AŞIK MISIN, TAPU MÜDÜRÜ MÜSÜN?
Erdoğan Çalışkan
Harmandan kalkan Kör oğlanın Çot Memmet tarla- tapan işlerinden az buçuk uzaklaştıktan sonra “fırsat bu fırsat” diyerek iki yıl önce nişanladığı oğlu Haydo nun düğün hazırlıklarına elden evvel başlamıştı bile. Yarın “tohum ekme” derdi başlarsa iki işi bir arada yürütemeyeceğinin farkındaydı. “Abdalların ayarlanması, kesilecek etlik hayvan, gelinin altı-üstü” derken bayağı masraf etse de “bu iş başa gelmiş, bir an önce oğlunun başını bağlamalı idi”.
……… Çifte Kemal duvarın dibinde hayallere hamallık yaparken farkında olmadan uyuyup rüyalara dalmıştı bile. Rüyasında babası ona düğün yapıyordu, rüya bu ya ne kızı görmüştü ne de ailesini tanıyordu. Sonra babası Saf Gadir çok fakirdi, o kadar kalabalığı nasıl bir araya toplamış, karınlarını ne ile doyuruyordu. Akşam gelecek kayınlara hangi para ile içki alıp masa kuruyordu, abdallar hangi parasına güvenip davulun tokmağına vuruyorlardı. O bunları rüyasında düşünemiyor, sadece ara sıra aklına fakirliğin verdiği eziklik rüyada da olsa onu etkiliyor ama düğününde bayrak kaldıran gençlerin köyün etrafını dolanırken “Gezi bağlarında dolanıyorum, yitirdim yarimi aranıyorum” hep bir ağızdan söyledikleri türkü neden kulaklarını bu kadar tırmalıyordu. Sonra birisi onu “kalk lan Çifte, insan arkadaşını düğün zamanı ortada yalnız bırakır mı” diye kendi düğününde kolunda çekiyordu!
Çifte Kemal, arkadaşı Burhanın kolundan çekmesiyle dalmış olduğu derin uykusundan uyanırken rüyasını süsleyen düğünü de gerilerde kalmıştı. Elini - yüzünü hemen yanı başındaki çeşmede yıkadıktan sonra kendisine gelerek düğün kortejine katıldı. İki gün süren arkadaşı Haydo’nun düğünü bayağı neşeli geçmişti. Çot Memmet masraftan kaçınmamış gelen misafirlerini elinden geldiğince memnun bırakmıştı. O yıl bu düğün köyün dilinden günlerce düşmemişti.
Çifte Kemal askerden geldikten sonra biraz dinlendi, sağda solda gezerek askerliğin etkisini üzerinden yavaş yavaş atıyordu. Arada sırada arkadaşlarıyla gezerken evlilikten, nişanlılıktan, yapılacak düğünlerden konuşurlarken aradan bunca zaman geçmesine rağmen onlardan hala Haydo’nun düğünün lafını ettiklerini ister istemez duyar. Yarı kızgınlık ve kıskançlık ifadesiyle ”ulan hiç mi düğün görmedik, gidinde bakın eller nasıl düğün yapıyor, ben askerde jandarmaydım, güvenlik için bizi köylere götürdüklerinde gördüm de”. Az soluklandıktan sonra “ inşallah Allah bize de mal, mülk, zenginlik verirde düğün nasıl yapılırmış bu köye gösteririm” dedi.
Ayşe kız ateş gibiydi maşallah, iki testiyi eline adlımı on dakika demeden çeşmeden suyu doldurup evlerine getiriyordu. Gözleri cam gibi parlarken eşarbının altındaki elma gibi yanakları, uzun selvi boyu, toprağı incitmeden yürüyüşü, tane tane konuşurken dinleyenleri mest edişi oğlan everecek kadınlarla bekar gençlerin gözünden hiç kaçmıyor, Ayşe kız her adım atışında bir çift gözün üzerinde titrediğini hissediyordu.
Çifte Kemal aradan zaman geçtikçe babasına yardım etmeye başlamıştı. Sabah erken kalkıp ahıra girdi. Hayvanların altını- üstünü temizledi, anası inekleri sağarken o da atları yularlarından iki eliyle sıkıca tutarak çeşmeye sulamaya götürdü. Atlar çeşmeye bir iki metre kala kişneyince o esnada testisine su doldurmakta olan Ayşe korkudan irkilince önceden doldurduğu testiye çarpıp devirdi. Atların yularını aniden bir eline alan Kemal hemen atılıp yerdeki testiyi Ayşe ile aynı anda beraberce kavradılar. Testi kırılmamıştı ama gözler çakışmış, kalpler gümbür-gümbür vurmaya başlamıştı.
Köyün iki sevdalısı olmuşlardı. Aşkları birbirlerine ayna tutarlarken görenlerce meydana çıkarılmış, sonrada köylük yer olmasından dolayı kısa sürede dilden dile yayılmıştı. Kemal babasına utanmadan kalkıp ta “hadi ne duruyorsunuz Ayşe’ye dünür gidin” diyecek değil ya, gücü anası Emine kadına yeterdi. Emine kadın kocası Saf Gadir i dünür gitmeye ne kadar zorlasa da adam oralı olmuyor “bu iş olmaz gadııın” diyerek hanımını azarlıyordu. Saf Gadir Ayşe’nin babası Yüzsüz Cemil’in sağda-solda “Gadir gaç paralık adamda Ayşe gızım için gapımı çalacaamış, benim onlara verecek gızım yok” dediğini duymuş, ondan dolayı bu işin olmayacağını bildiğinden o gözeye basmak istemiyordu. Ayşe’nin el altından Kemale haber salması, Kemalin anası Emine’yi sıkıştırması neticesinde “çıkmadık candan ümit kesilmez” deyip insafa gelen Gadir ağa dünür olarak hanımı ve birkaç yakını ile kız evinin yolunu tuttular…. Orada fazla oturma fırsatları olmamış, bir kovulmadıkları kalmıştı.
Ayşe ile Kemal sözleşip kaçtıklarından bu yana otuz yıla yakın bir zaman geçmiş, çoluk çocuğa karışmışlar, ama Kemal hayal ettiği düğünü” inat kayın babası” yüzünden gerçekleştirememiş o günden bu güne bu dert içinden asla çıkmamıştı. Allah kösengiyi dibine kadar yakacak değil ya, Türkiye den Almanya ya başlayan işçi akımına Çifte Kemalde karışmış, zamanla aile boyu çalışarak büyük kazançlar edinmişlerdi.
Oğlu Servet üç kız kardeşinin en büyüğü olmasına rağmen evlenmeye pek yanaşmamış yetişip gelen kız kardeşlerine evlilik sırasını verirken kendiside Alman kızlarıyla gününü gün ediyordu. Zamanla baba ve anasının yalvarmalarıyla Almanya da yaşayan kendi köylülerinden Mutlu Şakir’in kızı Elmasla bir kış ayında nişanlanmaya razı edildi. İki aile düğünü önlerindeki yaz aylarından birisinde köylerine giderek orada bulunan eş-dost ve akrabaları ile bir arada yapmaya karar verdiler.
Çifte Kemal içindeki ukteyi atmak için ailesinin “etme-yapma” ikazlarına rağmen hiçbir masraftan kaçmamış, bir yerde de “hala dillerde dolanan” Çot Memmedin oğlu Haydo ya yaptığı düğünün önüne geçmek amacındaydı. Gündüzden kapıda çifte davullar etlik kesildikten ve düğün duası yapıldıktan sonra dövülmeye başlamıştı. Yemekler yendikten sonra toplanan köyün gençleri en önde “düğün yasakçısı” olduğu halde ağızlarında bir türkü, davul zurna eşliğinde düğün bayrağını kaldırıp köyün etrafını turladıktan sonra ikindi geçkin köyün en yüksek üstü toprakla örtülü damına kelle atımına katıldılar. Akşama doğru kız evi oğlan evine davul zurna ile hayırlı olsuna geldiler.
Akşam yemeğinden sonra kurulan içki masalarında isteyen istediği içkiyi içiyor, kafayı bulanlarda silahlarını ateşliyordu. Abdallar saz ve söz ekibi masa masa dolaşarak onların istedikleri türküleri çalıp söylerken bahşişleri de yerden toplamayı ihmal etmiyorlar, sıra köçeğin oynamasına gelince bütün dikkatler onun üzerinde toplanıyordu.
Berber Hayrullah köy köy tıraş etmek için gezerken eşeğinin üstünde eksik etmediği sazını arada sırada tıngırdatmayı “hele düğünler denk gelirse” pek severdi. Oturduğu masada abdallar çalıp çığırdıktan sonra bahçenin içindeki çağrılan başka masaya gitmişlerdi. Masada beş kişi idiler . Bunlardan sadece birisini tanıyor diğerlerini hiç görmemişti. “Hadi iki tıngırdat aşık, şoo duran saz senin herhalde” diye içlerinden birisi ona takıldı. Zaten “üç beş kuruş buradan alırım” diye iç geçiren Hayrullah’ın aradığı fırsat geçte olsa eline geçmişti. Sazını kılıfından özenle çıkartıp mızrabını eline alarak kendince bir akort yaptı. Uzun süren bir havadan “neyleyim ben neyleyim, Sulu yerdeki tarlayı neyleyim, Biçer girmeyen Boz yerdeki tarlayı neyleyim, Atmış dönüm Kumlu yerde, Otuz dönüm Boz yerde” Oradan biri atıldı “baba kafamız yerinde oynak bir şeyler yok mu” Hayrullah biraz tıngırdattıktan sonra “üç dönüm bahçem vaaar, orada yetişir domatis, biber, soğan, kümbülüm, iki dönüme sığmaz benim tombuluuum” bir başkası duramadı “kardeşim tarlan, bahçen, tonbulun zaten senin, başka bir türkü söyle” Sazı tekrar döşüne aldı, “bağımız var yuka yerde, Üzümü derman olur derde” Olanları masada sabırla dinleyen Cevat “ULA DÜRZÜ, BERBERMİSİN, TAPU MÜDÜRÜMÜSÜN, KALK ŞU MASADAN, AŞIK BOZUNTUSU” derken adama vurmamak için kendisini zor tutuyordu.
Yorumlar