Geçmişiniz olan, yaşlılarına sahip çıkamayan bir insanlığın geleceği ne olabilir, size soruyorum desem anlamsız olacak. Çünkü sizin onlara sunduğunuz en iyi şey ölümcül yoksulluk, ilgisizlik, asalak gözüyle bakıp bir an önce ölmelerini dilemek. Utanmayı yaşamın her alanında yitirdiğinizden yaşlılarınızdan utanmanızı da beklemiyorum. Bir gün sizinde olacağınızı düşünmediğiniz fazlalık gözüyle bakıyorsunuz.
Yorulmuştu. Cafe’nin sessiz, sakin bir köşesine çekildik, oturduk. Bir süre için daralan nefesinin, buğulanan gözlerinin sakinleşmesini bekledim. Öfkesi, kızgınlığı gözlerinden okunuyordu. Böyle bir gezegene nasıl düştüm, neden geldim dercesine… Karşılıklı çaylarımızı yudumlarken durulmasını bekliyorum.Ve izlenimlerini dinlemek için sabırsızlanıyorum.
Biliyor musun; sizin gezegeninizde bu kısa sürede yaşlandım duygusuna kapıldım. Bizim bünyemiz bu kadar kötülüğe alışkın olmadığında, taşıyamaz.
Kentlerinizi, kasabalarınızı, köylerinizi gezdim. Caddelerinizi, sokaklarınızı arşınladım güzel şeyler, gülen insanlar görme umuduyla. Büyük hayal kırıklıkları yaşadım. En çok çocuklarınızın hali yüreğimi yaraladı.
Eski bir zamana ya da zamanın eskidiği, tükendiği yerlere gelmiştim. Nasıl bir yere düştüm, nasıl kurtulurum bu kanlı, puslu,karanlık cendereden.Bütün benliğimi saran, sardıkça titreme, üşüme nöbetlerine yakalandığım bu gezegen beni yormanın ötesinde tüketecek, hem de hızla…En kısa sürede gitmeliyim, ardıma bakmadan kaçmalıyım.Buradakilerin neden hızla tükendiğini,tükenirken her şeyi tüketip tekrar yeniden yaşamaya başladıklarını anlıyorum.Gelecekleri yok.Geçmişten devir aldıkları karanlık, geleceğe nasıl ışık olabilir ki?..
Çocuklar gördüm; aç, sefil, bitkin, yorgun, gözlerinde karanlık… Umutla, kendimin isteği dışında adım attığım gezegeninizdeki günahların, kötülüklerin cezasını omuzlarına yüklediğiniz çocuklar… Ağırlığın altında ezilen, bükülen, dermansız, çaresiz çocuklar…Yüreğim burkuldu desem yetersiz ve anlamsız kalacak. Yüreğim kanadı, o kanayan yüreğimle acısını, sızısını gezegenime götüreceğim çaresizce… Her çırpınışları sonrası kanatlarındaki kırıkların derinleştiğini gördüğüm çocuklarınız.
Siz gerçekten insan olmanın bütün erdemlerini yitirmişsiniz, en çokta utanma duygunuzu… Tanrınız utanma duygusundan yoksunluğunuzdan sizleri cennetine kesin olarak kabul etmeyecektir. Hoyratça davrandığınız, her türden kötülüğü yapmaktan çekinmediğiniz bir acımasızlık içerisindesiniz. Yalan söylemek, talan yapmak, hırsızlık, soygun, vurgun, karanlık kirli işler, öldürmek sizin için olağan davranışlara dönüşmüş. Olağan insani davranış ve duygularınızı yitirdiğinizden sakın bana ahlak dersi vermeye kalkışmayın. Ancak, büyük bir pişkinlik ve utanmazlık sergilemekten çekinmiyorsunuz.
Yitirdiğiniz insani değerlerin ve erdemlerin yerine dini değerleri koruma iki yüzlülüğünüzle Tanrı’nın işine karışmaktan çekinmeyecek kadar utanmazsınız. Bütün kötülüklerinize aracı ettiğiniz Tanrınıza dualar edip, kurbanlar sunmaktan çekinmiyorsunuz. Kendinizi huzura kavuşturmak için başvurduğunuz bu ritüellere Tanrı’nın ihtiyacı yoktur. Ayrıca; Tanrının kendisini ve kurallarının birileri tarafından korunmasına ve bekçilik üstlenmesine de ihtiyacı yoktur. “Dini değerleri koruma“ muktedirin gücünü pekiştirme, Tanrı sevgisinden çok korkusunu sürekli kılmaya çalışmaktan başka bir amacı yoktur. Bu güç gösterisine Tanrının kurallarına alet eden muktedir Tanrıyı küçültüp, onu yetersiz görmek ve kendi hükümranlığını üstün görüp alet etmekten başka ne yapmış olabilir ki!.. Sizi ve yaşamınızla birlikte düşüncelerinizi anlamaya çalıştıkça bir avuç cesur erdemli insanınızın işinin ne kadar zor olduğunu anlamaya çalışıyorum. Belki de galaksideki diğer varlıklar sizlerle birlikte yaşamadıkları için çok şanslı olduklarının farkında değiller. Ancak ben sizlerle bir arada olduğum zamanları sizin tabirinizle cehenneminizin tanığı olarak asla unutmayacağım.
Tan vaktiyle birlikte sokaklara, caddelere saldığınız simit satan, mendil diye bağıran, arabaların önüne atılan camları silmeye çalışan, ağırlığınca boya sandıklarını sırtlayan çocuklar gördüm, üzülmenin ötesinde kahır oldum. Gördüklerimin göreceklerimin tesellisi olacağını bilemezdim. Ve derin bir yaraya dönüştü yürek sızım.
Günlerce kendimle konuştum, anlamsız cevapsız sorular sordum. Sinir sistemim isyan noktasına ulaştı. Sizin olağanlaştırdığınız, benim içinse yaşamın anlamsızlaştığı görüntülerle karşılaşmak, bir an önce bu lanetlenmiş, lanetli hale dönüştürdüğünüz gezegeninizden kaçmama neden olacak.
Köprü altlarında paçavralarıyla uyuyan aç çocuklar gördüm. Metruk evlerde soğuktan birbirine sokulan, ısınmaya çalışan çocuklar gördüm. Yol kenarlarında küçücük bedenlerini satmak için sergileyen çocukları pazarlayan, iğrençliğiyle yüzleşmeyen şıklığıyla “beyefendi” unvanlı zevatlar, alımlı kadınlar gördüm. O satılan bedenlerden semiren “saygın” insanlarınızla karşılaşmanın aşağılanmışlığını gördüm. Kocaman adamların utanmazca hayvani cinsel arsızlıklarını tatmin etmek için tecavüz etmekten çekinmeyen soysuzlarınızı gördüm. İnleyen, yalvaran, ölümü arzulayan, ölümün kucağına kendisini atmaktan çekinmeyen çocuklar gördüm. Bedenlerini pazarladığınız, ruhlarını sattığınız çocuklar gördüm. Uyuşturduğunuz, uyuşturarak kendinize lüks konforlu bir yaşamın aracına dönüştürdüğünüz çocuklar… Küçük yaşlarda evlendirip köleleştirdikleriniz bütün kötülüklerinizin yanında ne kadar da masum kalıyor. (DEVAMI VAR)