Bu yıl öyle bir kış geçirdik ki bizi manavın marketin insafına bıraktı. “Allah’ta onlara vicdan versin.”

Şehrimiz de (Kırşehir) meyvesi sebzesiyle meşhur olan bir ilimiz. Maalesef ki bu kış geçtiğinde hala kar olmamasına rağmen, artık kurak bir yaz geçireceğiz de tarladaki ekinden, soğan ve patatesten başlayarak bağ, bahçe de mahsul alamadığımız için bu yaz her şey çok pahalı olacak diye beklerken çiftçimiz ve tüketici vatandaşımız, son anda yağan karla umutlanmıştı. (Oysa) yağan anlık kar kuraklığın olmasından endişelenen vatandaşa büyük bir oyun oynayarak daha büyük düşmanlık yapacakmış. İşi dona çevirmişti. Bu yüzden de ağaçlar soğuk almıştı. Çiçek açan ağaçlar soğuk yüzünden dallarında kararıp kurumuşlardı. Bahçeye fideyi dikenler onları sökerek yeniden dikmek zorunda kalmıştı. Maalesef ki ağaçlar için yapılacak bir şey kalmamıştı. İnsanlar şaşkınlık içinde ne yapacaklarını bilmez bir vaziyette Allah tarafından bir mucize beklemeye başladı. “İnşallah o mucize bir gün Allah tarafından gelir.” Muhakkak bu konuyla ilgili önemli çalışma yapmışlardır. Ama doğal felaketler için yapılacak şey olmadığını onlarda fark edip vazgeçmiş olmalılar. Halbuki teknoloji o kadar gelişmiş yapay zekâ ve robotların hayatımızın içinde olduğu bir dönemin içindeyiz şu anda. İran nükleer silahlarıyla Amerika ve İsrail’i korkutuyor. Bu Allah korkusu olmayan iki Siyonist ve emperyalist ülke de İran ile Filistin üzerinden tüm İslam dünyasına aba altından sopa gösteriyor. Kimisi biat edip valizlerle Trump amcayı Amerika’ya yolcu ediyor. Biz de yaz geldi eriği, kaysıyı, kiraz ve vişneyi kaç paraya yiyeceğiz diye düşünüyoruz. Halbuki şehirde İmarlaşma başlamadan evvel herkesin geniş bir bahçesi ve çeşit çeşit meyve ağaçları olurdu. Her ne kadar bu bahçelerin sahipleri açgözlülük yaparak daldan koparılan bir meyveyi koparana (bazen) haram etse de yere düşenleri ineklere vererek onları bari mutlu ediyorlardı. Bilmiyorum! İmarlaşmayı şehrimiz içinde gönülleri doygunluğa ulaştıracak şekilde mi yaptık? Çünkü çarpık kentleşmenin en güzel örneğini gördüğümüz büyükşehirlerin aynısı göz boyarcasına ilimiz sınırları içinde de yapıldığını görmekteyim. Keşke bu yapılaşmalar siteler şeklinde (sıra-sıra değil, bahçe içinde ağaçlı parkları, yürüyüş yollu olacak şekilde kapısında güvenliği olacak şekilde) İsim vermeden mahalle adlarını buralara gidilip bakılmasını yetkililerimizden rica ediyorum. Binaların iç içe olması balkonların birbirine bakması 50 yıl Demetevler de bataklığın üzerine yapılan evler gibi.

Her şeyden daha önemlisi de göstermelik yapılan otoparklar, her zaman unutulan ve ıskartaya ayırılan ve hiç düşünülmeyen çocuklarımız için yapılmayan ve yapılması için çocuk park alanlarının olmayışı. Çok şükür halkımızın özellikle de kadınlarımızın ihtiyacına binaen parklarda spor yapmaları için alet almayı düşünmesek de esnaf olarak spor salonlarını milletimizin hizmetine sunmuş durumdalar. Kendilerine bu vesileyle teşekkür ederim. Bu da güzel bir şey. Daha fazla kafanızı ağrıtmadan şunu söylemek istiyorum; artık şehrin dışında bulunan mahallelere imar getirerek oraları da betona kurban etmeyin. Rahat bırakın insanlar doyasıya bahçelerinde oksijen depolasın. Bugün evlerini müteahhitte yıksın bina diksin diye verenler adeta şehirden kaçarcasına hobi evleri yaparak oralara hafta sonu koşmayı dört gözle bekler hale geldi insanlar ceplerinde stresten psikiyatri hapı taşımaya başladı. Her tür hastalık gibi şeker ve tansiyon hastalığında büyük bir artış baş göstermiş durumda. Bırakın artık bahçesinde kendi çabasıyla yetiştirdiği biberi, domatesi, salatalığını taze bir şekilde yesin. Ankara Büyükşehir Belediyesi su ile ilgili birtakım kararlar almış, neden? Çünkü barajlarımızda su seviyesi düşmeye başlamış. Bunun bir tek nedeni var! Bir miskete pavyonlarda zevk-i sefa sürmek isteyen çiftçinin oraları yok pahasına satması ve tarımı bitirmesiyle betonlaşmaya açılan zemin kuraklığa neden olmuştur. Kırsal kesimde yaşayan tüm dostlarıma tavsiyem olsun. Yapılaşmaya verdiğiniz her bir ruhsat bizi bir adım daha Afrika olmamıza sebep olacaktır. Saygı ve sevgiyle kalın.