Bazen okuduğumuz bir cümle, bazen duyduğumuz bir sözcük, bazen bakışlardaki gözler, bazen tesadüfler, bazen karşımıza çıkan bir gülümseme… Bizi anlatacak söz ve sözcükler; dinlenme odasından, yüklendiği beynimizden, ruhumuzdaki gizlenmişlikten, yüreğimizdeki yaralı halinden çıkıp akışında yol alır. Her söz, her bakış, her dinleyiş, her beklenti, her kayboluş hatıralarımızdan süzülerek akar. Yazılmayı bekleyen öykümüz yazarını gözlerken yaşadıklarımızın derinliğine indikçe hayretle karışık bir duyguya sürükleniriz. Farkında olmadığımız ne çok ayrıntı gün yüzüne çıkar. O ayrıntıların yaşamımıza nasıl yön verdiğini veya bizim nasıl peşine takıldığımızı sevinçle hüzün karışımı iki duyguyla karşılaşırız. Her duygu karmaşasındaki sürükleniş bazen çok eskilere, unutulduğunu sandığımız anlar, zamanlara bizi götürür. Yaşamın yazılı olmayan kuralları bizi içine çeker.
Öykünün sularında akıntıya kapılmadan, her sözcüğü yaşanmışlığın süzgecinden itina ile seçerken, titizlikle biraz da cimrice kullanmak gerektiğine inanıyorum. Sözcüklerin savurganlığı ve kötü kullanımı dilin zenginleşmesinden çok bozulmasına yol açabilir. Bu tehlikeli duruma düşmemek için incelikli ve derin bir araştırma ve yapılan bir sorgulama sonrası yazılmasının saygınlığı beni cezp ediyor. Sözcüklerdeki cimrilik ve seçicilik anlatımı zayıflatmaktan çok, çekici kılar, olaya, mekâna, tarihsel döneme ışık tutarken, kahramanın veya kahramanların etkileme ve etkilenmesinin ruh hallerinin ipuçlarını da bize verir.
İnsanın çok yönlü ehlileşen, aynı zamanda vahşileşen hallerine uzanarak yazmaya çalışıyorum. Her ehlileşmenin medenileşme olmadığını, ahlaki bir niteliğe dönüşmediğini, vicdani bir sorumlulukla bizi vahşetten ve dehşetten uzaklaştırmadığını biliyorum. Ehlileştiğini var saydığımız “medeni” her insanın içinde nasıl bir canavar barındırdığını ise yaşananlar ve yaşatılanların öğreticiliğine bırakıyorum.
Kahramanlarımla zaman, mekân yolculuğuna çıktığımda onların ruh hallerini anlamaya çalışıyorum. Empati ile bazen yerlerine de geçiyorum. Olayın ve mekânın içine her sürükleniş zaman boyutunun içinde daraltılma ve kaybolma riskini azaltmak için yolculuğa birlikte çıkmanın gerekliliğine inanıyorum. Sakın anlamalara sürüklenerek kahramanın ruh hallerinin benzerini yaşadığımı düşünmeyin. Tarihsel olayların, toplumsal alt üst oluşların tekrarı tekerrürü haklılaştıramaz veya doğrulamaz. Kahramanı veya kahramanları farklı her olay, her yaşanmışlık farklı bir hikâyedir. Bundandır tarihin tekerrürü koca bir yalan olup, hikayenin ve hikayelerin benzerlikleri olsa da, film olarak canlandırılsa da tekrarı yoktur. Çünkü her öykünün ruhu farklıdır.