Meydan Kafenin toprak renkli tentesinin gölgesine oturmuş Cacabey Meydanını seyrediyorum.
Meydanda UNESCO Uluslararası Müzik Festivali hazırlıkları yapılıyor…
Üç gün sürecek etkinlik; 11-12-13 Temmuza denk geliyor.
Kırşehir de Temmuz güneşinin yakıcı olmayan günü.
Kısık gözlerle süzdüğüm Ağbayır karşımda.
Diri vücudda baş,
Feri bitmeyen göz gibi.
Ağbayır çocukluğumun festivali.
Ve sahipsizliğin BOZKIRI...
Hatıralar bazen zamanda bir yolculuğa çıkarıyor...
"Keşke aynı mahallede otursaydık
aynı sokakta
Karşı karşı evler
sen yukarıda ben aşağıda
Seyredebilseydim seni her gün
hani keşke
Pencerede görünseydin
yok yok en iyisi balkon
Tül beyazı entarin o cilvenle
Gülüşünü atardın bana,
kahve-kahve tutardım bak yeminle,
Ah ah..ah hani keşke..." dercesine…
Mısralar meydana koşuyor.
Cacabey koca bir Uzay üssü
Önünde insanlar sağa sola,
İleri geri savruluyor,
Sanırsın köz üstündeler…
Yakınımızdan kırlangıç sürüleri geçiyor,
Kırlangıç sesleri ile kahvedeki ve meydandaki sesler birbirine karışıyor.
Kırlangıç ve insan kalabalığının ortak özelliği, kendi aralarında yapılan sohbet küçük şeyler olsada, kendilerine keyif veriyor.
Böylece kalabalık topluluğa dönüşüyor.
Bu kalabalıkta kesin olan gülmeyen yüzler ve asık suratlar.
Umutsuzluk bu meydanda vakit geçiriyor.
Bu genel görüntü renk bütünlüğü sağlıyor, ağarmış başlarla,
reng griye dönüyor ve kendini buluyor meydan.
Hatıralar da renk değiştirir ya...
Yalnızlığın bitkin hali,meydanda ya da oturduğum kahvede bir tanıdık bulması durumunda son buluyor.
Bütün memnuniyetsizlik üzerinden dağılıyor.
Aslında yüzyüze herkes iyi ...
Zaman normal ötesi ilerliyor ve sanki burda hayat geriye akıp gidiyor.
Çaydan bir yudum aldım, zira bende yalnız değilim.
Geçmiş masamda misafir.
Sadece göz göze değiliz
Gözlerim ona, Erdem Beyazıt dizelerini okuyor.
"Yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde!
Kaç yaşındayım sahi saymadım, bilmiyorum!
Belki kırklarımdayım belki otuzlarımda!
Belki de doksan sene yuvarlandım bu dünyanın sırtında!
Hiç bilmiyorum! "
****
Gözlerimi kısarak batmaya hazırlanan güneşi beklemeğe başladığımda ise;
Nietzsche'in sözünü hatırlıyorum.
"Kendimi teselli için çok defa şöyle derim;
Pekala, Pekala, ihtiyar gönül !
Başına bir şanssızlık geldi, bunu sanki bir mutlulukmuş gibi al ve tadını çıkar.
‘’ Böyle Buyurdu Zerdüşt ‘’
Hesabı ödedim, sözler dilimde, yola koyuldum.
Ve hep oradayım…