TEKCİ KEYFİ YÖNETİME HAYIR!

             Times gazetesi, Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışından 5 ay sonra hem meclisin hem de İstiklal Savaşı’nın merkezi ocak olan Ankara’ya gelişini ve TBMM’ni açışına dudak bükerek şöyle yazacaktı:

“Bütün dünyanın kuvvetine karşı ulusal bir hareket yaratmak… Ne çocukça bir hayal…” 

“Ne çocukça bir hayaliydi” ki;13 Eylül 1921'de 238 yıl süren çekilmeyi durduracak, 9 Eylül 1922'de işgal kuvvetlerini denize dökecek, İngilizlerin ve onlarla birlikte hareket eden tüm güçlerin hayallerini karartacaktı.

23 Nisan 1920’de açılan “meclis”İstanbul’un Sarayı’ndan bakıp yorumladıkları gibi “kısa zamanda sönüp kaybolacak” bir sıradan bir meclis açılışı hiç olmamıştır.

TBMM’NİN İŞLEVLERİNİN DARALTILMASI; YÜCE MECLİSTE İFADESİNİ BULAN “MİLLET EGEMENLİĞİ”İNDEN UZAKLAŞILAN “OTOKRATİK BİR YÖNETİM”E EVİRİR

Ankara’da bir “ulusal meclis” in kurulup açılması;  “Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir”  sözünün karşılığı “saray egemenliği”ne; millet adına TBMM iradesinin “el koyma”sının da adıdır.

İstanbul’da İngilizlerin avucunda yitik hale gelen saray ve çevresinin “fazla bir ömrü olmayacak” diye baktıkları meclisin açılışının üzerinden bir asrı geçen bir zamana geldik.

“Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir” ilkesiyle açılan yeni “Meclis”; bir yanda kurtuluş savasının millet adına karargâhı olurken, diğer yandan da bir anlamda “saltanat”ın aksine, “ulusal hâkimiyet” diyerek “saltanat İnisiyatifi”ni de, devre dışı bırakmıştır.

Artık “Milli Mücadele’yi, aynı anda “saltanat rejimi”nden büyük bir kopuşu da temsil eden Büyük Millet Meclisi yönetecekti.

Meclisin açılışı; Ulusu, padişahlıkta ifadesini bulan saltanatın boyunduruğundan da kurtaran bir gelişmenin de tezahürü olmuş, giderek “cumhuriyet rejimi”nde ifadesi bulan “millet egemenliği” ve “halk iradesi” inin tecellisinin de önünü açmıştır.

Dünyada eşine az rastlanır bir şekilde Hem "Kurtuluş Savaşı" mızı yönetmiş hem de "Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş, "milli irade" ve “millet egemenliği”nin cisimleştiği   “Türkiye Büyük Millet Meclisi’mizin, etkinliğinin kuşa çevrilerek, “parlamenter sistem” den vazgeçilen süreçlerin vahimi yetini görmek için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’mizin tarihsel deneyimlerine bakmak yeterlidir.

Gerek kurtuluş savaşımızda, gerekse yeni devletimizin kuruluşunda eşi görülmemiş bir şekilde olağanüstü bir tarihsel rol üstlenen “yüce meclis”in“yürütmeyi dengeleme”,“denetleme” ve hatta “millet adına “bütçe yönetim hakkı” önemli ölçüde sınırlandırılmıştır.

Böyle olunca kurucu yapımızda, Cumhuriyetimizde yüce mecliste ifadesini bulan “millet egemenliği”, meclisin işlevlerinin daraltılmasının adı, “otokratik” bir yönetim anlayışı ve pratiğinden başkaca bir şey olamaz.

Her şeye karşın TBMM; bu zorlu süreçlerde de ülkemiz için "parlamenter demokratik rejim" adına milletimizin tek umut ışığıdır.