Bu konu o kadar önemli bir duruma geldi ki sonunda çok uzağa atıldı yani “uzaktan eğitim” adı altında yok edildi. Uzaktan öğretim belki bir dereceye kadar olabilir de eğitim nasıl olacak? 1982 yılından bu yana üniversitelerimizde Türk Dili dersini okutan biri olarak süreci kısaca anlatmalıyım.

1982’de yürürlüğe giren YÖK yasası ile üniversitelerimizin her kademesinde ve her bölümünde farklılıklar olmakla birlikte haftada 2 saat Türk Dili dersi okutulması zorunlu hale getirildi. Bunun yönetmelikleri ve ders içerikleri yayımlandı. Uygulama bir süre böyle gitti. Öğrenci sayılarının çok kalabalık olduğu sınıflarda, amfilerde bir fakültenin ya da bir yüksek okulun bütün sınıfları birleştirilerek ders yapılıyordu. Bu sayı en az 150 öğrenci oluyordu. Bu kadar kalabalık bir salonda eğitim zaten olanaksızdı. Öğretim ise formaliteyi yerine getirmek için dostlar alışverişte görsün diye yapılıyordu. Bir süre sonra üniversiteler teknolojiyi kullanmaya başladılar, Türk Dili, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Yabancı Dil derslerini uzaktan eğitim uygulaması ile yürütmeye başladı.

Şu anda bu uygulama devam ediyor. Alanının uzman öğreticileri uzaklaştırıldı. Herhangi bir programla dersin içerikleri bilgisayara yükleniyor, öğrenci bu içerikleri okuyarak sınava hazırlanıyor. Sınavlar da bilgisayar aracılığı ile yapılıyor. Öğrenci bu durumda dışarıdan yardım alabiliyor. Bitirme sınavı ise okullardaki salon ve sınıflarda uygulanıyor.

Bu sistemden nasıl bir sonuç elde edeceğimizi siz değerlendirin. Sistemde eğitim diye bir şey yok. Ne bir uygulama yapılabilir ne de öğrenci ile yüz yüze bir görsel ve sesli eğitim yapılabilir. Örneğin bir sözcüğün yazılışını, bir cümlenin kuruluşunu, bir sözcüğün söylenişini gösteremezsiniz. Tartışma ortamı yaratarak öğrencinin topluluk karşısında konuşma becerilerini geliştiremezsiniz. Eğitim uygulamadır, öğretim ezberlemedir. Bu dersi üniversitelerde okutmaya çalıştığım yıllarda eğitim için ya kitap okutuyordum ya da her derste öğrencilere çoğaltarak bir şiir, bir deneme, bir makale verip örnek almalarını amaçlıyordum. Bir öğrencim bir gün bana elinde bir dosya ile geldi. Bu ne dediğimde “Hocam bunlar sizin derslerde verdiğiniz şiirler filan” dedi. Dosyalamış, örnek olmak için arkadaşlarına gösterecekmiş.

Şimdi UZEM denen uygulama ile bundan da yoksun kaldı öğrenciler. Öğrencilerimden biri son çalıştığım üniversitede benim bulunduğum kata gelmişti, ben de ortadaki boş alanda bir şeyle ilgileniyordum. Ne istiyorsun dediğimde “Türk Dili hocamızı arıyorum, onunla görüşeceğim” demez mi? Dilim tutuldu, aradan beş altı ay geçmiş öğrenci dersinin hocasını tanımıyor. Böyle bir dersten ne beklersiniz? Üniversiteler bu dersleri yapılıyor ya yeter diyor. Herhangi bir yarar düşünmüyor oysa öğrencinin öteki dersleri anlayabilmesi ana dilini iyi kullanmasına bağlıdır. Ana dili yetersizliği yaşam boyunca her alanda kendini gösterir. Bu yetersizliğin günümüzde televizyon ve gazetelerde açık açık sergilendiğini görüyoruz.

Çözüm, ana dili eğitiminin her alanda yüz yüze yapılması ile sağlanır. Siyasiler ve bürokraside çalışanlar her gün kötü Türkçenin örneklerini basın yayın ortamında açıkça sergiliyorlar. Küçük bir örnek; “geçtiğimiz gün” değil “geçen gün” “geçen yıl” denmelidir. Ünlü şair La martine “Göl” adlı şiirinde;

“İnsan için liman yok, sahil yok zaman için, O geçer, biz göçeriz.”

derken zamanın geçen bir şey olduğunu vurguluyor.

Biz “geçtiğimiz köprü” “geçtiğimiz yol” deriz çünkü köprü de yol da yerinde duruyor. Goethe ne diyor “geçen zamana dur, o kadar güzelsin ki diyebilsem”, doğru kullanım “geçen ay, geçen yıl, geçen hafta” olmalıdır.

Bir başka ilginç örnek de “tüketmek” sözcüğüdür. Doktor tavsiye ediyor; günde iki buçuk litre su tüketmelisiniz diye, ne iki buçuk litresi belki 20 litre tüketiyoruz, banyo, çamaşır, temizlik derken. Doktor “içmek” eylemini kast ediyor ve demesi gerekir ki “günde iki buçuk litre su içmelisiniz” Örnekleri çoğaltabiliriz ama gerek yok, anlatmak istediğim şey, dilimizin bilinçsiz ve gelişi güzel kullanımıdır.

Türkçemize saygı, sevgi, ilgi...

Mustafa Sütçe

İstanbul

okuma önerim: bir Ankara Ailesinin Öyküsü, Orhan Karaveli

epostam: [email protected]

Telefonum: 0533 661 71 04