Manzara-i umumiyenin bu gezegende hiçbir zaman uygun olmadığını biliyorum. Ancak, Eros’tan dinlemenin acısını da paylaşmak, kederiyle, yılgınlığıyla yalnız bırakmamak istiyorum.
Cafede oturduğu koltuğunda hafif kıpırdayarak söze başlıyor:
Lanetlenmiş veya lanetli hale dönüştürdüğünüz gezegeninizde yürekli insanların direnci beni umutlandırmakla birlikte, karamsarlığımın ağır bastığını söylemek zorundayım. Umut türküleriyle çoğalıp, sesinizi gürleştirmek istediğinizi biliyorum .Ancak, işiniz çok zor.
Çok uzaklara, tarihin derinliklerine inmeyeceğim. Geçenlerde bir haberle uyandım. Sizin için sıradan, benim içinse sarsıcıydı. Sokakta çocuğunun gözleri önünde bir annenin katledilişinin haberi… Sizin gezegeninizde en fazla birkaç saat sizi meşgul edecek bir olay.. Bizim gezegenimizde ise her şeyin sorgulanması ve yeni baştan dizayn edilmesine kadar ağır sonuçlar yaratırdı. Sizdeki duyarsızlık ve kanıksama içimi acıttı.
Kadınlarınıza zerrecik saygınız yok. Öncelikle onları insan olarak görmüyorsunuz. Onları anne, bacı, eş olarak sıfatlandırıp, kutsallıklar yükleyerek yalanlar üretiyor ve sonrada o söylediğiniz yalanlara inanmaya başlıyorsunuz. Bizim için kadın öncelikle tek sıfatla insandır. Hiç bir cinsiyetçi sıfat yoktur dilimizde. Hiç bir kutsiyette yoktur. Bizde hiç bir kutsallık olmadığından böyle anlamsız ve yalan sıfatlara da yer yoktur.
Bizim tek kutsalımız insandır. Erkek egemenliğiniz her şeyi erkeğe göre programladığından kadınlar iyi birer hizmetkârdır. Kadınlarınızın bir bölümünün de bundan şikayeti yok. Güç ellerine geçtiğinde birer despotik erkeğe bürünüyorlar. Acımasızca kötülük üretmekten kaçınmıyorlar.
Öldürme sizin genlerinize işlemiş. Sevdiğinizi, kızınızı, annenizi, eşinizi gözünüz kırpmadan acımasızca öldürüyorsunuz. İki bacak arasına sıkıştırdığınız namusunuzu temizlemek adına. Namus, onur diyerek yaptığınız kötülüklerin başkalarının cesetleriyle süsleyip, kanlarıyla yıkadığınızın farkında değilsiniz. Kirlettiğiniz o namus, onur sözcüklerinin ardına sığınarak paklamaya çalışırsınız onursuzluğunuzu… Üstelik bu onursuzluğunuzdan hiçbir sakınca görmeden toplumunuza kabul ettiğiniz bu yaratıkları baş tacı etmekte sakınca da görmüyorsunuz. Beyinleriniz iki bacak arasına sıkıştığından kötülük yapmak sizin için olağan. Bazen sizin bu öldürme tutkunuzu gördükçe iyi ki bizimle birlikte değilsiniz diyorum. Sizden uzak olmanın huzurunu şimdi daha anlıyorum. Benden size karşı oluşan tek duygu tiksinme… Hemcinsine bu kadar kötülük yapan başka canlı var mı galaksimizde onu da bilmiyorum.
Eros’a soluklanması için bakıyorum. O ise çok uzaklarda ,derinlerde kendisiyle meşgul…Dün öldürülen kadının ve çığlıkları yükselen çocuğun “ne olur annemi öldürme “ sesiyle olmalı…Utanmazca ve aymazlıkla boğazladığı kadının ardından bıçağını kadının bedeniyle temizlediğine inanarak uzaklaşan caninin ardından bakıyor sanırım.Balkonlarından bir filmi kendinden geçercesine umarsızca izleyen potansiyel kurbanları ve katillerini düşünüyor…Dalgın ve yorgun…
Sizin en büyük sorununuz nedir,diye bana dönerek sorusunu yöneltiyor, Eros.. Sessizliğe gömülmüş beynim ve acıya sürüklenmiş ruhumla öylesine bakıyorum. O kadar çok derdimiz ve sorunumuz arasında hangisinden başlayacağımı bilememenin sıkıntısını yüzümdeki ifadelerden okuyan Eros; kime ait olduğu bilinmeyen bir şeref uğruna savaşıyorsunuz. Birilerinin hedefinin gerçekleşmesi sonrası kimin şerefi kurtulacak bilinmeden. Vurgun yüreklerini delip geçtiğinde, cansız bedenleri kanlarının suladığı toprağa düştüğünde yarı açıkgözlerle mavi göğe yükselen bakışlar sessizliğe karıştığında şerefini kurtardıklarının kinlenmiş, öfkeli bakışlarına takılı kalır.
Ölüm makineniz kendi soyunu acımasızca tüketen, yiyen bir soysuzluktur. Tüketmekten zevk alan, her tükettiğinin ardından timsah gözyaşlarıyla süslediği acınası halini sergilemekten çekinmeyen bir soysuzluk. Önü bilinmeyen, sonu kestirilemeyen bu makinenin imhasıdır belki de soysuzluğun sonu… Acı ve keder yüklü bu vahşetin sıradanlaşmasının kanıksanmasından güç alıyor ve sürekli kendisini besleyerek, tekrarlıyor.
Vahşeti, dehşeti, savaşı, öldürmeyi ebediyen hafızanızdan silmelisiniz. Aksi takdirde bugün varsıllara uygulayacağınız direnişteki dehşet ve şiddet yarın kendi aranızdaki vahşete dönüşebilir. Biz hem bu yaşamı, hem de bu düşünceyi yaşamımızdan tamamen sildiğimizden huzuru bulduk. Size önerim; insan sevgisini ve kutsallığını öncelemeniz. Aksi durumda zaman değiştikçe yeni kutsallar yaratacak ve onun uğruna can almayı, yok etmeyi olağan göreceksiniz.
Gecenin zifiri karanlığına alıştırılan ruhlarınız aydınlıktan ürker hale gelmiş. Aydınlığı unutmak, karanlıkla kardeş gibi yaşamaya alıştırılmışsınız. Aydınlık diyerek karanlıktan sızan ışığı çoğaltacağınıza ihanete yatkın beyinleriniz ile çoğunluğunuz varsılın kölesi olmaya razı, saf tutuyorsunuz. Çok acınacak durumunuza mazeretler aramayın. Anlamsız ve geçersiz mazeretlerinizle kirlenmiş ruhlarınıza huzur taşıyacağınızı sanıyorsunuz. İşin tuhafı yanılgılarınızla doğruya ulaşma derdinde değilsiniz. (DEVAMI VAR)