Benim haftalık olarak kaleme aldığım yazıların çoğunluğu Atatürk konulu yazılar olacak. İlerliyen haftarda ülkemizde yaşanmış tarihi ve önemli günleri de  kaleme alacağım. Atatürk ile ilgili yazılara önem vermemin sebebi, yüzyılda bir yetişen (İngiliz Başbakan’ın sözü) kurtarıcımız büyük lider Atatürk’ü her yönü ile okuyucularımıza bir daha hatırlatmak ve Cumhuriyetimizin kurucusunu unutturmamaktır. Atatürk’ün vefatından sonra Türk  gençliğine, okullarda Türklerin geçmişte  kurduğu  devletler  Selçuklular  ve Osmanlı devletleri hakkında çok kısa  bilgiler verilir. Ama Yunan, Roma ve İslam tarihleri hakkında geniş bilgiler verilmeye devam ediyor.  Günümüz Türkiyesinde de, 1299 yılında kurulan Osmanlı Devleti  Yunan ve Roma devletleri tarihi kadar geniş anlatılmıyor. Üzerinde hür ve bağımsız  yaşadığımız   Devletin kurucu iradesi olan  Türkler ve Atatürk’e  gerekli anlam ve önem verilmiyor. Adeta Türk’üm  demek bazı kesimlerde hoş karşılanmıyor. Bu kavramları ellerinden gelse okul kitaplarından çıkartacaklar. Türk’ü ve Atatürk’ü sevmeyen  bu şahsiyetlere ilkokul ve orta öğrenimde Türk Tarihi ve Atatürk’ün hayatı A’dan Z’ye iyi anlatılsaydı bugün  bunları tartışmazdık.

   10 Ağustos 1920 yılında imzalanan  Serv antlaşması ile ülkemizi işgal eden Yunanistan, İngiliz, Fransız, İtalya gibi düşmanlardan ülkemizi kurtaran Mustafa Kemal Atatürk’ü her fırsatta Türk Milleti’nin beynine kazımak gerekir. Atatürk’ün liderlik özelliklerini  Yeniçağ Gazetesinde tefrika  olarak yayınlanan yazılardan yararlanarak yazmaya devam edeceğim:

  Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” öz değişinde, dünyada yaşayan bütün insanları birbirine daha çok yaklaştırmak, daha çok sevdirmek yolundaki çabaların bir parçasıdır. “ O, insan her şeyden önce mensup olduğu milletin varlığı ve mutluluğu için çalışmalı; fakat başka milletlerin de huzur ve refahını düşünmelidir.” derken, işte bu çabasını dile getiriyordu. Atatürk’e göre dünya mlletlerinin mutluluğuna çalşmak, diğer yoldan kendi huzur ve mutluluğunu temine çalışmak, demekti. Çünkü, “dünyada ve dünya milletleri arasında sükun ve iyi  geçim olmazsa, bir millet kendi kendisi çin ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdu” İşte Atatürk’ün “yurtta barış, dünyada barış” ilkesinin kökleri böyle insancıl düşünceden, böyle insancıl bir idealden kaynaklanıyordu.

  Atatürk’e göre “Milletleri idare edenlerin vazifesi, hayatı mutlu kılmak hususunda milletlere yol göstermekti. Bütün insanlığının varlığını kendi şahıslarında gören adamlar mutsuzdu. Hayatta mutluluk, ancak gelecek  nesillerin şerefi, varlığı ve huzuru için çalışmakla mümkündü. Hatta bir devlet adamı böyle hareket ederken “benden sonra gelecekler, acaba böyle bir ruhla çalıştığımı fark  edecekler mi diye bile düşünmemeliydi” D. edecek