Sevgili Çiğdem gazetesinin değerli okurları ilk yazımla uzun zaman sonra aranızda olmaktan oldukça mutlu olduğumu belirtmek isterim. Umarım siz de yazdıklarımı zevkle okur ve değerli yorumlarınızla katkı sunarsınız da ben de sizin görüşlerinizi kendi içimde değerlendirerek mutlu olurum.
Bilindiği üzere nereden 8 Mart dünya kadınlar günün kutlanma sebebi 1857 yılında Amerika da düşük ücretle çalıştırılan emekçi kadınların aldıkları ücretleri protesto etmeleri sonucunda ortaya çıkmış bir durum. Peki böyle olmasaydı kadınlar kendi toplumları ve erkek egomanyası’ nın söz konusu olduğu “Ataerkil” toplumlarda yeterli değeri göremeyecekler miydi? Bu biraz abartılı bir bakış açısı olur açıkçası! Nedeni cahiliye döneminin bitmesini ve yeni bir çağın açılmasını sağlayan Hz. Muhammet kadınların toplumdaki yerini net bir şekilde yaptığı reformlarla belirlemişti. Ya Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk’ün dünya tarafından halla örnek gösterilen reformist değişimi softaların ve belli tutucu kesimin karşı çıkmasına rağmen gerçekleştirdiğini gururla yad etmek hepimiz için çok değerli olmalı sanırım.
Bugün halla kadının yeri ve konumu tartışılıyorsa, bu durumun suçlusu başta kız çocuklarının eğitime, bilime yönelmesini ve erkek egemenliğinin olduğu çalışma alanında erkeklerle aynı işi yapması ve aynı sınıflarda okumasına karşı çıkan kızlarının namusunu sorgulayan anne ve babalar olduğunu kabul etmeliyiz.
Bunun yanında erkeğin boyunduruğu altında ekmek elden su gölden diyen tembelliği alışkanlık eden kadınlar ve onların erkek toplumunun hakim olduğu toplumlarında kendilerine kanunen verilen haklardan ya haberdar olmadıkları için veya bu hakları nerede ve nasıl sahip çıkıp kullanacaklarını anladıklarını düşünmüyorum. Hak ve özgürlüklerin üst sevide olan Batı dünyasında da bu durumun olduğunu örneklerle ispatlayabilirim-ki buna sayfalar yetmez bana göre.
VE TANRI KADINI AŞK İLE YARATTI kitabımda bunu konuya geniş bir biçimde yer verdiğimi düşünüyorum. Ama maalesef okuma oranımızın ve eğitime verdiğimiz önem kadar hususiyete binaen yazılmış eserler yeterince ilgi görmüyor. Özellikle akıllı telefonlar, tabletler gibi aletlerin çoğalması ve buradaki uygulamalara olan tutku beyinleri küçülttüğüne ve toplumsal olaylardan uzaklaştırdığı kanaatindeyim.
Konuyu fazla uzatmadan rahmetli Kırşehir’imizin yetiştirdiği müstesna ozanımız ve sanatçımız Neşet Ertaş’ın pavyonda tanıştığı ve evlenme kararı aldığı Leyla yüzünden babasıyla küslüğünü anlatan Türkü’nün sözlerini ve babası Muharrem Usta’nın da fikrini belirtiği sözleri yazarak son veriyorum. Sevgiyle kalın.
Neşet Ertaş Ankara’da çalışırken, gazinoda şarkı söyleyen Leyla’ya (Leyle Ertaş) âşık olur. O’na türküler yazar ve hatta evlenir. Ancak Neşet Ertaş’ın babası Muharrem Ertaş, gazinoda çalışan bir kadını oğluna yakıştıramaz ve Neşet Ertaş’a bu birlikteliği kınayan bir türkü yakar.
“Temiz ruhlu, saf kalplisin, şöhretsin
Hakkın vardır evlenmeye evladım
Mevla’m sana yapanları kahretsin
Aslı bozuk alma dedim evladım
Dokunsalar nazik tene kir gelir
Bizden önce ceddimize ar gelir
Köle olmak şanımıza zor gelir
Aslı bozuk alma dedim evladım
Küsmedim Neşet’im kahrettim sana
Baban değil miydim, sormadın bana
Olan olmuş yavrum ne deyim sana
Sen aklını yitirmişsin evladım...”
"aslı bozuk" lafı, Neşet Ertaş’ın içine oturur. Sevdiği kadına bu yakıştırmaları yapan babasına saygısızlık yapmadan, o meşhur "analar insandır; biz insanoğlu" sözünü barındıran şu türküyle karşılık verir:
Aşkı kimden aldın, sevgiyi kimden
Aslı bozuk deme gel şu insana
Soracak olursan eğer ki benden
Aslı bozuk deme gel şu insana
Yazımızı felek yazdı, Mevla’dan değil
Senin dediklerin evladan değil
Her hata suç bende, Leyla’dan değil
Aslı bozuk deme gel şu insana
Ulu arıyorsan, analar ulu
Sevmişiz gönülden, olmuşuz kulu
Analar insandır, biz insanoğlu
Aslı bozuk deme gel şu insana
Seni beni kim getirdi cihana
Her oğlu doğurmuştur bir ana
Senin fikrin bozuk, dostluk bahane
aslı bozuk deme gel şu insana bu nahif sözlerle kendini ifade eden Neşet Ertaş, yıllar sonra Leyla ile ayrılır. "yazımı kışa çevirdin, kar yağdırdın başa Leyla’m" gibi sitem dolu birçok türkü çığırır ardından, ama hiç kötü bahsetmez.
Maalesef bu hikâyenin sonunda gülen olmaz. Bu yüzden Neşet’tir Neşet. Neşet’e sevdiğini verselerdi; Neşet, Neşet olmazdı diye boşuna dememiştir. 1984 yılında bu dünyadan böyle oğluna dargın gider muharrem usta. Neşet Ertaş, babasının ardından deli boran türküsünü havalandırır.
Uzak yoldan geldim, hasretim için hani nerede babam, Muharrem nerede yaralı bülbülüm ses vermez niçin yüreği yanığım, o kerem nerede...
Neşet Ertaş- Deli Boran
Not: Vasiyetinde "beni ustamın ayak ucuna gömün" der neşet usta. Vasiyeti yerine getirilir. Mezarları bu şekilde uç ucadır. Mekanları cennet olsun, orada kavuşurlar belki. Ayrıca bu hikâyede çıkan sonuçlardan biri de Neşet Ertaş tüm tepkilere ve babasıyla küseceğini bile bile Leylayı sevmekten vazgeçmemiş ve onu türküleriyle yüceltmiştir. Yalan dünya...