Canım arkadaşlarım sevgili dostlar. Yaratılmışların en şereflisi güzel insanlar.. Ahbaplarım, yaranlarım, uzaktan yakından tanıdığım hemşehrilerim.

Bazen pohpohlandım, bazen okkalandım, bazen de olduğumdan fazla abartılarak şişirildim.

Halbuki;

"Hiç kimse sormaz, gülüşümün altında kaç tane acı var?"

Gün oldu tarlalarda ırgatlık yaptım. Çalışma saati belli değil. Ne zaman işverenin keyfi yeterse o zaman işi bitirdim. Ekmeğim tavşan elinde oldu bir türlü yakalayamadım.

Bazen havalara girdim. Ne kadar yükselmeye çalıştıysam yere o kadar sert düştüm. Yaralanan yerlerime tuz bastım. Kendi acılarımı bırakıp başkalarının acılarını dindirmeye çalıştım.

Gençlik bu ya! Adını bilmediğim biri için, tadını bilmediğim duygular yaşadım. Arkadaşlarımla aramıza sınır koyamadım. Bazen halime güldüler, bazen de gülünç durumlara düştüm.

Herkese gözüm kapalı bir şekilde güvendim. Oysa ki güvendiğim insanların içinde tanımadığım insanlar olduğunu bilemedim. Bir şeylerin hayali ile yaşadım, hasretiyle öldüm.

Sevgili dostlarım! Hayat insanı değil, insan insanı harcıyor bu devirde. Ne yazık ki insanoğlu seviyorum dediğini parça parça ediyor bunu zaman gelince anlıyorsun.

Bilmeden sahip olduğum yaralarımı başkalarına şikâyet ettim. Yaranın sahibinden başkasına acı vermeyeceğini bir türlü hesap edemedim.

Küçükken hep sordular. Büyüyünce ne olacaksın? diye. Mutlu diyemedim. Çünkü çocuktum akıl erdiremedim. Gönlüm hep yara aldı. İnsanın gönlü yara aldıysa, dünyanın bir önemi kalmıyor.

"Sebebi ne olursa olsun. Bir erkeğin ağlaması çok can yakar. Çünkü erkek ağlıyorsa, çaresizdir."

Çaresiz kaldığımda gizli gizli, uğrun uğrun yanarak ağladım. Ancak gözyaşlarımı içime akıttım kimselere göstermedim.

"Cömert olmayınca malın, vefa olmayınca arkadaşlığın, karşılık olmayınca aşkın bir hayrı olmaz."

Nasıl cömert olabilirim ki? Eldeki mevcut belli. Versem öldürürler, vermesem öldüm. Arkadaşlarımdan bir vefa göremedim. Göremezdim çünkü hep iyilik yaptım. Yapılanları görmezden geldim.

Neyim vardı ki aşık olacağım? Elde yok. Avuçta yok. Yakışıklılık derseniz o da yok. Şimdi değil önceleri de elinde avucunda bulunan varlığına bakıyorlardı.

Her zaman istediğimize değil, verilenlere razı olduk Yaşımız 80'ne dayandı. Yaş ilerledikçe söylenenleri kabulleniş başlıyor. Gelene de, gidene de, sizi azarlayıp aşağılayana da olur deyip boyun kesiyorsun.

Phote Grid der ki;

"İnsan üç kere doğarmış.

İlki annesinden, 18 yaşında tercihlerinden,

40' da hatalarından"

Biz hangi yaşta hata yaptık acaba? Buldum bilemedim... Bildim bulamadım... Hayatın imtihanı kâğıt, kalem ile olmuyor. Kul kul ile sınanıyor.

Einstein der ki ;

"İlk önce oyunun kurallarını öğrenmelisiniz.

Sonra da herkesten iyi oynamayı."

Ben ne oyunun kurallarını, ne de herkesten iyi oynamayı öğrenebildim. Çünkü derin olan kuyu değil, kısa gelen ipti.

"Dünya koca bir yalan iken, gerçeği arar durur insan,

Ölüm en güzel nasihat iken, hiç ölmeyecek sanır insan!"

Ben de öyle sandım işte! Halbuki seksene merdiven dayamış bir insanın hayatta beklentileri ne olabilir ki? Taşın taşınmaz, sevsen sevilmez.

Sözün özü;

"Çok şeyler beklemeyin şu fani dünyadan.

Hayat kısa, hayaller ağır. İnsanlar nankördür."

Unutmayın! "Babaların yaşı ilerledikçe değil, kalbi yara aldıkça yaşlanır. İşte bunun için yorulur insan.

"Kim senin sustuklarını hissetmiyorsa;

Konuştuklarını da anlayamaz."

Yüreğimin selamı var kocaman yüreklerinize. Huzur ve mutluluk dolu günler diliyorum...