Zamansız bir mektup olduğunu biliyorum. Beklemediğin bir anda geldiğinden biraz meraklanıp, biraz heyecanlanıp, biraz kaygılandığına inanıyorum. Zamansız mektuplar zamansız aşklar gibidir. Yüreğine ne zaman ineceğini, yüreğindeki ateşin alevlerini korlandıracağını bilemezsin. Geçici bir rahatlama, huzur verdiğini düşünebilirsin. Değil… Yüreğim Temmuz alevlerinin ortasında kaldığı günden sonra hep yarım, hep buruk, hep soğuk… Buz tutmuş gibi… Huzur bulduğum her kitap ve öyküden sonra seninle olmanın ferahlığını yaşadığıma inanıyorum. Buna sen yalnızlaşma, buna sen kaçış veya isyan diyebilirsin. Adlandırmayı sana bırakıyorum.
Boşlukta değilim, boşluk benim içime düşmüş durumda. Ondan kurtulma şansımın olduğunu da sanmıyorum. Her yeni gün çoğalan boşluğuma, azalan umutlarıma karanlıkta göz kırpıyorum. Kimselerin göremeyeceği avuntusuyla. Sen buna çaresiz teselli diyebilirsin.
Bizler bu dünyaya bulmak için değil aramak için gelmiştik. Garip olan her arayışımız sisler arasında damla misali izler bırakıp kayboluyor. Yine de öfkelenmeden bir nakkaşın sabrıyla siluetleri canlandırmayı, ölü toprağını kaldırmaya çalışıyoruz. Bir dervişin sabrı diyebilirsin. Temmuz ateşi sabrımızı yaraladı. Acımıza derin bir hüzün kattı. Ömrümce o hüzün benimle olacak, hiç peşimi bırakmayacak.
Senden önce, senin alevlerin ortasında kaldığında yitirildiğine inandığım vicdan karanlıkların labirentlerine gömüldü. Dolaştıkça zifiri karanlığa gidiyor. Bu toprakların talihsiz kaderi olmalı. Vicdanlar yaralı, vicdanlar karanlık… Sakın yanlış düşünme kimseden merhamet dilenmiyorum. Kimselerin sana ve bana acımasını asla…
Vicdanlar önceleri ceplerin küçücük bir köşesine sıkışmışken, şimdilerde cüzdanları ele geçirip esir oldu. Her kötülüğün ardındaki veba ordusunun hükümranlığı vicdanlılara aşağılayıcı bir ifadeyle bakıyor. Veba ordusunun simgesi paranın kirine teslim oldu vicdansızlar. İyi insan vasıflarının temelini oluşturan vicdan; kötülerin elinde şantaja, baskıya, dehşete, vahşete… Dönüştü. Bütün ilahi dinlerin müjdelediği ölüm sonrası cennetten parsel parsel arsa satışına kadar alçaklaştı yitirilen vicdanlar. Yaşamındaki her türden kötülüğü tanrının bağışlayıcılığına havale ederken, tanrının cennetine göz koyacak kadar köreldi inançlarıyla birlikte vicdanları. Ölüm sonrasının huzurunu veba ordusunun kirine dönüştürecek kadar pervasızlaştı.
Vicdanlar hep gücün tekelinde, hizmetindeydi. Giderek onun oyuncağına dönüştü, karanlıkta… Vicdanlar kendisini bitirdiğinde üzerinde yaşadıklarını sanan insanları da tüketti… Her gördüğüm gözde umutsuzlukla karışık öfke beni ürkütüyor. Güce ulaşma umudu ve hırsı… Senin gözlerindeki umutla, alevlerin karşısında dans eden gözü dönmüş vicdansızların gözlerindeki öfkeyi birlikte düşünmenin tezatlığı… Karışık duygular…
Adaletin vicdanı, edebiyatın vicdanı, sanatın vicdanı, bilimin vicdanı, insanlığın vicdanı aranıyor. Cehenneme dönüştürdüğümüz dünyamızda körelttiğimiz, yitirdiğimiz, yok ettiğimiz vicdanları geriye getiremesek korkarım yaşamımız daha acımasız, yaşanmaz hale gelecek. Enkaza dönüştürdüğümüz, harabeleri altında ezildiğimiz, çöplüğe ulaştırdığımız dünyamız yitirilen vicdanların esiri olarak acıyla yaşamak zorunda ne yazık ki!
İnsanlık yeni bir orta çağı yaşıyor. Aslında orta çağın karanlığı aydınlığa dönüşmedi ki! Parayla satın alınan günahların, aforozların yerini satılan cennet aldı. Ne kadar ironi değil mi? Bir adım ileri, iki adım geri… Temmuz ateşinin dumanları bütün bir ülkeyi sardı, sis tabakası hiç kalkmıyor ve giderek ağırlaşıyor.
Dünyanın kalbi kırık. Kötü bir kalbi olan dünyayı kötülükleriyle kirleten, kötülerin elinde bir oyuncağa dönüşmesi yürek sızlatıcı. İktidarlarını korumak isteyen küçük bir azınlığın çoğunluk üzerindeki tahakkümü… İnsanlığın açmazı mı, çıkmazı mı, mecburiyetin mahkûmiyeti mi? Çoğunluğun çöplüklere hapis edildiği ve mecbur kılındığı, anlamsız değerler uğruna yaşamların feda edildiği, ne gariptir ki kendisinin kurtuluşu için kılını kıpırdatmadığı bir geçmiş dünyadan söz ediyoruz.
O geçmiş dünyayla yüzleşmeden, hesaplaşmadan bugünü anlamak mümkün mü? Geleceğe ait beklentiler, hülyalar belirsizken. Vicdanın köreldiği yerde hayat filizlenmez. Tomurcukları dalında kurutan bir karanlık, aydınlığa katlanır mı? Gün ışığına ihtiyacım var. Temmuz alevleri sonrası sisler arasında bir huzme olarak kalan o ışığa… Her çoğaltma girişimimizin kararan, körelen vicdanlara çarpıp bize geri dönüşünü burukça izliyorum. Cellat rahipler kurulunun karşısında aforozu bekleyen çaresiz bir mahkûm gibiyim.
Tarihin karanlık odalarına yaptığım her gezinti bize bir gerçeği bütün çıplaklığıyla haykırıyor; vicdansızların zevk-ü sefası vicdanlıların acı ve kederi üzerine inşa edilmiştir. Ahhh…sessiz çoğunluk bunu anlaya bilse….