Sevgili ağabeyim Şevket Güner’in kurduğu ve birlikte el ele, omuz omuza çalışarak 48 yıla, neredeyse yarım asra yakın yaşattığımız “Kırşehir Çiğdem” pek çok bâdireler atlata atlata bu günlere geldi.
Bu yarım asrın sonlarında gördük ki kökten ve meslekten gelen gazetecilerin çıkardığı gazeteleri ellerine fırsat geçince bir anda zengin olma hayaliyle kurumlar, şirketler ve bireyler üzerinde kişisel çıkarları için baskı aracı olarak kullanarak basını başka mecralara yöneltmek suretiyle kirlettiler.
Türkiye genelinde yazılı ve görsel basının illerin nüfusuna göre çok sayıda olması nedeniyle 2022 yılında pek çok ilde gazeteler arasında birleşmelere gidildi ve gazete sayıları da bu çerçevede düşürüldü.
Örneğin Kayseri’de 25 olan gazete sayısı 3’e, Kırıkkale’de 9 olan gazete sayısı 1’e indi. Bu çerçevede Kırşehir’de 7 olan gazete sayısı da 2’ye düştü.
Kırşehir’in en uzun soluklu gazetesi olan gazetemiz “Kırşehir Çiğdem’in adı altında üç gazete birleşti. Dolayısıyla “40 Arena” ve “Kırşehir Çınar” gazeteleri kapandı. Kurulan yeni şirkette de her gazete sahibinin bu görevi ikişer yıl yürütmesi kararlaştırıldı. Bu çerçevede “Kırşehir Çiğdem”in sahibi olarak ben Salih Güner bu görevi iki yıl süreyle yaptım ve bu hafta başında şirket müdürlüğünü, yani gazete sahipliğini ortağım Sayın Sait Yanık’a devrettim. İnanıyorum ki Sayın Yanık da bu görevi en iyi şekilde yapacak, gazete ve internet sitemizi en üst noktalara getirecek ve iki yıl sonra yeniden görevi yeniden bana bırakacaktır.
Bu dönemde 1 Eylül 2024 tarihi itibariyle “Kırşehir Çiğdem”in başında ben olmayacağım. Şuna inanıyorum ki 48 yıldır Kırşehir halkının destek ve güveniyle bu günlere gelen “Kırşehir Çiğdem” önümüzdeki süreçte de aynı yolda ilerleyerek görevini en iyi şekilde yerine getirecektir.
Evet, “Kırşehir Çiğdem” gazetesi Kırşehir’de basınının mutfağı olmuş, bu gazetede nice değerli büyüklerimiz bizimle olmuş, nice gazeteciler yetişmiştir.
Kırşehir basın tarihinin duayenleri ağabeylerimiz ve arkadaşlarımız Dursun Yastıman, Şevket Güner, Ertuğrul Ersan, Hayri Çopuroğlu, Adnan Yılmaz, Avşar Cihan, Nazır Şentürk, Dr. Uğur Gönül, Ali Akdoğan, Adil Gülvabahoğlu, Abdurrahman Cem, Osman İlhan, Şefik Tekin, Battal Çelik, Bülent Demirbaş, Vahit Doğan, Ender Güner, Zeynep Nur Küçük, Emin Salman, Osman Demir, Ramazan Çakır, Deniz Kılıç, Gülperi Kılıç, Beyhan Ballı, Erdoğan Çalışkan, İsmet Bozdağ, Refik Avşar, Mustafa Yalçın, Davut İzol, Duran Sönmez, Erol Ülgen, Erol Tosun, Yasin Ata başta olmak üzere zaman zaman yazılarıyla bizlere destek olan bütün köşe yazarlarımıza ve şairlerimize teşekkürlerimi sunuyorum. İyi ki varlar...
Bildiğiniz gibi ben bu gazetenin en alt kademesi olan çıraklıktan geldim, 30 yıldan fazla gazetenin sorumlu yazı işleri müdürlüğünü yaptım. Son yıllarda da ağabeyimden devraldığım gazete sahipliğini üstlendim, hiçbir kişi ve kuruluşla da dâvalık olmadım. Çünkü benim amacım tehdit ve şantajcılıkla köşe dönmek değil, dürüst gazetecilik yaparak memleketime ve ülkeme hizmet etmekti.
Bu süreçte yıllarca Kırşehir’le ilgili binlerce haber ve yorum yazdım. Ayrıca 29 yıl Anadolu Ajansı ve 35 yıl DHA Kırşehir temsilciliklerini yaptım. Deyim yerindeyse sürekli basın kartına sahip emekli bir gazeteci olarak Kırşehir’e karınca kararınca hizmet etmeye çalıştım.
Malûmunuz olduğu gibi her hafta Kırşehir’in sorunlarını ele aldığım yazılarıma bir süre çeşitli nedenlerle ara verdim. Tabiî ki bu nedenle hemşehrilerimden sitemler aldım, son aylarda neden yazılarımı aralıklı yazdığımı öğremek istediler.
Evet, eskisi gibi her hafta yazı kaleme almadım, alsam da yayınlamadım.
Elbette bunun bazı nedenleri var. Ama bunu bugün burada yazmayı şimdilik uygun görmüyorum.
Ancak şunu söyleyeyim ki son yıllarda mesleğimin ayağa düşmesi, iyi ile kötünün aynı kefeye konulması karşısında kendimi biraz geri plânda tutma durumunda kaldım. Çünkü memleket için kafa yoran da bir, tehdit ve şantajla para kazanıp pisliklerini örteceğini sanan da bir oluyor.
O zaman böyle bir ortamda gazetecilik yapmak ne ola ki!
Şu anda gazetecilik mesleğini yaptığını sanan, kendini gazeteci gibi gören, ama toplumun adam yerine koymadığı bazı zavallıların derdinin Kırşehir’in sorunlarını gündeme getirmek, çözümüne katkı sunmak olmadığını, tam tersine seviyeli, düzeyli, donanımlı, toplumda güven ve saygınlık oluşturmuş öne çıkan değerlerimize karşı itibardan düşürücücü “itibar suikastları” düzenleyerek ve hattâ bunun için hayatında iki kitap okumamış ve kaybedecek bir şeyleri bulunmayan “tetikçiler” tutarak şantajcı sözde gazeteciliklerinin önünü açacaklarını düşünen birçok türediler yaratıldı.
İşin acı bir yöne de memleketimizde birçok çapsız siyasetçi de bunlardan medet umarak “Al şu taşı da benim için at” diye gazetecilikte olduğu gibi siyasette bu yolu izler oldular.
Sadece dertlerinin memleket meselesi olmadığını bildiğimiz, bir şekilde iktidar çevrelerine de “trol”lük yapan bu kesimlerin gerçek gazetecilerin ve çalışanlarının şevkini kırmak, tehdit ve şantajla bir şeyler kopararak nasıl köşe dönerim hesabı içinde olduklarını görünce üzülüyorum.
Hele üç-beş kuruş menfaat için bir bardak çay, ya da yarım tavuk döner kim ısmarlarsa onun kapısını bekleyenler varsa vay bu mesleğimizin ve memleketimizin haline vay!
Ben de yıllardır Kırşehir’de bir takım gördüğüm aksaklıkları ve yanlışları dile getiriyor, ilgilileri göreve davet ederken sorunların çözümüne az da olsa katkı sunduğum için rahat hissediyordum kendimi…
Ama bunu yapmamak lâzımmış!
Kırşehir göçüyormuş, insanlar iş ve aş için memleketlerini terk edip gidiyorlarmış!
Kırşehir’in seçilmişleri sen-ben kavgasına tutuşup memlekete hizmet getirmiyorlarmış!
Kırşehir’de bazı kurum ve kuruluşlarda partizanlık yapılıyor, hizmetler aksıyormuş!
“Eğitimde marka kentiz” diye övündüğümüz Kırşehir’de eğitimde düşüş devam ediyormuş!
Bazı daire müdürleri politize olmuş, hizmet etmek yerine iktidar partisinin kapısında nöbet tutarak günlerini gün ediyorlarmış!
Kırşehir’in nüfusuna göre otomobil sayısı çok olduğu için şehirde otopark sorunu yaşanıyormuş!
Birileri bu ilin valisine, belediye başkanına saldırıyor, hakaret ediyormuş!
Sana ne be kardeşim, sana ne!
Sen bu memleketin avukatı mısın, fedaisi misin?
Bunları ve buna benzer sorunları gündeme getirmek, ilimizin sorunlarını çözmek senin görevin mi? Senin işin mi?
Sen de başkaları gibi “Gelene ağam, gidene paşam” de, herkesin sırtını sıvazla, köşe dönmenin hesaplarını yap!
Bütün bunları görüyorum. Bunları yapmak ayrı bir yetenek olduğu için bu işi yapanlara diyecek bir şey bulamıyorum. Çünkü devir onların devri, âmâ biliyorum ki yarınları yok...
Benim yaşım 61 oldu. Bugüne kadar değişmedim, bundan sonra da değişemeyeceğim.
Ben bu saatten sonra artık kendimi yenileyip üçyüz altmış derece dönerek yıkama ve yağlamacılardan, hırsızlardan, haramzede ve fırıldaklardan, tehdit ve şantajcılardan ders alamayacağıma göre!
Ne yapayım, bu kutsal mesleğimden vazgeçemiyorum. Tabiî ki sağlığım elverdiği sürece mesleğimi şereflice yapacağım ve meydanı da ite, köpeğe bırakmayacağım. Gerekirse onların pisliklerini ortaya çıkarmaktan da geri durmayacağım.
Ama şunun da özellikle bilinmesini isterim ki bazı zavallılar, aklıevveller benim mesleğimi bırakmamı akıllarından geçirebilir, ya da düşünebilirler. Yine Kırşehir için, Kırşehirliler için yazacağımı, hattâ büyük konuşmak istemem, ama kendi küçük çıkarları için memlekete zarar verenlere de bu meydanı dar edeceğimi de küçük beyinlerine sokmalarını öneririm.
Tabiî ki Kırşehir için çalışanlara, gece-gündüz kafa yoranlara, bizim gibi yazıp çizen gerçek gazetecilere kimsenin sözü olamaz. Ama bazı kendini bilmezler bizleri, gerçek gazetecileri kırabilir, yorabilir, incitebilirler.
Kırşehirli büyük bozlak ustası Neşet Ertaş’ın bir sözünü burada hatırlatmak isterim.
Ne demişti büyük üstat: “İncinmiş olanın âhı, nereye gitse bulur sahibini...”
Yine Neşet Ustamızın babası Abdal ozanımız Muharrem Ertaş'ın öğüt veren bozlağında dediği gibi:
“Varıp kimsenin kuyusun kazma / İçine düşsen de yolundan azma / Olur olmazla dost deyi gezme”.
Neyse, Ağustos ayının şu en sıcak günlerinde sözlerimi daha fazla uzatmak istemem.
Yine de birlikte olma dileğiyle her şey gönlünüzce olsun.