Bir bayram daha geldi ve geçiyor. Uzun yıllardır kurban bayramını tatil dönemlerine denk gelmesinden dolayı hep Ayvalık’ta geçirme durumunda kalıyoruz. İşte emeklilikte, biraz sakin ve dinlendirici zaman geçirelim diye emekli ikramiyemiz ile bir ev almıştık ve yazları burada yaşıyoruz. Çocuklar geliyor, torunlar geliyor günler iyi geçiyor. Ama bir şey var ki; nedense bayramlarda gelmezler, üç-beş günlüğüne bir otelde geçirirler. Buna da anne-baba olarak bir şey diyemeyiz ama üzülürüz. Çocukluğumuzun, gençliğimizin bayramları mutlaka aklımıza gelir ve bir güzel ah çekeriz.

Dini bayramlarımız büyük bir kültür erezyonuna uğramış, neredeyse unutulur hale gelmiştir. Artık bayramların kısa bir tatil olgusu, toplum kültürümüze iyice yerleşmiş durumdadır. Bayramın kutsal değerleri kaybolmuş, kurban kesme gibi dini gerekleri unutulmuş, resmi bir dört gün tatil olarak algılanmaya başlamıştır. (Hoş toplumun büyük bir kesimi de kurban kesecek mali güçten yoksun durumdadır ya!) Toplumda bayram heyecanı bitmiş, tatil imkânı olmayanlar için de bir işkence bayramı haline gelmiştir. Her yer kapalı, sende eve kapanıyorsun.

Biz bayramları, bayram olarak çocukluğumuzda yaşadığımızı şimdi çok daha iyi anlıyoruz. Öyle ki, Kurban kesimini heyecanla bekler, doğal ortamlarda odunla yanan ocaklarda pişen kavurmayı yeme tadı ve heyecanını yaşardık. Kurbanın bağırsaklarını satmak bize kalır ve harçlığımızı da çıkarırdık. Sonra bayram gezmeleri, el öpmeler, ev baklavaları yemek bayramın doyulmayan güzel olaylarıydı. En güzel bayramlık giysilerimizi giyerdik. Üç günlük bayram yaşamı büyük bir neşeydi, mutluluktu. Ya şimdi öylemi?

Gelelim bu zamanın bayramlarına: Herkes sadece adına bayram diyor. Millet birbirine dargın, birbirine kırgın, geçim için, yaşamak için yorgunlar. Siyaset ve popülizm günlük yaşamı zorlaştırmış, emekliler ve dar gelirliler aybaşını getiremez duruma düşmüş, bayramı seyranı unutmuş durumdalar. Evlatlar anne babaları ziyaret yerine koşa koşa üç gün için, o keşmekeş trafik çilesini de çekerek sahillere giderler. Bu günlerin yorgunluktan başka hiçbir getirisi de yoktur. Ayrıca yıllar yılı her bayramda onlarca canı trafik canavarına veririz. Mal kaybını can kaybının yanında yazmayı da doğru bulmuyorum. Böyle günlere de bayram diyoruz. Allah aşkına bu günlerin neresi bayram ya!....

Tüm bunlar böyleyken, sadece adı bayram olan bu günlere nasıl geldik diye de düşünmek gerek. Neden bu dini bayramlarımız bu duruma getirildi. Bu başlı başına sosyolojik bir araştırma konusudur. İlgililer araştırsınlar, ancak bayramların sevgi, barış, kardeşlik, hüznü de neşeyi de paylaşma günü olduğunu acaba geri getirebilirler mi?

Çok gariptir; bu sene kırk ev bulunan yazlık sitede yönetimce bayram kutlaması için toplantı düzenlendi. Site nerdeyse tam kapasite doludur. Burada yaşlı var, genç var, çocuklar var. Toplam ortalama seksen kadar insan olduğu düşünülebilir. Ancak bayramlaşmaya gelen kişi sayısı otuz iki kişiydi. Gelenlerin hemen hepsi de altmış beş yaş üzeriydi. Bu yaş ortalaması belki daha da yüksekti, ben pandemi döneminde altı kalınca çizilip sınır yaş olarak kabullenilen bu yaşı söylemek gereği duydum nedense? Hiç genç ve çocuk yoktu. Burada insan şunları düşünmeden edemiyor. “Bu gençlik, bu gelecek nesiller bayramları tümden unutacak diyorum.”

Milli bayramlar unutuldu, unutturuldu, eskisi gibi kutlanmıyor. Milletimiz de bu konuyu içine sindirmiş gibi görünüyor. Hal böyle iken milli bayramları unutan bir toplum, dini bayramları da unutur. O zaman da geriye milli ve kutsal değerleri olmayan, bu değerleri önemsemeyen bir nesil gelir ve yozlaşarak bir ilk çağ toplumuna döneriz. İlgililer, büyükler, akiller, devleti yönetenler, anneler, babalar, öğretmenler ben uyarma görevimi yapıyorum. Buyurun top sizde.

Bu değerlerin yeniden canlanması dileğimle, hemşerilerimin, Kırşehir Çiğdem Gazetesi okurlarının Kurban Bayramını, sevgi, barış ve mutluluk dileklerimle kutluyorum.