Ölçü; bir niceliği, o nicelik için kabul edilmiş birimlerden birine göre oranlayarak değerlendirme.

         Ağırlık ölçüleri: Okka, dirhem, kilogram ve katları.

         Uzunluk ölçüleri: Endaze, kulaç, karış, metre ve katları.

         Sıvı ölçüleri; Litre v.s.

         Bunların dışında bir de boy ölçüsü vardır ki, o ölçüyü almak ömür boyu unutulmayacak bir ölçü cinsidir.

         Panin der ki;

         "Gençlikte günler kısa, yıllar uzun.

         Yaşlılıkta ise yıllar kısa, günler uzun."

         Bir zamanlar çocuktum. İlkokul üçüncü sınıfa gidiyordum. Evimizde un uçup kepek kaçıyordu. Yoksulluğun ve çaresizliğin her türlüsünü gördük. Yıl 1956 . Elime aldığım yırtık bir defter ile okulda yakmak için koltuğuma kıstırdığım bir tezek parçası vardı.

         Şimdi kar yüzünü göremez olduk. O zamanlar iki metrenin üzerinde kar yağar, insanlar birbirlerinin evlerine çığır açarak giderlerdi. Hayvanların dışkılarını belirli bir yere atarlardı. Bu atıkların bulunduğu yere temek denirdi. Bahar gelince o dışkıları at arabası ve öküz kağnılarıyla tarlalarına gübre olarak götürürlerdi.

Oldum olası güreş sporunu çok severim. Gecenin geç saatleri olsa yine uyumadan güreşlere bakarım. Güreşmedim ama güreş oyunlarının bazılarını seyrederek öğrendim.

Yukarıda anlattığım üzere elimde okul defteri olduğu halde karların üzerinde giderken, köy meydanında genç ve yaşlı insanların toplu halde sohbet ettiklerini gördüm. Birbirlerine güreş sporu anlatıyorlar, eski pehlivanlardan bahsediyorlardı.

Einstein der ki;

"İlk önce oyunun kurallarını öğrenmelisiniz,

         Sonra da herkesten iyi oynamayı."

Hani oyunun kurallarını öğrendiğimi sanıyordum!

         Karların üzerine hayvan dışkıları dökülmüş, karların hafif erimesi ile o dışkılar sulanmış bir şekilde ortalıkta duruyordu. Güreş tutacak gençler sakatlanmasın diye o dışkıların üzerinde güreştirirlerdi.

         Hayvan dışkısının hemen kenarında ensesi pek kalın, gözlerinin üzeri etlenmiş, omuzları geniş, sonradan öğrendiğime göre birazda düz taban olan bir genç dikiliyordu.

         Okula her giden öğrenciyi insanların teşvikiyle o dışkıların üzerinde yere indirir, herkese gözdağı verirdi. Sonra da insanlar tarafından yenilmez gözü ile bakılırdı.

         O yiğit gözü ile görülen genç burnundan dumanlar çıkarak dışkıların etrafında tur atıyor, kendisi ile güreşecek birisini arıyordu. Hiç bir genç yerinden kıpırdatamamıştı.

Mevlana'ya sormuşlar?

         "O kadar okursun, o kadar yazarsın neyi bilirsin?

         Mevlana şu cevabı verir." Haddimi bilirim."

         Dedim ya! Cahildim. Orada bulunan insanların doldurması ile bir anda kendimi güçlü hissettim. Dünyayı tozpembe ve bir hoş görüyordum.

Elimdeki defteri ve yakılacak tezeği  bir kenara bıraktım. Gence doğru sokuldum.

         Kendi kendime iyice kabarmıştım.

         - Gel Hasan güreşelim!!" dedim.

         Dışkıların üzerine çıktık. İnsanların tezahüratı gırla gidiyordu. Hemen güreşe başladık. Daha elimi uzatmamıştım ki, Hasan beni kucakladı, havalandırdı, biraz gezdirdi ve hayvan dışkılarının üzerine sırt üstü vurdu. Sırtım ve tüm elbisem hayvan dışkısı oldu. Yetmedi, Hasan el arabası gibi beni sürmeye başladı. Burnum, ağzım tüm hayvan gübresi ile doldu. Bırak desem de bırakmıyordu. Çünkü çok öfkelenmişti. Nasıl karşısına çıkardım?

          Orada bulunan bir kaç genç koşarak beni elinden aldılar. Hasan'ın öfkesi daha geçmemişti. Gözlerimden yaşlar dökülmeye başladı. Çünkü her tarafım hayvan dışkısı olmuş, ağrımadık yerim kalmamıştı.

         Merhametli insanlardan bir tanesi oradaki insanlara dönerek, çok ağır sözler sarf etti. Benim o genci yenemeyeceğimi, gururumla oynadıklarını söyledi.

         Ben o güreşe çıkmakla hatalıydım. Çünkü o kişiyi yenemezdim. Burada başka hatası olanlarda vardı. Beni olduğumdan fazla gösterip, yenildikten sonra da köy odasında çektiğim sıkıntıya anlatarak gülüşeceklerdi.

         "Hatalı olduğunu anlamak ve özür dilemek sadece beynini kullanabilen insanlara özgüdür. Ben haddimi ve hatamı bilemedim. Kendim yorulduğum gibi gönlümde yoruldu. Gönül yorgun düştüğünde, yürek dilsiz kalıyor.

Böyle dostlarım...

         "İnsan nefesi kesilene kadar ağladığı geceleri unutur da,

         Buna sebep olanları unutamıyor."

         Beni yeneni unuttum. Benden güçlü idi. Çünkü iyi beslenmiş, bir sıkıntısı yoktu. Ama beni yendirip, üzerime hayvan dışkıları sıvatanları asla unutmam. En acısı ne idi biliyor musunuz? Canımı yakanlar, yenilgime ve küçük düşürülmeme sebep olanlar canımdı. Sevdiklerimdi. Yetimdim. Kimsesizdim. Bu halimden yararlandılar

         Halbuki ne demişler;

         "Yetime karşı şefkatli olun,

         Onlar cennetin anahtarıdır."