Her şeyin bir sesi vardır sadece dinlemek gerek.

Lakin susan insanlık.

Zemherinin ilk siyasi uyumsuz dünyanın yalnızlığına düşüşü ile çorak toprakların çocuğu olan ailelerin, günahı kendi varlığının seherinde başlayan insanlık.

Yılların, ayların, haftaların, günlerin hiçbirinin farkına varmadan yaprak misali savrulan insanlık.

Kasvetli ve sıkıcı günlerden geçen, gizli bir korku ile kör yürekleri sise bürünmüş, sahte para şıngırtısı insanlık.

Dünyanın bazı yerlerinde dindarlık, bazı yerlerinde yabancı bir sapkınlık kendine zemin hazırlamış boğuk, gürültülü, kalabalık fakat birbirinin farkında olmayan kalabalık, kendi karanlığında kaybolmuş insanlık.

Altı ve üstü kurutulmuş, yüzü kırış kırış yaşlı dünyamızda soğuk ve kederli insanlık.

Gizli bir öfke ve bu öfkenin sarmalında ki insanlık.

Derin bir karanlığın içinde donuklaşan insanlık.

Her ferdi kendi etrafını örümcek ağı ile örmüş insanlık.

Hayatı takmayan, işgal, katliam çatışma, yangına, sele, depreme rağmen, kendi aralarındaki iletişimsizlik, acil uyarıların sertliğine meydan okurcasına hâlâ bildiğini okuyan insanlık.

Zihnindekileri yansıtmayan insanlık.

Bu yaşantıya kelime bulmakta zorlanan insanlık.

Beynindeki paslı demir ağırlığındaki kelimelerden kurtulamayan hayatın kederli, mutlu günlerini unutan insanlık.

Adam gibi yaşamasını beceremeğen insanlık.

Yaşadığı için var olduğu için insan olduğu için günahkâr insanlık.

Kader zamanın ensesinden tutar.

Denkleştirir

Yakıştırır

Buluşturur.

Sonrasında Kelebek sessizliğinde Azraile yakalanan insanlık.

Aynı sorun, aynı şey, aynı hikâye farklı biçimlerde, farklı yazarlar tarafından masallaşan  insanlık.

Bu düşünceler içinde bahçedeki söğüt dalı altındayım.

Rengarenk bir kelebek beliriyor. Bahçede zikzaklar çiziyor...

Konacak gibi yapıp, konmadan uçan kelebekler misali;

Konup ebedî konuk olacağını zanneden insanlık..