Ziya Paşa, İstanbul’da doğmuş, Adana’da ölmüştür.
Beyazit Rüştiyesi’nde okumuş, 30 yıl Sedaret Kalemi’nde çalışmıştır. Farsça ve Arapça’yı iyi derecede bilmektedir. Doğulu kalmayı başarmış, Batı’ya yönelen aydınlardandır. Şiir ve eserlerinde bu atmosfer vardır. Namık Kemal’e yurt dışına giden Genç Osmanlılardandır. Cenevre’de, hürriyet gazetesini tek başına çıkarmaya devam etmiştir. Abdülaziz döneminde devletle barışık olan Ziya Paşa, 1876’da Kanun-i Esasi’nin hazırlanmasının da etkin olmuş fakat II. Abdülhamit’in gelmesiyle sürgüne gönderilmiştir.
Namık Kemal gibi mücadele edamı değildir. Meşrutiyetçidir. Eğitim bakımından J.J. Rousseau’yu örnek almıştır. Fransız İhtilali’nin getirdiği eşitli, adalet, hürriyet, meşveret ilkelerini örnek almış ve bu uğurda mücadele etmiştir. Adalet ilkesinden ayrılan toplumların yıkılacağına inanmıştır.
Rousseau’nun “Emil, Yahut terbiyeye dair” adlı muaazzam eserini Türkçe’ye çevirmiştir. Ona göre “insan, çocuktan olur. Çocuk da terbiye ile insan olur. Olsa bizim ülkede çocuk terbiyesine hayvan ve bitki yetiştirmek kadar olsun önem verilmemektedir. Cemiyeti ıslah değil, hatta yeni baştan kurmak için tahsil ve terbiyeden başlamak lazımdır” Paşa; şiir, makale, hiciv, edebiyat tarihi, antoloji, arı gibi dallarda vermiştir.
Ziya Paşa’nın; Rüya veraset mektupları, Zafername, Terkibibent, Terci İbent. Harabat mukaddimesi edebiyatımızın ilk tarihi eleştirilerindendir. Şiir ve inşa makalesi, yeni ve eski edebiyatın bir yorum denemesidir. Tarihi bir makaledir. Düzyazıyla anlatımda öncü bir şairdir Ziya Paşa. Ala en güzel eserlerini şiir dalında ve divan Edebiyatı tarzında yazmıştır. Şiirleri; didaktik, yani öğretici, terbiye edici; yol göstericidir. İlim ve irfan sahibi şahsiyetlerin yetişmesine etki etmiştir. Akılda kalan, dillerde dolaşan insanları birbirine yaklaştıran şiirleriyle anımsarız Ziya Paşa’yı. Tabi ki istibdada karşı verdiği mücadele asla unutulamaz. Bazı beyitlerini cep defterimize yazmakta ve gerektiği yerlerde eş, dost, ana-baba, yakınlarımıza okumakta fayda vardır:
Bî-baht olanın bağına bir katresi düşmez,
Bârân yerine dürr ü güher yağsa semâdan.
Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir.
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.
“Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık,
“Zîra ki ziyan ortada bilmem ne kazandık.”
Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşaneler gördüm
Dolaştım mülk-i islamı bütün viraneler gördüm
Bulundum ben dahi dar-üş-şifa-yı Bab-ı Âli’de
Felatun’u beğenmez anda çok divaneler gördüm
“İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrâh
Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah”
Kâdı ola da’vâcı vü muhzır dahî şâhid,
Ol mahkemenin hükmüne derler mi adâlet?
Dağları duman bürüdü, ağyar seçilmez;
Avcı yolda tuzak kurmuş yâra geçilmez,
Vefasızın meclisinde bâde içilmez.
Gel sürüye kurt kapmasın, gel kuzucağım;
Sonra yârdan ayrılırsın, ah yavrucağım
Allah’a sığın şahs-ı halimin gazabından.
Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pektir.
Bed-asla necabet mi verir hiç üniforma.
Zer-dûz palan ursan eşek yine eşektir.
Nâdânlar eder sohbet-i nâdânla telezzüz
Dîvânelerin hem-demi dîvâne gerektir
Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efraz
Birkaç kuruşu mürtekibin cây-ı kürektir.
Bed-mâye olan anlaşılır meclis-i meyde,
İşret güher-i âdemi temyîze mihekdir.
Edebiyat Dünyası bir milletin manevi dünyasıdır. Bu dünya ne kadar sağlamsa toplumun gelişip yücelmesi de buna oranla sağlamdır. Bunun için söylemişler: “Büyük milletlerin büyük edebiyatları olur!”
Edebiyat, ruh sağlığını dengede tutar. Yaratma gücünü artırır. Barışı, dayanışmayı, sosyal dengeyi korur. Milli şuuru güçlendirir. Bunun için, diktatörlük düzenleri edebiyattan hoşlanmazlar!
İster dine dayansın, ister ırka, ister sınıfa… tüm diktatörlüklerin ortak vasfı budur. Kalıp tahtaları değişik olsa da.
Elimden gelse, demokratik terbiye için edebiyatımızın yol haritasında bulunan Namık kemal, Ziya Paşa, Tevfik Fikret, Yunus, Mehmet Emin, Nazım, Dağlarca, Reşat Nuri, Yakup Kadri, Halide Edip. Orhan kemal, Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Halit Ziya, Mehmet Akif… gibi şair ve edipleri okunmamış yorumlanmamış kişileri, vali, kaymakam, hakim, savcı, avukat, doktor, öğretmen, akademisyen, parlamento üyesi asla yapmam. Bu görevlere yaklaştırmam.
Ziya Paşa’nın yukarıdaki beyitlerini okuyup yorumlamayı esas şart bilirim.
Atatürk için yazılmış oylan 185 bin kitaptan, en az 200’ünü okumayanı kamu görevine yaşlaştırmam. Fabrika müdürü bile yapmam. Bekçi, polis, asker yapmam!
Toplum düzeni o zaman hür vicdanlar ülkesi olur. Toplum, toplumsal cehaletten kurtulur. Suç ve suçlu üreten mekanizmalar, cinayetler ortakları kaybolur. Suç örgütleri tarihe karışır. Milli ve milletlerarası demokratik düzen kurulmuş olur! Talan, vurgun, soygun, adam kayırma, rüşvet… nefes alamaz olur!..