Bildiğiniz üzere 25.09.2012 tarihinin değerli büyük üstat Neşet Ertaş’ın ölüm günü olması nedeniyle, öncelikle başta dünyaya gözlerini açtığı ve “Baba ocağım” dediği Kırşehir’de çocukları ve sevenlerinin katılımıyla mezarı başında anıldıktan sonra Kırşehir Belediye Başkanımız Sayın Selahattin Ekicioğlu’nun öncülüğünde onu anlatan ve kendi sesinden duymaya alışık olduğumuz türkülerini başta Gülşen Kutlu gibi bir değerin sesinden dinlemek Kırşehir halkının kulaklarında çınlamasına ve o büyük ustaya olan sevgi ve saygılarını göstermeleri açısından önemli bir an oldu.
Sevgili kayın pederim, ilkokulda Yağmurlu Büyükoba köyünde oturdukları sırada üstat Neşet Babayla sınıf arkadaşları olduğunu her Neşet Ertaş ismi geçtiğinde anlatır. Bende oturup zevkle dinlerim onun Neşet Ertaş’la olan bu arkadaşlığını. “Pek anlaşamaz hep kavga ederdik” dese de aslında Neşet babayı ne çok sevdiği gözlerinin ara ara nemlenmesinden de anlaşılıyor.
Yıllardır hep büyük ozanların sözlerini yazdığı türküler ile büyüdük. Karacaoğlan, Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Abdal Musa, Pir Sultan, Köroğlu, Kazak Abdal, Kul Himmet, Âşık Veysel, Davut Sularî, Şeref Taşlıova, Murat Çobanoğlu, Âşık Mahzunî Şerif, Âşık Daimî, Muhlis Akarsu, Neşet Ertaş gibi değerli ozanlarımızın kültürümüze katkıları unutulur cinsten değil muhakkak. Eğer saymaya kalkarsak nicelerinin olduğunu duyduğunuzda belki küçük dilinizi yutarsınız düşeceğiniz hayretten dolayı.
Pekiyi biz bu ozanlarımıza ne kadar değer vererek anıyoruz, kocaman bir “HİÇ”… Ya siyasi olarak düşüncelerini beğenmiyoruz ya da mezhepsel bir yaklaşım sergileyerek bu değerlerimizi dışlamanın ve halkın gözünden düşürmek için büyük uğraşlar vermekteyiz ne yazık ki.
Benim asıl değinmek istediğim konu, Neşet Ertaş’ın ölüm yıl dönümü nedeniyle Abdallık geleneğinden gelen dostlarımıza gönül kapılarımızı ne kadar açıp onları değerli kıldığımız.
Eğer büyük üstat Neşet Ertaş’ın dediği gibi; “Zengin isen ya bey derler ya paşa, fukara isen ya abdal derler ya cingan haşa”… Fakir ve düşkün olan bu dostlarımıza bu gözle mi yaklaşıyoruz diye çok merak etmekteyim. Kırşehir ilinin Bağbaşı Mahallesi’nde yaşayan abdallarımız ne yazık ki TOKİ evlerinin Bağbaşı bölgesinde yapılmasıyla beraber Kırşehir’in yerli olan Manav halkı ile iç içe geçmesiyle birlikte Abdallık geleneğinin artık bitme noktasına geldiği kanaatindeyim.
Öyle olmasaydı bütün değerlerimizi değerleştirdiğimiz gibi, Abdallık kültüründen gelen bu dostlarımızı da diğer Kırşehir halkından ayırarak onlara tıpkı bir sit alanını koruma altına nasıl alıyorsak bu insanları da gözümüzden esirger her türlü imkân kendilerine sunularak sanatlarını ve ozanlık kültürünü sürdürecekleri bir konfor sunardık. Ama tarihi eserlerimize zarar verdiğimiz gibi Abdallık kültürünü de diğer halklarla iç içe yaşamalarını sağlayarak yok etmekteyiz. Asimilasyonu sağlanan bu dostlarımıza öncelikle Kırşehir Belediyesi başta olmak üzere birilerinin sahip çıkması gerektiği kanaatindeyim.
Baktığınızda yıllardır Neşet Ertaş’ın yolundan ve izinden gitmeye çalışan yerel sanatçıların bir çoğunun alkol ve uyuşturucu bağımlısı olmaları nedeniyle Pavyon ve Meyhane kültürü içerisinde hapsolduklarını duymaktayız. Kimilerinin ise sadece yazı bekleyerek düğünlere giderek üç beş kuruş kazanarak, acaba kışı nasıl rahat geçiririm diye düşündüklerini de duymuyor değiliz yani.
Yani sayın yetkililer bu dostlarımızın bir an evvel koruma altına alınarak geleneklerini sürdürmeleri gerektiği kanaatindeyim.
Tıpkı Kürtler, Lazlar Çerkezler ve Bektaşiler gibi onlarda ülkemizin vazgeçilmez mozaiklerinden olduğu unutulmamalıdır.