37 gün sonra seçim sandıkları açıldığında merakla beklenilen seçimin sonuçları milletle paylaşılacaktır. Bu günlerde nerede olursak olalım, kiminle konuşursak konuşalım söz dönüp dolaşıyor ve Cumhurbaşkanlığı seçimini kimin kazanacağına geliyor.
Önceki yıllarda yapılan seçimlerde birçok insan oyunu kime vereceksin denildiğinde hem parti hem de isim söyler ve peşinden eklerdi başka alternatif yok derdi. Şimdi durum çok farklı, seçim gündeme geldiğinde hemen ekonomiden, hayat pahalılığından söz ediliyor.
“Evde tencere boş, elektrik faturası kabarık geldi, bu ay doğalgaz faturasını ödemekte zorlanacağımızdan dolayı kombiyi kapattık” diyenler var. Hatta kuru soğanın 25 TL olduğunu söyleyenler bile var.
Seçmene göre tencere meselesi çok önemli. Çünkü sosyolojik araştırmalara göre; barınma, yiyecek ve içeceğe ulaşma, iş bulup çalışabilme, ailenin geçimini sağlayabilme ve güvenli yaşam her bir şeyden öncelikli ihtiyaç olarak belirlenmektedir. Şu halde seçmen geçmişte oy verdiği ve gönül bağı kurduğu siyasi partisine bakıyor, bir de yaşamının gerçeklerine bakıyor ve partisi ile yakınlık hissini kaybettiğini düşünüyor, deyim yerindeyse adeta erozyon yaşıyor. İktidar partisinden diğer partilere oy kaymalarının devam ettiği artık açık bir şekilde görülüyor.
Bakınız, EYT Yasası, arsa ve konut kampanyaları, emekli maaşının 7.500 TL’ye yükseltilmesi, emekliye verilen bayram ikramiyelerinin 2 bin liraya çıkartılması gibi hususlar iktidarın oy kaybettiğinin göstergesidir, ama ücretlere yapılan iyileştirmeler hayat pahalılığının çok gerisinde kaldığı için de her geçen gün alım gücünü eksiltiyor. Bu da iktidarın hanesine olumlu yansımıyor maalesef.
Yine, en düşük emekli maaşı 5.500 liradan 7.500 liraya yükseltilmesi ile toplumun bazı kesimlerinde mırıldanmalar bile var. Zira devlete 30 yıl prim yatıran ile 10 yıl prim yatıranın emekli maaşı aynı olunca, “Bu nasıl bir adalet?” diyenler bile çoğunlukta.
İnsanların birinci önceliği şu an geçim, diğer hususlar elbette önemli ama bunlar daha sonra gelir. Siyasetten beklenilen yaşamsal temel beklentiler karşılanabilmiş değil. Enflasyon bir türlü düşürülemiyor, TÜİK’in açıkladığı rakamlar millete inandırıcı gelmiyor ve millet çarşıda, pazarda alacağı tüketim ürünlerine bakarken cebinde parasının olması öncelikleri arasında olduğunu pekâlâ biliyor. Enflasyonun yüzde yüzlerin üzerinde olduğu gerçeğini artık görmeyen bilmeyen yok.
TÜİK’in açıkladığı inandırıcı olmayan rakamları boş tencereleri doldurmuyor.
Enflasyonun düşürülmesi için doğru yol ve yöntem uygulanamıyor.
Miting meydanlarında sağa sola çatarak gerginlik yaratmak oy kazandırmıyor.
Bazı ücretlere yapılan küçük zamlar hem adaletsizlikler yaratıyor hem de alım gücünü artırmıyor.
Millet her geçen gün biraz daha yoksullaşıyor, ama tüm bu olup bitenleri iktidar görmüyor maalesef.
İşte bunun içindir ki 37 gün sonra iktidarın değişmesi, siyasete yeni bir bakış açısının gelmesi kaçınılmazdır.