Geleceği ele geçirmek, mahvetmek veya kendine benzetmek istiyorsan özellikle gençleri ve çocukları ele geçireceksin. Çünkü çocukluk; hem masum geçmiş, hem de bilinmez gelecektir. Umudunu tüketmek, hayallerini bitirmek ve düşlerini karartmak istiyorsan çocukları mahvedeceksin. Kendine benzettiğin her çocuk senleşirken ve farklılıklara kapalıyken geleceği nasıl kurgulaya bilir ki! Senin sunduklarının doğruluğundan kuşku duymayan, şaşırmayan, endişe sözcüğüyle tanışmamış, umudun ne olduğundan habersiz, sorgulamayı suç olarak göreceğinden sadece biat eder. Biatleşen her birey gelecek adına; gelişim, değişim ve dönüşüm adına potansiyel bir tehlikedir. Özgürlüğünden feragat ettiğinden kendisi olmaktan çıkar. Yaşamın gerçekliğinden kopar. Kendisine yaşatılmayan, vaat edilen ve gerçekleşmesinden kuşku duyma gereği duymadığı ölüm sonrasının hayali ile avunur. Gelecekten bağı koparıldıkça aklın yerini biat, mantığın yerini itaat alır. Kusursuz; biat, itaat ve teslimiyet. Yaşadığımız hayatın olağan akışı içerisinde farkına varmak istemediğimiz tehlike budur bence…
Çok küçük yaşlardan itibaren çocuk eğitimine yönel inmesinin, ısrarının altında bu gerçeklik vardır. Bunu gerici bir politikanın geçici, olağan uygulamaları olarak görüp hafife almamak gerekir. Uzun vadede şekillenmeye çalışılan insan modelinin düşüncelerinin alt yapısının oluşması tehlikesi. Bunun doğru bilgilere dayandırılıp, doğru uygulanmasıyla ilgisi yoktur. Veya ahlaki bir toplum yaratmanın alt yapısının kurgulanması olarak düşünmeyin. İkisinin gerçekliğinden kopuk, vicdani duruşu etkin kılmayla da alakası yok. Tamamen çıkarcı, kişisel hırsları, gücü ele geçirme ve sürdürmeye yönelik bir eğitim tarzı ve yaşam anlayışının etkililiği ve egemenliği… Toplumsal kaygılardan uzak, bireysel sorunları ve çözüm odaklı bireyci bir topluma evrimle. Evrensel; ahlaki, insani, vicdani değerlerden yoksun bireyler ve anlayışın etkin olduğu bir toplum.
İnsani, ahlaki kurallardan uzaklaşmış, vicdani duygusunu yitirmiş, her türden kolaycılıkla asalak bir yaşamı yücelten bir neslin egemen olmasının tehlikesi kapımızı çalmaya başlamadı, bizi esir almaya başladı. Daha insani, daha ahlaki, daha vicdani, daha etik, daha estetik toplumu ve birlikte yaşam koşullarını oluşturmak zorundayız. Başvuru kılavuzumuz bilimsel düşünce ve özgürlükçü bir yaşamdır. Aksi durum kayıplara karışan, heba olan nesil veya nesillerdir. Tahribatları azaltmak, yıkımı durdurmak için belki de zamanımız var, geç değildir. Ancak yarın çok geç olabilir. Şikâyetler üzerine inşa edilen ve sürdürülen bir yaşam, yozlaşmaya,, çürümeye, dağılmaya mahkumdur.
İnançlarla ahlak arasında bir bağ kurmaya çalışmayın boşuna. Öyle olsaydı dünyanın İslami ahlaka en uygun ülkelerinin Müslüman ülkeler olması gerekirdi. Ancak dünya ölçeğinde yapılan araştırmalar bunun tersini söylüyor. Dünyanın İslami ahlak kurallarına en uygun, en İslami devleti ve toplumu neresidir sizce? İslami ahlakın esasların en tepesinde İrlanda olması sizce garip değildir! İslami ahlaka en uygun ülkeler sıralamasında Müslüman Malezya otuz dokuzuncu sırada… Ana sınıfından itibaren örtünmeye, ibadete zorlamaya, İslami kurallarla donatmaya çalıştığını iddia ettiğiniz Türkiye’nin yüz üçüncü sırada olması size tuhaf gelmiyor mu? Çocukların dünyasını ele geçirmeye çalışıyorsunuz. Ancak kendi yanlışlarınızı, kötücül düşüncelerle birleştirerek onalar doğruyu veremezsiniz. Belki de istenen ve amaçlanan budur, kim bilir ki!
Ahlaki, vicdani çöküntü, yozlaşma toplumsal var oluşu, gerekçelerini ve var olma halini dinamitler. Kendi anlayışınıza yakın, bilimden uzak, inanç temelli yetiştirdiğiniz çocuklar gelecekte sizin de çocuklarınızın geleceğini yok eden tehlikeyi bünyesinde ve geleceğe taşır. Günü kurtarmaya, gücü pekiştirme ve kalıcılaştırmaya yönelik her düşünce içinde karşıtını da barındırır. Özgür düşünceli bireylerin etkin olduğu toplumlar geleceğin aydınlığına uzanır. Gerisi kocaman, kör bir karanlıktır. O karanlık farkında olmadan sizi de yutar.