Milletçe yaşadığımız acının üzerinden on iki gün geçti, Kahramanmaraş, Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa, Osmaniye, Hatay ve Malatya illerimizde yaşanan depremler tüm milletimizi derinden yaraladı. Anlatılması mümkün olmayan büyük acılar var. Ülke tarihinin en büyük deprem facialarından birisini yaşıyoruz. Maalesef on binlerce insanımız yaşamını yitirdi, on binlerce insanımız da yaralandı. Depremlerin meydana geldiği illerimizin çoğu sanki savaştan çıkmış bir görüntüye sahip.
Bölgede yaşayan insanlarımızın acısı büyük, evini barkını yitirenler, bütün varlığını kaybedenler, en yakınlarını hatta tüm ailesini yitirenler var. Evini, yaşadığı şehrini terk edip Anadolu’nun başka illerine gelip ikamet edenler var, neyi nasıl yapacaklarını bilemez çaresiz bir şekilde bekleyiş içerisindeler. İşte buna yürekler dayanmıyor. Onun için insanlarımızın yüreği acılı, esasında tüm memleketin yüreği acılı.
Edirne’den, Hakkari’ye tüm halk bir ve beraber olmuş ilk günden beri depremzedelerin yardımına koşuyor. Herkes gücünün yettiği oranda nakdi ve ayni yardımlarda bulunuyor, millet görevini yapıyor, hem de fazlasıyla yapıyor, yapıyor da depremin üzerinden on iki gün geçmiş olmasına rağmen yaşamsal sorunlar halen giderilebilmiş değil.
Burada asıl iş devlete, devletin kurumlarına dolayısıyla yetkiyi elinde bulunduran iktidara düşmektedir. İlk gün geç kalındı, organize bir iş yapılamadı, arama kurtarma çalışmalarına tüm alanda başlanılamadı, depremzedeler soğuktan korunamadı, sıcak bir çorba verilemedi. İlerleyen günlerde bunlar yetersizde olsa kısmen yerine getirildi ancak bu kez de bölgenin ve çalışanların güvenliklerinin sağlanamadığı ortaya çıktı. Yabancı ülkelerden yardıma gelen ekiplerin kimisi bunu gerekçe bile gösterdiler. Hani yasalarımız halkın can ve mal güvenliği devlet eliyle sağlanır bunu da devlet silahlı kuvvetler eliyle yerine getirir diyordu…
Devlet ilk günden itibaren, iktidarı muhalefetiyle bir bütün olarak siyaset yapmadan yaraları sarma çabası içerisinde olması gerekiyordu, sanki öyle olmadı tam tersi davranış ortaya konuldu. Devletin bir kurumu olan kimi belediyeler olaya dahil edilmek istenilmediği şikayetlerini aldık. Gönderilen yardım malzemelerinin üzerinde siyasi parti logoları gördük, yardım malzemelerini taşıyan araçların önlerindeki yazılı afişlerin değiştirilerek siyasi reklam yapılmasına tanıklık edenleri dinledik.
Depremin ilk gününden şu güne kadar geçen süre içerisinde, yetkililer tarafından her ne kadar aranmasa, dışlansa, yok sayılsa da başta İstanbul, Ankara, İzmir olmak üzere Mersin, Eskişehir, Antalya, Muğla, Bolu, Kırşehir Belediye Başkanlarının ve ekiplerinin canla başla çalıştıklarını görüyoruz. Ayrıca, maden işçilerinin, AKUT’un çalışmaları da elbette ki takdire şayandır.
Hani organizasyon sağlanamadı dedik ya, yurdun her bir köşesinden depremzedelere gönderilen yardımlar ihtiyaç sahiplerine zamanında ulaştırılamadığını izledik. Zira bazı bölgelerde ekmek, su vs. malzemeler birikmiş kalmış, bazı yerlerde insanların su ihtiyaçlarının olduğunu ekmek ihtiyaçlarının olduğunu ve var olan malzemelerin dağıtımının yapılamadığını izledik gördük.
İktidar tarafından zaman içinde her kesimle birlik içinde hareket ediyoruz şeklinde açıklamalar yapılsa da saha çalışmalarında maalesef şikayetler geliyor, hakkını da teslim etmek gerekirse millet ittifakı siyasilerin millete dokunmada iktidardan önde olduğu kesin.
Amaç ortak: “Yardıma muhtaç olan depremzedelerin yaşamsal sorunları”. İktidar devletin tüm kurumlarıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla, milletle ayrım yapmadan dayanışma içinde, akıl ve bilimin ışığında sorunları bir an evvel çözüme kavuşturmalıdır. Aksi halde olan vatandaşa olacak.