Kırşehir’de yaşıyorum. Bu kentte kitaplar yazmaya çalışıyorum. Bu kentte yaşamaktan memnun olduğumu daha önceleri yazmıştım. Bu kenti seviyorum. Köklerimin olmasa da, dallarımın kenti olduğu için seviyorum. Atalarımın sürgünlüğünün üzerinden asırlar geçti. Artık sürgünlüğün nedenleri ve sonuçlarıyla ilgilenmiyorum. Bu sürgünlüğün yüreğimdeki yarası ile yaşamaya alıştım. Ancak dallarımın tomurcuklandığı, filizlendiği bu kente karşı insani, vicdani, ahlaki bir sorumluluk duyuyorum.

Bu kente; aydınlık, çağdaş bir görünüm kazandırmanın, sürdürmenin derdindeyim. Bozkırın Tezenesinin sesinin ve sözünün kente hâkim olmasının çabasındayım. Ancak kentin üzerine çöken ölüm sessizliği beni fazlasıyla kaygılandırıyor.

Kentin geleceği elden gidiyor, yaşam kâbusa dönecek. Çoğunluğun bunun farkında olduğunu da düşünmüyorum.

Günlük yaşamayı, geleceği dert edinmeyen, “ bana dokunmayan bin yaşasın “ zihniyetinin egemen olmasının kaygısı.

Kentte bir ölüm sessizliği hâkim. Başınıza gelecekleri düşünmeden yaşamanın; bir damla suya hasret kalacağınız günler, zamanlar bu ölüm sessizliği sürerse çok yakında sizi bulacak.

Son bir kaç yıldır ülkeyi işgal eden sömürge madencileri için Kırşehir cazibe merkezlerinden biri oldu. Doğusundan—kuzeyinden—batısından tam bir abluka altında. Her taraf delik deşik ediliyor. Beş farklı şirket; talan, yağma, yıkım amaçlı bir saldırıyı gerçekleştiriyor. Şirketlerin yerli, yabancı olmasının bir önemi yoktur. Çünkü sermayenin vatanı yoktur. Yasal kılıfla yapılan; kente, ülkeye hiçbir ekonomik katkısı olmayan ve olmayacak bu saldırı tarih boyunca birçok saldırıya, talana, yağmaya, yıkıma uğramış bu kentte giderilmesi imkânsız tahribatlar, yıkımlar yaratacaktır. Kent; yıkıma uğrayacak, ekonomik olarak çökecek, yoğun bir dış göç vermek zorunda kalacak.

Ülke, şehir ekonomisini hiçbir katkısı olmayacak maden arama ve çıkarma işlemi yaşamımıza zerrecik katkı sağlamayacak. Kırşehir’de çıkarılacak madenin beyan edilen yüzde üçlük bir kısmı ülke ekonomisine girecek, gerisi yurt dışına çıkarılacak. Sefasını maden şirketleri, cefasını bölge insanı çekecek. Bölge çöp yığınına dönecek. Şehir ve çevresi susuzlukla baş başa kalacak. Topraklarımız zehirlenecek, hayvancılık bitecek. Saltanatını ise dinozorlar sürecek.

Kentte maden araması ile öncelikle su kaynakları tükenecek. Kurak bir iklime sahip, su rezervleri yetersiz kentin insanlarına içecek su kalmayacak. Sadece bir şirketin yıllık tüketeceği su miktarı kentte yaşayanların yıllık su tüketiminden daha fazla olacaktır. Yer altı suları tükenecek, göletler kuruyacak, Seyfe Gölü, doğa cenneti diye bir yer artık, geçmişte kalacak, Hirfanlı Barajı diye bir yer olmayacak.

Bu yazdıklarım; felaket tellallığı değil, yaşanacakların sadece bir kısmı ve gerçeğin kendisi olacak.

Toprağa ve havaya karışacak siyanür ile tarımsal alanlar işlevsiz hale gelecek, toprak zehirlenecek. Kentin üzerinden zehirli toz bulutları eksilmeyecek.

Türkiye’nin önemli hayvancılık merkezlerinden biri olan kentte mandıralar kaderine terk edilecek.

Ölüm sessizliğinin bedeli çok ağır olacak.

Yaşadığım döneme değil, geleceğe de kendimi sorumlu hissettiğimden sonraki nesillere yaşanılır bir kentin emanet olarak bırakılmasının derdindeyim.

Korkunun, baskının, çıkar ilişkilerinin, beklentilerin, güç sahiplerine göbek bağı ile bağlı olmanın ötesinde bir karşı duruş sergilemek zorundayız. Küçük, duyarlı bir çevreci grubun, kendisine kentin geleceğini dert edinen insanların dışında, geleceği düşünen herkesin karşı duruş sergilemesi gereken ciddi, çok ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu anlamak zorundayız.

Maden arama, çıkarma işlemlerini bir şekilde durdurmak zorundayız.

İnancınızla, siyasal düşüncenizle ilgilenmiyorum. Kentin yıkımına engel olmanızla ilgileniyorum. Bulunduğunuz; makamla, mevkiiyle, koltukla, kanepeyle, sandalyeyle de ilgilenmiyorum.

Benim hiçbir beklentim ve çıkar derdim de yok ve olmayacak. Bunu defalarca yazdım ve yazmaya devam edeceğim.

Bu bir açık çağrıdır;

Kentinizi seviyorsanız, geleceğe miras kalmasını istiyorsanız, muktedirlerin ihtiraslarına kurban olmasını istemiyorsanız; kentinize sahip çıkma zamanıdır.

Ölüm sessizliğinden uyanma zamanıdır.

Unutma ki kentin elden gidiyor ve sen seyrediyorsun.

Toprağına, suyuna, havana şimdi sahip çıkmayacaksan, ne zaman sahip çıkmayı düşünüyorsun?