Cuma namazı sonrasına müminler yeryüzüne dağılınca, Mescid-i Aksa’nın o mahzun havası dağılıyor birden, Kudüs bayram yerine dönüyor ve cumanın bereketi, bereketin merkezinde tüm olumsuzluklara rağmen yüzlere vuruyor. Kubbetussahranın altın kubbesi hiç olmadığı kadar parlıyor, ve Mescid-i Aksa Müslümanları çağırıyor, peygamberimizin dilinden; “Gelin ve namaz kılın bu topraklarda, Eğer gelemezseniz ve içeride namaz kılamazsanız, kandillerim için zeytinyağı gönderin.” Bu çağda Mescid-i Aksa’nın kandilleri olsa olsa onun için canları ve mallarından vazgeçen, direnen ve sabreden Kudüs’lü Müslümanlardır… Mescid-i Aksa’yı karanlıktan aydınlığa çıkaracak olanlar da onlardır. Bize düşen bu kandillere bir damla zeytinyağı olmak değil midir?

Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde

Götür Müslüman’a selam diyordu

Dayanamıyorum bu ayrılığa

Kucaklasın beni İslâm diyordu.

Akif İnan

            Akşam 1948 İslami hareketinden Halid kardeşimizle görüştüğümüzde daha iyi anlıyorum Filistinlilerin ne kadar zor bir işi göğüslediklerini. Kudüs şu anda zor bir süreçten geçmektedir diye söze başlıyor. İsrail ağır bir baskı uyguluyor, insanları lokmasından ediyor, evlerinde oturmalarından çalışmalarına kadar sıkıntı çıkarıyor. Evlerin tamirine yenilemesine asla izin vermiyor. Önce utanç duvarlarını inşa etti, bu duvarlar ile Filistin’i Kudüs’ten ayırdı. Batı Şeria’daki aslında çoğu Kudüs göçmeni olan Filistinlileri Kudüs’e almıyor, Kudüs’te yaşayan çoğu Müslümana ise gösterilere karıştığı gerekçesi ile Mescid-i Aksa’ya giriş yasağı koyuyor,  bazen 50 bazen 60 yaş altındakilere gerekçesiz Mescid-i Aksa’yı yasaklıyor. 50-60 yaş üstündekiler de özel izin ve imza ile ancak Kudüs’e girebiliyor. Zaten Gazze tamamen kuşatılmış ve tamamen abluka altında. Bütün bunların amacı içerdeki Müslümanları Kudüs’ten çıkarmak ve dışardaki Müslümanları Kudüs’e sokmamak. Böylece Kudüs’e Mescid-i Aksa’ya gelen Müslüman cemaati azaltmak.  Doğu Kudüs’te yaşayan Müslümanları fakirleştirmek ve buraları terk etmelerini sağlamak da bir diğer amaçları. Ticareti önleyerek ve yüksek vergilerle, yüksek elektrik su paraları ile bunu sağladılar. Filistinlileri ezdiler fakirleştirdiler ve meskenlerini tamir etmelerine bile izin vermeyerek yerlerini bırakıp Kudüs’ten çıkmaları için ellerinden geleni yaptılar.

            Bu süreçte Raid Salah önderliğinde 1948 İslami Hareketini başlattık. Selahaddin-i Eyyübbi’den ilham alarak başlattığımız ilk projemiz ile işgal altındaki köylere otobüs gönderip, Filistinlileri ücretsiz Mescid-i  Aksa’ya getirmeye başladık. Halen 50-70 civarı otobüs ile bunu yapmaya devam ediyoruz. Böylece Mescid-i  Aksa doldu taştı ve buradaki pazar ve ticaret güçlendi, insanlar geçimlerini sağlar hale geldi. İkinci projemiz ile Kudüs’teki evleri yeniliyor tamir ediyoruz. Ağır vergiler altında ezilen ve imkânı olmadığı için evlerini tamir ettiremeyen insanların evlerini tamir ettiriyoruz diye bize devamlı baskı uyguluyorlar ve yaptığımız bu yardımları terörü destekleme gibi gösteriyorlar. Üçüncü projemiz ise özellikle Kudüs ve Batı Şeria’dan ve Gazze’den yetimlere bakıyoruz. 30 bin yetimimiz var.

            Raid Salah şu anda ev hapsinde ve yukarıda yaptığımız işler nedeniyle teröre destek verdiği suçlamasıyla mahkeme sürecinde, yakında büyük bir ihtimalle hapis cezası alacaktır. Ama biz bu işlere devam edeceğiz. Mescid-i Aksa bütün bir Ümmetin kutsalıdır. Ancak tüm İslam âleminin yükünü biz taşıyoruz ve taşımaya devam edeceğiz.  Bu topraklarda zulüm kaim olmayacaktır. Peygamber efendimiz böyle söylüyor, biz buna inanıyoruz ve bunun için çalışıyoruz. Allah’ın yardımıyla başaracağız. En büyük desteği Türkiye den alıyoruz. Diğer devletlerden pek bir yardım almıyoruz, buna ihtiyacımız da yoktur. Onlar kendilerine baksın yeter. TİKA burada ihtiyacımız olan her şeyi yapıyor. Bu İsrail, Mısır, Ürdün ve Filistin hükümetlerini rahatsız ediyor.  Sizlerden tek bir isteğimiz var; Bizi unutmayın, bizi yalnız bırakmayın, Mescid-i Aksa’yı ziyaret edin, buralara gelin, görün. Burada ki zulüm sizi endişelendirmesin, Kudüs halkının yanında olmak bile yeter. Kim Kudüs’e ihanet ederse asla âbâd olamaz! Kim sahip çıkarsa dünyanın efendisi olur!. Konuşmanın sonunda oluşan hüzünlü havaya rağmen, Halid kardeşimin gözlerinde gördüğüm inanç ve kararlılık umutlarımızı yeşertiyor. Sanki Halid’in gözlerinde Halid bin Velid nazarı isabet ediyor kalplerimize.

            Birden Aklıma Şeyh Ahmet Yasin’in şehadetinden önce ümmete yazdığı o mektup geliyor.  “Allah'ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum!. Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilâtları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı? Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye; Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mü'min kullarına yardım et!" diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor? Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim! Allah'ım! Sana şikâyette bulunuyorum... Sana şikâyette bulunuyorum... Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı Sana şikâyet ediyorum. Sen mustazafların Rabbisin... Sen bizim Rabbimizsin... Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı? Allah'ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına Sana şikâyette bulunuyorum.”

Bu mektubun ezici ağırlığı karşısında şimdilik duadan başka bir şey elimden gelmiyor; Rabbim, Gazabından Rahmetine sığınırım, bizi gücümüzün yetmedikleri ile imtihan etme Ya Rab!... Gücümüzün yettiklerinin şuurunu nasip et, gücümüzün yettiklerini yapabilme iradesi nasip et Ya Rab!...

Ya uyandırın Bedr’in aslanlarını,

Ya da çağırın Kafkas kartallarını,

Seslen Fatih’e Selahaddin Eyyûbî’ye,

Mescid-i Aksa mahkum yahudiye!

Selam olsun intifada kahramanlarına

Anadolu’da yürekler çarpıyor uğruna

Aksa özgürleşmeden bize haram geceler

Diren Kudüs uyanıyor ümmetin gençleri

Dr. İsa Kaya (07.12.2017)

            El Halildeyiz... Güya Filistinlilere bırakılmış bir şehir El Halil. Ama ana meydana girdiğinizde İsrail bayrakları karşılıyor sizi. Ve meydanın hemen karşısında İsrail bayrağı asılmış önünde kippalı çocukların oynadığı büyükçe bir apartman, belli ki Yahudi yerleşim merkezi. Harem-i İbrahim’e doğru ilerliyoruz. Yine İsrail askerleri, hem meydana hakim bir yerde hem de mescidin girişinde eller tetikte bekliyorlar.  Her girişte X-ray cihazları ve birkaç tam boy demir turnike var.  Sırayla tek tek geçerek içeri girebiliyoruz. Kendimizi bir hapishanede olduğumuzu hissettirecek kadar çok demir kapılar ve turnikeler arasından yavaş yavaş ilerliyoruz. Sonunda mescidin ferahlığı yüzümüze çarpıyor ve bütün kasvetli havayı dağıtıp manevi bir ruh hali çöküyor üstümüze.      

Rehberimiz Zeyd başlıyor anlatmaya; El Halil kentinde yer alan Harem-i İbrahim mescidi, Mekke’deki Mescid-i Haram ile Medine’deki Mescid-i Nebevi ve Kudüs’teki Mescid-i Aksa’dan sonra en kutsal dördüncü mescit kabul edilir. Dört büyük peygamberin mezarı burada mescidin altındaki mağaralarda meftun. Hz. İbrahim, Hz. Yakub, Hz. İshak ve Hz. Yusuf. 1994 yılına kadar bu mekânın tamamı mescit olarak kullanılıyormuş. 25 Şubat 1994 Amerikalı bir Yahudi, bir doktor sabah namazı vaktinde otomatik silahlarla saldırıyor secdedeki cemaate. Saldırganın silahı tutukluk yapınca, saldırıdan sağ kurtulanlar tarafından linç ediliyor. Saldırı anında önce 48 şehit veriliyor, İsrail askeri yaralılara yardım edilmesine izin vermediği için şehit sayısı 67’ye çıkıyor. Saldırgan akıl sağlığı yerinde olmayan biri diye açıklama yapıyor İsrail yetkilileri, hakkında işlem bile yapılmıyor. Ama olay bitmiyor. Bu olay üzerine; mekan Filistin toprağı üzerinde bir Müslüman mescidi olduğu ve saldırgan yahudi olduğu halde İsrail Harem-i İbrahim’i 8 ay Müslümanların ziyaretine kapatıyor. Mescit ziyarete tekrar açıldığında, İsrail’in mescidi boydan boya bir paravanla tamamen ikiye böldüğü ve yarısından fazlasına (%63) yahudiler adına el koyduğu anlaşılıyor. Sinagog olarak hazırlanan bu kısımda Hz. Yakup ve eşi Lamia anamızın mezarları bulunuyor. İsrailoğulları Hz. Yakub’un soyundan geldiklerine inandıkları için ve Yahudilik zaten bir soy ırk dini olduğu için şaşırtmıyor bizi. Sadece Yılda 10 mübarek gece ve günde mescidin bu kısımları müslümanların ziyaretine açılıyor. Ezan okumak için bile izin alıp sinagog tarafına geçilerek okunabiliyor ezanımız, Cuma akşamı ve Cumartesi günleri ezan zaten yasak, rahatsız olmasın diye yahudiler. Saldırgan yahudi, şehit olanlar Müslüman ama cezalandırılan yine Müslümanlar işte size İsrail’in ve Birleşmiş Milletlerin adaleti!. Kafilemizin hafız doktoru Yusuf Eren, gür sesi ile Kuran-ı Kerim okumaya başlıyor, Hz. İbrahim makamının hemen yanında. Sükût ile dinlerken aşr-ı şerifi,  yan tarafta Hz. Yakub’un makamında dua eden Yahudiler seslerini yükseltiyorlar. Belli ki rahatsız oldular. Olsun biz zaten rahatsız etmeye gelmiştik zalimleri.

(DEVAMI VAR)