Dünyada ve ülkemizde insanlar iki yıla yakın bir süredir koranavirüsle yatıp koranavirüsle kalkıyor ne yazık ki!..

Gözle görülüp, elle tutulmayan bir virüs dünyayı nasıl da dize getirdi hep birlikte gördük ve yaşıyoruz.

Nasıl bir virüsse bu meret aşı olanı da etkiliyor, olmayanı da…

Ülkemizin büyük bir bölümünde insanlar aşı olsa da büyük çoğunluğu aşı olmayanlardan her gün 200’den fazla insanımızı kaybediyoruz.

Bu virüsle birlikte dünyada sağlığımızla birlikte her şey bozuldu. Üretimin düşmesi ile birlikte a’dan z’ye tüm ürünlerin fiyatları yükseldi.

Dolayısıyla son aylarda ülkemizde ekonomik sıkıntılar da giderek artmaya başladı.

Ekonomide yaşanan sıkıntılar, döviz kurundaki hızı yükselişle birlikte deyim yerinde ise iğneden ipliğe tüm ürünlerin fiyatları neredeyse ikiye, hatta üçe katlandı.

Artan fiyatlar ve hayat pahalılığı dolayısıyla insanların alım gücü düştü, yerlerde sürünüyor neredeyse!

İşsizlik her geçen artıyor, devletimizi yönetenler tasarruf tedbirleri getiriyor. Tüm bunlar da her kesimi yakından etkiliyor.

İşte dolar kuru 9 lirayı aştı, Euro 11 liraya yaklaştı. Bu artışların faturası ülkemiz ekonomisine dolayısıyla hepimize büyük yük ve külfet getirecek.

Dışa bağımlı olduğumuz için de doğalgaz, akaryakıt ve elektrik fiyatları daha da artacak. Tabi bunların zamlanmasıyla birlikte her şey daha da pahalanacak. Bu ağır faturanın bedelini de hepimiz iliklerimize kadar yaşayacağız demektir.

İnsanların sıkıntısı var da ülkemizin ve ilimizin sorunları olmaz mı?

Elbette ki olacaktır! Ne yazık ki de giderek artıyor ve bunların çözümü için bir yardım eli bekleniyor.

Şimdi ben de bütün Kırşehirlilerin yaşadığı sıkıntıları görmezden gelip, her şey güllük gülistanlık mı diyeyim sizce?

Maalesef Kırşehir yatırımlardan hak ettiği payı alamıyor, yatırım fakiri desek vekillerimiz bozuluyor.

Kırşehir’in merkezinde Hükümet Binası olarak yapılan binanın yurda dönüştürülmesi büyük bir hata desek iktidar partisinin temsilcileri bozuluyor.

Kırşehir turizm fakiri desek, tarihi ve turistik değerlerimiz korunmuyor, bakımsızlıktan dökülüyor, çevreleri pislikten geçilmiyor, yetkililer bu konuda gereğini yapmıyor desek Kültür ve Turizm Müdürü bozuluyor.

Kırşehir Belediyesi'nin yatırımları ağır aksak sürüyor, park bahçelere gereken bakım yapılmıyor desek belediyecilerimiz bozuluyor.

Kırşehir kalitesiz ekmek yiyen iller arasında ilk sıralarda geliyor desek fırıncılarımız bozuluyor.

Kırşehir'de sanayi ve ticaret durdu, işyeri sahipleri kira artırmakta biraz vicdansızlık ediyor desek işleri sahipleri bozuluyor.

Kırşehir'deki okullarda hijyen tedbirleri tamamen alınmadı, wc’ler bakımsız ve sağlıksız, öğretmen açığı, ya da fazlalığı var desek Milli Eğitimcilerimiz bozuluyor...

Kırşehir’de hala ikili eğitimde bulunan okullarımız var desek ilimiz yöneticileri ve siyasileri bozuluyor.

Kırşehir'de iş hanları bakımsızlıktan dökülüyor, viraneye döndü desek han sahipleri bozuluyor.

Kırşehir'de söz verip de bu sözlerini yerine getirmeyen milletvekillerimizi, belediye başkanlarımızı, oda ve dernek başkanlarımızı eleştirsek hepsi birden bozuluyor...

Bulunduğu kurumu kendi babasının malı gibi kullanmaya alışmışlar, adeta koltuklarına yapıştıklarını söyleyip, eleştirince o zavallılar bozuluyor.

Kısaca kimseye kaşının altında gözün var denmiyor Kırşehir'de. Yani anlayacağınız bozulan bozulana...

Ne yapalım, kimseye kaşının altında gözün var demeyelim mi?

Kimseye sen niye böyle yapıyorsun, niye sözünü yerine getirmiyorsun demeyelim mi?

Sürekli birilerinin yaptığı gibi yağcılık ve yalakalık mı yapalım?

Gelmiş birisi bir kurumda sabahtan akşama politika yapıyor, itibarını hiçe sayarak siyasetçilere yalakalık yaparak Kırşehir'de sözde görev yapıyor! Makamını korumak için olmadık taklalar atıp, bu nedenle olsa gerek artık Kırşehirlilerin yüzüne bakamıyor, sokakta yürürken herkes kendisine küfrediyor, biz bu pişkini yazmayalım mı?

Bu kişilere “Kırşehir'e ve bulunduğun kuruma verdiğin zarar yeter, politika yapacaksan istifa et te yap” demeyelim mi? Hiç mi eleştirmeyelim mi?

Devletin bir kurumunda işçi olarak çalışıyor gözüküp, işe gitmeden gönül verdiği partisinde aktif görev yapan ve bunu da hiç çekinmeden yürütenleri biz görüyoruz da o kurumların başındakiler görmüyorlar mı? Neden gereğini yapmıyorlar, ya da yapamıyorlar?

Tabi böyle olunca da bu siyasetçi memurlarımız, işçilerimiz (!) bir de hiç utanıp sıkılmadan gönül verdiği ve hatta görev aldığı partinin her türlü siyasi etkinliklerine katılıyor ve kameralara, objektifleri poz veriyorlar!

Bunlara ne denir?

Bravo!!!

Hadi bu kişileri kurumların başındakiler görmüyor, idare ediyor! Peki senden benden daha inançlı gözüken bu kişiler neden “Ya ben işe gitmeden maaş alıyorum, bu para helal olmaz. Ben bunu yapamam!” demezler!

Afiyet olsun! Yiyin, için, keyfinize bakın. Aksırıncaya kadar, tıksırıncaya kadar yiyin!

Evet, benim mesleğim velhasıl kelam zor zanaat...

Şunu yaparsan, yani gelene ağam, gidene paşam dersen senden zaten iyi kimse olmaz...

Biz de böyle yapamıyoruz, olmaz olsun, bizim mizacımız da bu...

Başkaları gibi söğüşçülük yapamıyoruz, çeşitli kamu kuruluşlarından iş almak için haysiyetsizce ayak altında dolaşamıyoruz, iş için, para için onu bunu tehdit edip şantaj yapamıyoruz.

Kırşehir'de bu işin uzmanlarını Vali'si de biliyor, Belediye Başkanı da biliyor, oda başkanları da biliyor, kamu kurumlarının müdürleri ve yetkilileri de biliyor.

Biz kimseye kendimizi zorla sevdirmek zorunda değiliz.

Önemli olan görevini adam gibi yapmak ve yerine getirmektir.

Hiç hoşlanmadığım biri bile olsa memleketime bir hizmeti varsa, nokta kadar katkısı varsa elini öperim.

Ama oturduğu koltukta bu memlekete bir çivi çakmayacaksa, Kırşehir'in haklarını savunamayacak kadar acizse, “Gün bu gündür yan gelip yatayım, maaşımı tıkır tıkır alayım!” diyorsa bunu uyarıp, yazmak benim bir basın mensubu olmam dışında vatandaş olarak ta görevimdir.

Bazen birkaç yakın dostumuzdan bu konuda eleştiri de almıyor değiliz...

“Sen de başkaları gibi gerçekleri görme. Gelene ağam, gidene paşam de. Senden iyi kimse olmaz. Yazıp eleştirince eline ne geçiyor? Boş ver, böyle gelmiş, böyle gider. Bunları sen mi düzelteceksin? Sen de resmi daireleri başkaları gibi tehdit edip şantaj yap. Bak geçmişte tellah-fellah diyerek birbirlerinin kirli çamaşırlarını ortaya dökenler, sağcı-solcu diyerek birbirlerini suçlayanlar bugün neredeyse para için aynı çadırda beraber yatıyorlar. Sen de kafanı çalıştır, yükünü tutmaya bak” diyen bazı etliye sütlüye karışmayan hemşehrilerimin sözlerini duymamazlıktan geliyorum.

Çünkü karakterim, mizacım böyle davranmayı bir türlü kabul edemiyor.

Gazetemiz, çalışanlar, yazanlar ve şahsım olarak hep alnımız açık.

Kırşehir ve Kırşehir'imiz için, hemşehrilerimiz için yazdım ve yazmaya da devam edeceğim.

Türk basınının unutulmaz isimlerinden ve duayenlerinden merhum Sedat Simavi'nin dediği gibi kalemimi kıracağım, ama asla başkaları gibi ticari düşünerek satmayacağım...

***

ANLAYANA!..

Bir bilgeye sormuşlar;

“Sevgiyi kimden öğrendin?

“Ağaçlardan”

“Nasıl yani?”

 “Ağaçlara her tekme vurduğumda, karşılık vermek yerine başıma çiçek döktüler.”

***

BİRAZ DA GÜLELİM!

Geri zekâlı

Okula yeni gelen öğretmen ilk dersinde öğrencilere ilginç bir çağrıda bulunmuş:

“Kendini geri zekalı hisseden varsa ayağa kalksın!..”

Sınıfta çıt yok!

Nihayet biri kalkmış:

“ Sen kendini geri zekâlı mı hissediyorsun?”

“Hayır” demiş çocuk, “Ama sizin tek başınıza ayakta kalmanıza gönlüm razı olmadı da!..”