kullandıkları bir şal olmuştur. Ama geldiğimiz dünyada bu şal bu kötülüklerin üstünü örtmeye yetmiyor...

Etki, yetki, yönetmelik, denetim, sorumluluk enkaz, kurtarma, yardım vs kelimelerin konuşulduğu bu dönemde;

Sağlam yapılarmış kaç kişinin umurunda? Herkes cebine giren paranın derdine düşmüş, vatandaşı zerre düşünen yok. Etrafınıza bir bakın, hangi inşaat firması zemini kazdıktan sonra zeminde güçlendirme , fore kazık vb. işlemler yapıyor.? Zemini güçlendirip, daha sağlam bir bina yapmak kaç müteahhidin derdi olmuş.? Temeli kaz, paldır küldür inşaata başla, bu böyle olmaz kardeşim, olmamalı. Bu arada lafımız elbette işini düzgün yapan firmalara değil, lafımız insan hayatını hiçe sayanlara.

Bugün on ilimizde olan bu felaketin yarın  Yurdumuzun  herhangi bir yerinde olmayacağı garantisini kim verebilir.?

Bununla yüzyüze geleceğiz, biz görmezsek çocuklarımız, torunlarımız muhakkak görecek. O depremi yaşayacağız.

Merkez üstü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olan ve toplamda 10 ilimizin etkilendiği ve Cumhuriyet tarihimizin şüphesiz en büyük yıkımı ile karşı karşıya kaldığımız o acı gece… Bir deprem düşünün ki 7.7 şiddetinde olsun ve 60 saniye sürsün. Artçısı bile 7.4 şiddetinde olsun ki dünya tarihinde bile artçısı bu kadar yakın zamanda ve bu kadar şiddetli olan deprem sayısı oldukça az.

Yakın tarihte yaşanan Van ve İzmir depremlerinden kıyaslanmayacak derecede büyük bir depremden bahsediyoruz. 17 Ağustos 1999 depremine bakıyorum 7.4 şiddetinde olmuş ve 45 saniye sürmüş. Yani en yakın kıyası buradan yapabiliyoruz, o bile bugün yaşanan depremin şiddet ve süre olarak arkasında kalıyor.

Bu vesileyle;

MÜTEAHHİTLER...

Evet müteahhitlerden söze başlamak istiyorum. Üç kuruş fazla para kazanacaksınız diye çalarak yaptığınız inşaatlarınız bugün binlerce insanın mezarı oldu. Hadi sizlerde merhamet yok diyelim, peki bu ülkede  deprem yönetmeliği neden var ?..

Yönetmelikte bir yapının A’dan Z’ye hangi şartlarda inşa edilmesi gerektiği matematiksel formüllere dayandırılarak anlatılmış. Ve bunun denetimi yapı denetim şirketlerine devredilmiş. Müteahhit çalmak istese bile yapı denetim firmalarının buna engel olması gerekiyor. Sistemin işleyişi bu şekilde fakat ortadaki boşluk "VİCDAN..."

Gerçi müteahhidin yaptığı binanın projesinin altında sayısız imza var.

Projeyi çizen mimar var,

İmzalayan mühendis var.

Onaylayan belediye var.

Zemin etüdünü yapan jeofizikçi var.

Yapı denetim şirketi var.

Müteahhit yoksa bile bunlar var.

Tüm bunlar olmadan yapılmış ise buna göz yuman Belediye var.

Bunları ha babam çıkardıkları imar afları ile yasal hale getiren, kaçak inşaat yapmayı gelir kapısı haline getiren siyasetçi var.

Tüm bunlar görmezden gelinemez.

          Devletin ise burada alması gereken en etkili tedbir binanın yapım aşamasından anahtar teslimine kadar denetime tabi tutulmasıdır. Bilirkişiler kontrolünde her bir katta yapılan işlemlerin tek tek kontrolü sağlanmalıdır. Ve bina iskan alınmasına müteakip en az 20 yıl süreyle müteahhit ve yapı denetim şirketi tarafından garanti altına alınmalıdır. Bu denetim ve kontrol mekanizmasının yetersiz kaldığı durumlarda ise garanti süreci içerisinde olabilecek tüm zarar ve deformasyonlar müteahhit ve yapı denetim firmalarına yüklenmelidir. Tüm bu prosedür içerisinde gerçekleşebilecek bir olumsuzlukta (özellikle deprem) müteahhit, yapı denetim firması ve kontrolörler, CİNAYET/cinayete teşebbüs suçundan yargılanmalıdır. Netice de bu kadar denetim ve kontrolün ardından hala eksiklik varsa ve bu eksiklikten dolayı depremde bu binalar çöküyorsa bunun adı ancak cinayete teşebbüs olabilir. Bakın bakalım tüm bunlar yapıldıktan sonra kimse bir şey çalabiliyor mu ya da riske girebiliyor mu

Ayrıca hep unutulan Mahalle ve köy muhtarları. Halk tarafından adaylar arasından seçilen muhtar, azaları ile birlikte mahalle ya da köyün idari işlerini yürütüyorsa; Bunlar bulunduğu bölgenin temsilcisi olmakla birlikte görev alanı içerisine giren mahallede/köylerde böylesi afetlerde kendi bünyelerinde neden organize olamazlar?

Netice itibariyle öncelikle yapısal” problemi çözmeli ve bir daha tekrarlanmaması için nasıl örgütleneceğimiz konusunda çözüm üretilmeli ve de devamlılık olması itibariyle;

1-    Deprem ve Afet Bakanlığını kurulmalı.

2-    Her alanda afet öncesi önlem alınmalı.

3-    Müteahhitler ile Yapı Denetim Şirketlerinin İşbirliği son bulmalı.

4-    Aksi takdirde bunun sonuçlarını hep birlikte ödüyoruz/ödeyeceğiz.