Kadın toplumun asli unsurudur. Erkeğin tamamlayıcısı ve ruhunun rızkıdır. Allah, kadını erkeğin kendisinde sükûnet bulacağı, ruhunu sakinleştireceği bir liman olarak yarattığını ifade etmektedir. (Araf 189) Bu kadının ruhun rızkı olan aşkı ve sevgiyi bünyesinde toplayan ilahi bir çekim merkezi olduğunu göstermektedir.
Mideyi sakinleştiren nedir? Yemektir. Yemekler türlü türlüdür. Ne yerseniz yiyin helalinden olmak şartıyla faydalıdır. Kadında ruhun gıdasıdır ve ruhu doyuran bir nimettir. Helalinden olmak şartıyla o gıdadan almak faydalıdır.
Helal olan gıda hangisidir? Yukarıda zikrettiğimiz ayetin devamında bu konuya açıklık getirilmiştir. Orada neslin devamına imkân sağlayacak olan salih evlat vurgusu buradaki helal olan gıdaya işarettir.
Aşk ve sevgi, bu helal gıda ile bir tekâmül yaşarsa faydalıdır aksini düşünmek insanoğlunun hem doğasına aykırıdır hem de neslin devamına tuzak mahiyetindedir.
Erkek ve kadın, ilk insan hazreti Âdem’den bu yana beraber yaşamışlar ve birbirlerini tamamlamışlar. Tarih onların çocuklarının beraberce omuz verdikleri başarı hikâyeleriyle doludur. Bu konuyla alakalı olarak ilgili kitaplarda sayısız örnekler bulmak mümkündür. En yakından bakacak olursak son peygambere ilk iman eden ve onu zor zamanlarında koruyan, kollayan bir kadındı. "Bana dünyanızdan kadın, namaz ve güzel koku sevdirildi" diye kadını yücelten peygamberin bilinçaltındaki sır neydi acaba? Kadının hangi yönüne vurguydu bu?
Sözün özü kadın kutsal bir varlık olarak zahir âleminde erkeğin ruhunu sakinleştiren ve onu başarı denilen nimetle buluşturan rahmani bir nefestir. Bu nefesin korunması erkeğin huzuru açısından kaçınılmazdır. Kulağını yanaştır da bir şey söyleyeyim: Bu asrı inşa ve ihya etmek istiyor musun? O halde kadına yatırım yap.
Materyalist felsefe kadını elimizden aldı, onun keşfettiğinden beri iki yakamız bir araya gelmedi. Hedefi iyi seçtiler. Yuvayı dişi kuşun yaptığını keşfettiklerinden dolayı kadından ve dolayısıyla aileden başladılar yakıp yıkmaya. Toplum giderek yozlaştı ve asli unsurlarını yitirdi çünkü kadın yok oldu.
Siz bakmayın bugün kadınla-erkeği eşit yapacağız diyenlerin salvolarına! Kadın ile erkeği eşit yapacağız diyenlerin amacı kadını kurtarmak değil, kadını tamamen yok etmektir. Ama hepimiz bir şekilde bunların oyununa geldik ve Allah'ın cemal sıfatından yaratılan, nuru ve huzuru temsil eden, cennetin ayaklarının altında olduğu bilinen kadının parçalanmasına göz yumduk. Şimdi kadın suretinde bazı kadıncıklarla güya kadın haklarını savunuyorlarmış gözükerek aslında toplumun uyanmasını nasıl biraz daha geciktirebiliriz operasyonlarını yapıyorlar.
Yeniden toplum olarak huzurla, barışla tanışmak istiyorsak dediğim gibi kadına yatırım yapmalıyız ve onu yuvayı yapan aslî unsur kimliğine kavuşturmalıyız çünkü o Leyla'dır ve unutmamalıyız ki Mevla'ya ancak Leyla'dan gidilir. Leyla'sız bir Mevla tahayyülü içinde olanlar pes doğrusu!
Kadın mevzusu derindir. Derin mütalaalar barındırır sinesinde. Dostoyevski’nin tabiriyle aşkın kıyısıdır. Öyle der Yer altı Notları’nda: “Aşk bir deniz, kadın onun kıyısıdır.” İnanırım Dosto’ya. İnanmasam söylemem. Ama ne olur kadını anlamak için zihninizi yormayın. İnanın zihniniz kül olur ama siz bir arpa boyu yol alamazsınız. Onu kendi haline bırakın. Yontmaya, doğrultmaya çalışmayın. Ruhunun güzelliğine, aşkının serinliğine bırakın kendinizi.
O severse sizi mutlu olun, sadaka verin, içten gelen bir bakışına canınızı feda edin, çekinmeyin, tereddüt etmeyin sadece sevin, sevmek için uğraşın, çaba gösterin. Onu sevdikçe yol alırsınız ama önce onun sizi sevmesi için çalışın çünkü o severse Allah’ta sizi sever. Allah, severse dağlar ova, denizler yol, ateşler gül bahçesi olur.
Yusuf’u zindana atan da oydu, çıkaran da oydu, Mısır’a sultan yapan da oydu. Bu sırrı anlamak içinde zihninizi yormayın çünkü anlayamazsınız. Anlamak için Yusuf olmak gerekir. Yusuf olmak için kuyu ile tanışmak gerekir, pazarlarda satılmak gerekir, zindanlara konuk olmak gerekir, “Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm” sırrı ile tanışmak lazım.
Bu sahraya düşenlerin çoğu divane oldu, aklını yitirdi, melekelerini kaybetti. Şimdi varlık ile yokluk arasında bir yerde hiçlik hırkası ile sırlanmış vaziyette. Aşk yeryüzüne onunla indi çünkü. O, aşkın fanusudur. İman bir iddia, amel onun ispatı ise, Allah, Aşk (cc), kadın da onun ispatıdır.
Yunus, Rumî, Niyazi, Kemali hep bu aşkın değirmeninde öğütüldüler. Bu değirmene yolu düşmeyenlerin cümlesi ham yobaz kaba softadır.
Kadın yoksa hayat memattır. Ancak şunu söylemekte bir beis görmüyorum. Kadın konusunda düne nazaran bugün daha iyi bir yerdeyiz. Bu işin geri dönüşü yok artık. Leyla’dan Mevla’ya yürüyüşümüzün akamete uğramadan devam etmesi en büyük temennimiz.
Son sözü eniştemiz, -Konyalı Sadeddin Konevi Hazretleri’nin dul annesiyle evlendiği için eniştemiz demekte bir beis yoktur- Endülüslü sufi Muhyiddin İbnü’l-Arabî Hazretlerine bırakalım: “Hak kadında kemale erer”
Abdulbari Karabeyeser