Benim yazılarımı takip eden okuyucularım yazımızın konusunu niye yarım bırakıp başka konulara değindiğimi merak etmişlerdir. Yazıma başlamadan önce bu konuda açıklama yapma gereği duyuyorum. Bir müddet ülkemizin beka sorunu olarak nitelendirilen ve her ağzı olanın (bilgisi olsun olmasın ) fikir beyanında bulunduğu Türkiye’nin tapusu Lozan ve Talat Paşa hakında cahilce konuşmalar ve beyanlar olduğunda benim, bu iki önemli konu hakında yazı yazmaya zorunlu olduğumu hissettim ve bulduğum kaynaklardan gazetemizde yayınlanmak üzere 3 ay süren haftalık yazılarımı kaleme aldım. Tabii bu süre içinde Atatürk’ün liderlik özellikleri konulu yazıma ara vermek zorunda kaldım.
Bu haftadan itibaran Yeniçağ Gazetesi’nde tefrika halinde yıllar önce yayınlanan “Atatürk’ün Liderlik özelliği” konusuna gazete arşivimden yararlanarak devam edeceğim.
Atatürk’ün Samsun’dan itibaren başlayan birinci dönem liderliği Erzurum Kongresine kadar devam eder. Bu dönem, ordu müfettişliği, yani üniformalı dönemdir. Askeri ve mülki makamlara bu sıfatla emirler vermektedir. Geniş bir bölgede ve mevcut askeri güçlerin bir kısmı ile valilere, müfettişlik hududuna komşu olan vilayet ve sancaklara ilişki ve irtibat kurmaktadır. Gerektiğinde tedbirler için emirler verebilmektedir.
İkinci Dönem: Heyeti Temsiliye Dönemi: Erzurum Kongresinde Mustafa Kemal Paşa, artık sine-i millete dönmüştür. Kongre Başkanlığına seçilmiştir. Siyasi göreve başlamıştır. Kongrede milletin iradesi için bir Temsili Heyet seçilmiştir. Başkanı ise Atatürk’tür. Heyete fikir olarak, düşünce olarak Mustafa Kemal Paşa hakimdir.
Mondros Mütarekesi imza edilir. Mustafa Kemal ateş püskürtmektedir. Ama, ondanbaşka herkes mütarekeden memnundur. O, “…Büyük Osmanlı Devleti bu mütarekename ile kendini kayıtsız şartsız düşmana teslim etmeye mufakat etmiştir. Düşmanlara memleketin istilası için yardımcı olmayı da vaat etmiştir” demektedir.
Mütareke üzerine İstanbul Hükümetini uyarmak ister. Birçok yazışmalar cereyan eder. Özellikle Toros tünellerinin işgali, Kilikya ve Suriye sınırları, Suriye’deki kuvvetlerin İtilaf Ordusu kumandanlığına teslimi ve silahsızlandırılmaları keyfiyeti üzerinde durur. Mustafa Kemal ne oyun oynanacağını bilmektedir.İngilizlerin çabalarının amacını kestirmektedir. Adana’yı işgal edeceklerini düşünür. İngilizler, İskenderun- Halep yolunun kendilerine açık olmasını ister. Sadaret de bu yolda Mustafa Kemal Paşa’ya talimat verme peşindedir. Bu yazışmalar sırasında, Mustafa Kemal Paşa son olarak Harbiye Nazırına:
“…İngilizlerin asıl amacı, İskenderun’u işgaldir. İskenderun-Halep yoluyla 7. Ordunun çekilme yolunu keserek onu teslime zorlamaktır. İngiliz murahhasının mütarekedeki centilmenliğine kanarak, buna karşı cemilekarlık göstermeyi uygun bulmuyorum. Her ne sebep olursa olsun İskenderun ve havalesine çıkacak birliklere ateşle karşı konulması için orduma emir verdim” der. Sonra da: “…İngilizlerin kandırıcı muamele, teklif ve davranışlarını İngilizlerden çok, haklı ve nazik göstermeye ve buna karşı hoşgörülü olmayı aşılayan emirleri uygulamaya yaratılışım elverişli olmadığından…Yüksek Genelkurmay Başkanlığı’nın görüşlerine hareketimi uyduramadığım için, kumandayı devralacak kişinin hemen gönderilmesini dilerim” cevabını verir.
Yaratılışının engel oluşu, elbetteki O’nun çok yüksek olan liderlik yeteneğinden gelmektedir. Büyük bir ileri görüşle, çizdiği yolda, gerçeklerden şaşmadan yürümektedir. Atatürk, tekliflerin reddedilmesi sonucu düşündüklerinin gerçekleşmiş olmasından, daima memleketi ve milleti için en büyük üzüntüyü düymuştur. Nasıl duymasın ki, İngiliz ve Fransız’lar, Irak cephesinde Musul’dan Filistin cephesinde İskenderun’dan çıkarak Anadolu’yu işgale başlamışlardır. Onları ve daha da olacakları çok iyi bilmektedir. Bu nedenle de, bir yandan milli yapıyı kuvvetlendirmek, silahlı kuvvetleri yıpratmamak, sağlam bulunmak ve ülkenin kaderini öz evlatlarına teslim etmek çare ve yolları üzerinde ısrarla durmuştur. Aslında milli mücadele’yi de bu günlerden başlatmak daha doğru olur. D. edecek