-AVUSTRALYA’YA SAVAŞ İLAN EDEN AFGAN DONDURMACI VE KASAP
-57’İNCİ ALAYIN SANCAĞI AVUSTRALYA’DA MI?
-ÇANAKKALE’DEN AVUSTRALYA’YA GİDEN ŞEHİDİMİZİN KAFATASI ŞİMDİ NEREDE?
-MELBURN’DA POLİS KAYITLARINA. GÖRE 40.000 KİŞİNİN İZLEDİĞİ MUHTEŞEM KONSER
Özlem Pekcan:
Kayıt düğmesine basmadan evvel yine ilginç bir şey söylüyor Vahit Özdemir.
Öyle ki, ben aklımdaki tüm soruları siliyor ve anlatısına odaklanıyorum.
Vahit Özdemir:
O kıta yani Avustralya biliyorsunuz daha önce İngiliz yankesicilerin, fahişelerin, hırsızların, sabıkalıların gönderildiği çok büyük bir ada. Türkiye’den 10 misli daha büyük.
Açık cezaevi gibi.
Ancak zamanla değişiyorlar, medenileşiyorlar, Birinci Dünya Savaşı özellikle de Çanakkale Savaşları’ndan sonra millet olma bilincine erişiyorlar.
ANZAK ( Avustralya ve Yeni Zelandalı askerlerden oluşan bir kolordu) Avustralya Yeni Zelanda Kolordusu’nun kısaltılmışı.
Bunları kandırarak topluyorlar, Mısır’da 45 gün kısa bir askeri eğitime tâbi tutuyorlar, ardından Türkiye’ye getiriyorlar.
Büyük çoğunluğu da Müslüman. Hintli, Pakistanlı vs. Bizim askerler ezan okuduklarında onlar da susuyorlarmış.
Anlattıklarına göre, çeşitli sebeplerle örneğin cesetleri toplamak için ateşkes yaptıklarında bizimkiler onlara sigara atıyorlarmış, onlar da bizimkilere çikolata.
Burada bizim padişahın cihat çağrısı üzerine Avustralya’ya savaş ilan eden iki Afganlı var. Biri kasap diğeri dondurmacı, ikisi de Müslüman.
Kendilerini Osmanlı dolayısıyla Türk addediyorlar. “Siz nasıl gider de Çanakkale’de bizim kardeşlerimizle savaşırsınız!” diyorlar.
Bir tren vagonuna saldırıyorlar, içi asker dolu. Onlara ciddi zayiat verdiriyorlar. Ancak Avustralyalılar bunu saklıyorlar; “Askeri tren değildi, içinde pikniğe giden öğrenciler vardı,” diyorlar.
Ama doğru değil, bu aslında askeri bir konvoy.
Dondurmacı ile kasabın mezarlarını ziyaret ettim. Oradaki Avustralyalılara dondurmacı ve kasabın mezarlarını soruyorum, bilmelerine rağmen söylemiyorlar.
Hatta biz Başkonsolosluk olarak resmi yazışma yaptık orayı bir ziyaret yeri hâline getirebilmek için.
Ancak , Avustralya yetkili makamları bu samimi ve insani yaklaşımımıza olumlu bakmadılar. Belki de ağababaları İngiltere izin vermemiş olabilir.
Vahit Özdemir anlatırken, olayın 2019 yılında “Türk İşi Dondurma – Turkish Ice Cream” adıyla beyazperdeye de aktarıldığını hatırlıyorum.
Ben bunları düşünürken konuşma sürüyor.
Vahit Özdemir: Ayrıca bizim 57. Alayın sancağının da Avustralya’da olduğu söyleniyor. Bunu da ciddi şekilde sordum soruşturdum; “bizde öyle bir sancak yok!” diye cevap verdiler.
ÇANAKKALE’DEN AVUSTRALYA’YA GİDEN ŞEHİDİMİZİN KAFATASI
Vahit Özdemir: Başka enteresan olaylardan biri de şu; Çanakkale’de savaşan Anzak askerlerinden bir psikopat savaş meydanında şehit düşen Osmanlı askerlerinden birinin başını kesiyor alıp ülkesine götürüyor.
Kesik başı evinde uzun bir süre saklıyor. Adam öldükten sonra torunu çatı katında bir kafatası buluyor. Korkuyor, bizim oradaki Gaziler Derneği Başkanı Ramazan Altıntaş’a teslim ediyor.
Başkan Altıntaş akıllı adam. Hemen Türk Genelkurmayı’nı, ve Kanberra Büyükelçiliğimizi haberdar ediyor.
Bulunduğumuz yerde yani Melburn’de önemli bir park var, kafatasının mezarının oraya yapılmasını ve gömülmesini istiyor.
Avustralyalılar önce kabul ediyorlar ama sonra endişeleniyorlar; “Bunu buraya gömersek, Türkiye’den bir sürü ziyaretçi gelir. Diğer Müslümanlar da gelirler. Bize sıkıntı yaratır,” diye düşünüyorlar.
Bizim makamlara; “Siz kafatasını alın en iyisi Türkiye’ye götürün diyorlar.”
Tam da bu noktada Çanakkale Şehitliklerinde Mehmetçiklerimizle yan yana uyuyan Anzak askerlerini ve Atatürk’ün “onlar bizim evlatlarımız olmuşlardır” sözünü hatırlamadan edemiyorum.
Bizler binlercesini topraklarımızda sonsuzlukla misafir edebilirken, onlar kesik tek bir baştan dahi korkuyorlar. Ne de olsa İngilizlerin torunları değiller mi?
Vahit Özdemir anlatmayı sürdürüyor bu sırada.
Vahit Özdemir:
Öncesinde DNA testi yapılıyor, kafanın sahibi Kafkas kökenli çıkıyor.
Bunun üzerine Gaziler Derneği Başkanı: “Osmanlı İmparatorluğu’nda bir sürü etnik grup var, bu bizim askerimiz. Askerimiz hem şehit edilmiş hem kellesi kesilip buraya getirilmiş. Bu gayri kanuni bir insanlık suçu değil mi?” diyor.
Nihayetinde kafatası Melburn’da düzenlenen askeri bir törenle Çanakkale’ye gönderiliyor ve yine törenle oradaki şehitliğe defnediliyor.
Özlem Pekcan:
Kesik baş onca vakit nasıl muhafaza edilmiş?
Vahit Özdemir: Zamanla iskelet haline dönüşmüş, et kemikten ayrılmış. Nasıl bir adamsa ara sıra başı alıp bakıyormuş. Anzak askeri muhtemelen bir psikopat!
Hatta onunla oynuyormuş. O zaman öyle anlattılar. Artık intikam mı alıyordu, ne yapıyordu kestiremiyorum.
Buna mukabil torun kafatasından rahatsız oluyor, korkuyor, geceleri uyuyamıyor; “rüyalarıma giriyor,” diye söylüyor ve neticede kafayı getirip teslim ediyor.
Muharip Gaziler Derneği Türk Şubesi Başkanı Ramazan Altıntaş ve şehit askerin kafatası.
Kaynak: Yetkin İşcen, Çanakkale 1915 Dergisi, Sayı 18, Aralık 2013.
MELBURN’DA GÖRKEMLİ KONSER
Özlem Pekcan:
Avustralya’da da gerçekleşen önemli organizasyonlara da ciddi şekilde katkı sağlıyor diplomatımız.
Vahit Özdemir: Melbourne’deki Moreland Türk Kültür Derneği Başkanı Cemal Akdeniz çok muhterem bir insan. Türkiye’den sanatçı getirmek istiyor. Ben de o zaman Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı İsmet Yılmaz’ı aradım. Eksik olmasın bize her türlü kolaylığı gösterdi. Bakanlığın sanatçıları gelecekler, uçak biletlerini Tanıtma Fonu, harcırahlarını dernek verecek ama
Güzel Sanatlar Genel Müdürü Ayşenur İslam maalesef engel çıkarıyor. “Harcırahlar gelmedi,” diyor, personelinin orada perişan olacağını sanıyor, göndermek istemiyor. Biletler alınmış, gelmezlerse yanacak.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay Brezilya’ya gitmiş. Bakan’a ulaşamıyorum.
Gece ikide dernek başkanı Akdeniz geldi. Sıkıntı içinde; “rezil olacağım,” diyor. “Burada her türlü organizasyonu yaptık, neden bu kadın (Ayşenur İslam) aksilik ediyor?”
Neyse ben Genel Müdürü aradım, baktım bürokrasiden anlamıyor.
“Sayın Genel Müdür’üm , ben size Vahit Özdemir olarak şeref sözü veriyorum. Sanatçıların harcırahları zarf içinde Melburn havalimanında kendilerine takdim edilecek!” dedim.
Baktım yine olmuyor; “Biz aynı zamanda noteriz. Bir terslik çıkarsa tutanak tutarız, sorumlu Siz olursunuz! Türkiye’nin itibarını bir Genel Müdür olarak zedelemeye hakkınız var mı?” diye sert çıktım. O arada sanatçılar arıyor; “Biz Size güveniyoruz, gelmek istiyoruz ama Ayşenur İslam Hanım göndermiyor!” diyorlar.
Neyse Güzel Sanatlar Genel Müdürünü güçlükle ikna edebildim.
Neticede sanatçılar geldiler, dernek başkanı da kendisinden rica ettiğim gibi yevmiyelerini hemen havalimanında birer zarf içerisinde kendilerine takdim etti.
O konserde Fatih Kısaparmak da vardı. Polis kayıtlarına göre konsere 40 bin kişi gelmiş.
Bir başka sefer Alevi vatandaşlarımızdan bir grup Başkonsolosluğumuza geldiler, Türkiye’den sanatçı getirilmesini istediler. “Kimi istiyorsunuz?” diye sordum. “Nazlı Öksüz’ü” dediler.
Yine Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı İsmet Yılmaz’ı aradım, sağ olsun; “Derhal!” dedi. “Kimi istiyorlarsa gönderelim!”
Çok aklı başında bir adamdı. Sivaslıydı. Böylece Nazlı Öksüz geldi, çok kaliteli bir sanatçıydı. Bir ağabeyi vardı, Savaş Öksüz. Birkaç sene önce sonra Melburn’da maalesef bıçaklanarak öldürülmüş. Çok üzüldüm.
Aslında bu tür faaliyetler oradaki topluma moral veriyor.
Benim şahsi kanaatime göre yurtdışına aklı başında, yol yordam ve lisan bilen öğretmen, imam veya müzisyenler kesinlikle gönderilmeli.
Ortak Kültür Komisyonunda yurtdışına gidecek 4.500 öğretmen ve 4.500 din görevlisinin mülakatlarında Dışişleri Bakanlığı Temsilcisi
olarak görev yaptım.
İmamların öğretmenlerden daha bilgili ve daha saygılı olduklarına bizzat şahit oldum.
Mesela İmam bir cenaze ya da bayram seyran olduğunda insanları birleştiriyor.
Öğretmen iyi kötü Türkçe’yi, Türkçe okuma yazmayı öğretiyor, Türkiye’yi tanıtıyor, Atatürk’ü anlatıyor.
Müzik ve müzisyenler birlik beraberliği sağlıyor.
Ben Almanya’dayken Yıldırım Gürses geldi ekibiyle birlikte. Güneri Tecer, Ziya Taşkent, Kutlu Payaslı, Nuray Hafiftaş hepsi geldi.
Konser vermek üzere Avustralya’ya gelenlerden biri de Fatih Kısaparmak. Geçmişten kaynaklanan bir tanışıklığımız ve baba dostluğumuz var.
NOT: Editör Özlem Pekcan tarafından kaleme alınan Çarıklı Diplomat Vahit Özdemir kitabından alıntıdır.
(devam edecek)