26.Şubat.1992 tarihi Ermenilerin Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasındaki Azeri Türk kardeşlerimize yaptığı vahşetin 28. yıl dönümü. Ermenistan’da konuşlu Rus mekanize birliklerinin yardımı ile Ermeniler, Azerbaycan’a ait Hocalı kasabasında çoluk-çocuk, yaşlı-kadın gözetmeksizin bilerce Türk’ü topyekun imhaya girişmesi neticesinde resmi kayıtlara göre 613, gayri resmi kayıtlara göre de 1500 Türk katledildi Bu konuda araştırması bulunan öğretim üyesi Efendi Barutçu’nun Yeniçağ Gazetesinde yayımlanan makalesini siz okuyucularımı bilgilendirmek amacıyla geçen hafta bir kısmını yayınladığım yazısına devam ediyorum.
Tarihi Ermeni Kudurganlığı, Karabağ Meselesi ve 26. Yılında Hocalı Katliamı... / Efendi Barutçu
O tarihteki Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Ermenistan ziyaretinde dile getirdiği “Benim köküm Tiflis’e bağlıdır, damarlarımda Ermeni kanı akar, atalarım Tiflis’tendir, Ermeni kanımı ise başkası ile mukayese etmek gereksizdir. Çünkü bende başkası yoktur.” şeklindeki sözleri başka ve derin ön yargı anlayışın ifadesidir.
Karabağ meselesine gelince…
Her şeyden önce meseleyi yanlış adlandırıyoruz. Rusya’nın desteğindeki Ermenistan’ın (Karabağ Ermenilerinin değil) işgal ettiği topraklar “Dağlık Karabağ”dan ibaret değildir. Karabağ’ın tamamından fazladır. Türkiye’de en yetkili şahıslar bile “Ermeniler Karabağ’dan çıkmadıkça Ermenistan kapısı açılmayacaktır” şeklinde konuşabilmektedir. Mesele Karabağ’la bitmiyor ki… İşgal altındaki diğer 7 bölge ne olacak? Kırk bin şehidin kanı ne olacak? Şu anda Ermenistan’ın esareti altında bulunan binlerce Türk’ün durumu ne olacak? Saldırgan Ermenistan savaş tazminatı vermeyecek mi?
Sovyetler Birliği’nin kurulması esnasında sınırlar çizilirken komşu ülkelerin kendi aralarında ihtilaflı alanlar oluşturulmuştur.
Burada Azerbaycan yönetiminin takip ettiği siyasetinde üzerine durulması gerekir. Bir kere Azerbaycan yönetimi her vesileyle Rusya’ya göz kırpmaktan vazgeçmeli ‘’Elçi Bey’in akıbetine uğrarım’’ korkusunu üzerinden atmalıdır.
Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye’deki bazı çevrelerde hâkim olan “ver kurtul” anlayışının Azerbaycan’da da bazı çevrelere sirayet ettiği görülmektedir. Bu çevreler de “gözden çıkardığı” Karabağ’ı elden çıkaramıyor.
Karabağ, silah zoru ile işgal edildiğine göre, son çare silahla geri almak değil midir?
Azerbaycan Türklerinin Karabağ’dan vazgeçmesi mümkün değildir.
Evet, Ermeniler çok iyi propaganda yapıyorlar, batılı devletler (bilhassa AB-ABD ikilisi) dindaşları Ermenilere çok yoğun destek veriyorlar. Onlara göre Türkiye, Kıbrıs’ta uyguladığı politikayı Ermenistan ve ermeni meselesinde de uygulamalı. Diyorlar ki, Türkiye, Azerbaycan için kendini niye tehlikeye atsın. Azerbaycan topraklarını geri alamıyorsa biz ne yapalım?
Hâlbuki Ermenistan’ın bizden istediği toprak, para ve itibar, Azerbaycan’ın işgal ettiği topraklardan çok daha fazladır. Bütün doğu Anadolu’yu kendi toprağı sayıyor. Doğu Anadolu’ya “batı Ermenistan” adını veriyor. Gelecekte başkentini Van’a taşımayı planlıyor. Bununla da yetinmeyip, Karadeniz’e çıkış istiyor. Açıkçası doğu Karadeniz de Ermenilerin hedefleri arasındadır.
Ama önümüzdeki 50 yılda bunun mümkün olmadığını dünya âlem bilmektedir.
Ermenistan samimi ise anayasasından Türkiye’den soykırımı tanıma, toprak ve tazminat isteyen maddesini kaldırmalı. Ermenistan’ın bu anayasası yürürlükte oldukça Türkiye ile Ermenistan arasında beklenen yakınlaşmanın gerçekleşmesi mümkün değildir.
Bugün Azerbaycan fakir bir ülke değildir. Nüfusu Ermenistan’ın iki mislinden fazladır. Zengin doğal gaz ve petrol yataklarına sahip olmasından dolayı ciddi bir mali güce ulaşmıştır.
Süratle güçlü bir ordu kurmalıdır, bu orduyu modern silahlarla teçhiz etmelidir.
Azerbaycan yönetimi siyasi ve iktisadi demokrasiyi ülkesinde hâkim kılarak halkın gücünü arkasına alarak Ermenistan’la mücadelede pekâlâ mesafe alabilir.
2006 yılında ‘’Dünya Ahıska Türkleri’’ kurultayı için gittiğim Bakü’de binlerce son model lüks otomobiller ve hızla yükselen kâşaneler gördüm.
Bakü’nün kenar mahallelerinde ise Karabağ kaçkınları yoksulluk ve sefalet içerisinde yaşıyordu. Bugün de fazla bir şey değiştiğini zannetmiyorum.
Meselenin milletler arası zemine taşınması bunun için de insanlık âleminin alakasını Karabağ, Hocalı ve Ermeni zulmüne çekebilmeyi başarabilmesi lazımdır.
Bir Filistin meselesi 56 yıldan beri dünya kamuoyunda konuşulmakta, asılsız Ermeni soykırımı iddiaları 103 yıldır dünya kamuoyunu meşgul etmektedir.
Elbette Türkiye üzerine düşeni yapmalıdır ama öncelikle her halk kendi öz gücüne güvenerek işgal altındaki topraklarını kurtarmayı başarabilmeli kendi öz gücüyle bağımsızlığını savunabilmelidir.
Meselenin dünya kamuoyuna duyurulması ve insanlığın hafızasında derin izler bırakması gerekmektedir.
Azerbaycan yönetimi insanlığın dikkatini bu meselelerin üzerine teksif edebilmek için çok yoğun tanıtım faaliyetleri yapmalı uluslararası üne sahip sinema filmi yapımcılarına hiçbir masraftan kaçınmadan yaptırılacak filmlerle ve dünyanın değişik yerlerinde ve dillerinde basılmış kitap, broşür ve yayınlarla bıkmadan usanmadan haklı davasını anlatmalıdır.
Batı’nın yüksek teknolojisine müracaat edildiği gibi gelişmiş sinema endüstrisinden de istifade edilmelidir.
Hocalı Soykırımı’nı yapanların kimler olduğunun bilinmesine rağmen bu katiller serbest dolaşmakta hatta cezalandırılmak yerine tam tersi cumhurbaşkanı ya da savunma bakanı yapılarak ödüllendirilmektedir.
Robert Koçaryan 1992'de Hocalı Soykırımı’nı gerçekleştiren kuvvetlerin çete reislerinden biriyken sonrasında Ermenistan Cumhurbaşkanı olmuştur.
Makalenin devamını haftaya yayınlayacağım.