Dünya üzerinde zamanla çok sayıda dil oluşmuş ve bu diller biribirini etkilemiştir. Bu etkileşim çok değişik nedenlerle olagelmektedir. Tarih bunları yazmış ve yazacaktır. Günümüzde 8 milyara yaklaşan dünya nüfusunun tek bir dille iletişim kurması ve bunu sürdürmesi olanaksızdır. Bazı diller ilişkiler geliştikçe yaygınlaşır ve egemen dil olmayı başarır. Bu bağlamda dünya üzerinde varlığı kanıtlanan 7 bin dilin kullanım oranları da değişiktir. Çince ve Hintçe gibi diller ülkelerin nüfus çokluğu ile öne çıkar. İngilizce, İspanyolca gibi diller kültürel, ekonomik ve keşifler yolu ile yaygınlaşmıştır.
Türkçemiz de yeryüzünün sayılı dillerinden biridir. Var olduğu bölge Ortaasya coğrafyasıdır. Buradan batıya doğru göçler ve savaşlar nedeniyle yayılarak Anadolu coğrafyasında kök salmıştır. Burada başka dillerle ilişki içinde olmuştur. Geliş yolu üzerindeki Farsça kültürel olarak, savaşlar nedeniyle de Arapça Türkçeyi büyük ölçüde etkilemiş ve sonuçta tarihin iki binli yıllarında Osmanlıca diye adlandırılan bir yazı dili ortaya çıkmıştır. Bu durum Türkçenin kendi içinde gelişimini engellemiştir.
Yirminci yüzyılın başında bu durumu değiştirmek için aydınlar ve devlet örgütü bir dizi çalışma ile Türkçeyi özüne döndürmeyi başarmıştır. Genç Kalemler hareketi, Yazı ve Dil devrimleri ile Osmanlıca bırakılmış Türkiye Türkçesi hem yazı dili hem de konuşma dili olarak uygulama olanağı bulmuştur. Bu durum dil tarihi bakımından kısa sürede gerçekleşmiştir. Yazı devrimi için dile persenk edilmiş olan “Bir gecede cahil kaldık” söylemi bu gerçeğin yanlış değerlendirilmesidir. Çünkü 1 Kasım 1928 tarihinde gerçekleştirilen Yazı Devrimine kadar okuryazar oranımız yüzde 7 civarındadır. Kadın nüfusumuzun okur yazarlık oranının çok düşük olduğu göz önüne alındığında gerçek okuryazarlık yüzdesi yarı yarıya azalır. Yazı devriminin ardından gerçekleştirilen 1932 yılında ki Dil devrimi ile bakın neler olmuştur.
Özellikle yazı dilinde kullanageldiğimiz kurum ve kuruluş adlarına bir göz atalım:
Devlet-i âl-i Osmani - Türkiye Cumhuriyeti
Şura-yı Devlet - Danıştay
Divan-ı Muhasebat - Sayıştay
Erkân-ı Harbiye - Genel Kurmay
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti - Genel Kurmay Başkanlığı
Mahkeme-i Temyiz - Yargıtay
Divan-ı Âli - Yüce Divan
Meclis-i Mebusan - Türkiye Büyük Millet Meclisi
Mekteb-i Evvel - İlkokul
Rüşdiyye - Ortaokul
İdadi - Lise
Darülfunun - Üniversite
Muallim - Öğretmen
Müderris - Profesör
Darülmuallimat - Kız Öğretmen Okulu
Darülmuallimin - Erkek Öğretmen Okulu
Darüleytam - Çocuk Esirgeme Kurumu
Hilâl-i Ahmer - Kızılay
Türk Dili Tedkik Cemiyeti - Türk Dil Kurumu
Türk Tarihi Tedkik Cemiyeti - Türk Tarih Kurumu
Asistan - Araştırma Görevlisi
Hızır İlyas - Hıdırellez
Bir de “kaim” sözcüğü var, son zamanlarda çok kullanılır oldu. Arapça kökenli bir sözcük. Anlamı ayakta duran olmakla birlikte çok değişik kullanımları vardır.
Örneğin, kaimmakam - kaymakam, kaimvalide - kayınvalide, kaimpeder-kayınpeder. Birinin yerine geçen onun yerini tutan anlamı ile kayyum yönetimsel olarak da kullanılıyor.
Değişme ve değiştirme başka dillerden gelen ya da alınan sözcüklerin dilin çevirimine uydurulması ile oluşan eylemler ve durumlardır.
Edebiyat dünyasından bir not: Ömer Seyfettin çok kısa yaşamına yüzlerce hikaye, makale ve yazı sığdırmıştır. Türk dilinin sadeleşmesi, konuşmadili-yazı dilinin birleştirilmesi ve anlaşılır Türkçeye yönelik çalışmaları çok değerlidir. Selanik’te başlattığı Genç Kalemler Hareketi ile bugünkü Türkçenin temellerini atmıştır. 1884 yılında Gönen’de doğmuş yaşamı asker olarak sürmüştür, rahatsızlığı nedeniyle ayrıldığı askerlikten sonra Kabataş Lisesinde Edebiyat öğretmenliği son görevi olmuştur. Türkiye Türkçesi söz konusu olunca akla gelen ilk kişidir. Özellikle hikaye türü eserleri ile çok tanınmıştır. 1884-1920 arasında geçen 36 yıllık yaşamı başarılarla geçmiştir. Üstelik Yunanistan’da geçen iki yıllık bir esaret dönemi de olmuştur.
Sağlıkla...
okuma önerim: Ali Kemal, Orhan Karaveli
epostam: [email protected]
telefonu: 0533 661 71 04