Cerit (Cerid) veya Beydili, (Beğdili) Aşireti XVII. yüzyıldan itibaren Ceyhan ırmağı kıyısına, Kadirli-Osmaniye ovasına yerleşmişlerdi. Binboğa Dağları da yaylakları olmuştu. XVIII. Yüzyılın son yıllarında Suriye’deki Halep’in kasabası Rakka’ya sürgün kararına isyanla cevap veriyorlar. Gürcü Yusuf Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetlerine yeniliyorlar. Rakka’da 6 yıl kalıyorlar, dayanamıyorlar çöle, kaçıyorlar Anadolu’ya. Tekrar Rakka… Cerit oymağı sürgün yıllarını tamamlıyor, Rakka çöllerinden Çukurova’ya ve oradan da Toroslara doğru hareket ediyor. Rakka dönüşünde aşiretin bir kısmı İran’a giderken kalanlara da Kaman ve Keskin arasındaki düzlük yerleşim yeri olarak gösteriliyor.
Budala’m der ne olacak hâlimiz
Ara yerde telef oldu elimiz
Bundan sonra Rakka’dır yolumuz
Rakka’ya sürgün oldu Beğdili
Anadolu’ya yolculukları sırasında Antakya Reyhanlı Türkmen beylerinden Mürseloğlu, Ceritlerden yol geçit parası (piliçka) istiyor. Mürseloğlu’nu yenilgiye uğratıyor Ceritler ama çıkan kavgada beyleri Silsüpüroğlu Fettah yaralanıyor. Fettah Bey, yolda ölüyor.
Cerid Rakka’dan sökün edince
Açılsın Urum’a yolu Cerid’in
Silsüpüroğlu Fettah Beyim ölünce
Kırıldı kanadı kolu Cerid’in
Bu olay 1790’larda yaşanıyor. Aşiret, Keskin’e yakın Hamit Köyünün olduğu yere ve Sarıcaların bölgesine komşu, “Gedemen” denilen tepenin yamacına yerleşiyor. Bu yolculuk sırasında Dadaloğlu daha çocuktur. İşte Kırşehir-Keskin Mebusu, tam adıyla Mehmet Rıza Silsüpür bu Fettah Beyin torunlarından biridir...
İttihat ve Terakki üyesiydi. Son Osmanlı Mebusan Meclisinde Kırşehir Milletvekiliydi. 16 Mart 1920’de Ankara'ya gelerek milli mücadeleyi destekledi. Kuvayı Milliye Teşkilatı Keskin yöresi kurucusu ve kırmızı-yeşil şeritli İstiklâl Madalyası sahibidir. Şevket Süreyya Aydemir’in de anılarında bahsettiği gibi iri yarı, heybetli gözünü daldan-budaktan, esirgemeyen iyi huylu birisiydi. Tabancası hep belindeydi. Ankara’ya gelirken grubun güvenliğini sağlamıştı. Ankara valisini dağa kaldırıyor. Atatürk’ün Kırşehir’den Ankara’ya gelene kadar milisleriyle güvenliği sağlıyor, Çankaya köşküne yerleşmesinden sonra 600 kişilik süvari alayıyla Yunanlılarla savaşmak üzere gidiyor batı cephesine. Yozgat isyanını bastırmak için 500 atlı ile Çerkez Ethem’e yardıma giderken Hamit’e 4 km kadar uzaklıktaki Mani Öz Çayını geçtiklerinde; Çapanoğlu’nun bozgun haberini aldığını bu nedenle geri döndüğü söylenirdi bizim köyde…
Kuvayı Milliye teşkilatını oluşturan birinci dönemde Kırşehir Milletvekili olarak seçiliyor. Türkiye Büyük Millet meclisinde Atatürk’ün Cumhurbaşkanı seçilmesini önlemek isteyen Hilafet yanlısı grubun; “Cumhurbaşkanı olacakların Türkiye sınırları içinde doğmuş olmaları gerekir” şeklindeki söylemlerini destekliyor. Sonraki seçimde milletvekili seçilemiyor, Hamit Köyü yakınındaki Çiftliğine çekiliyor…
Keskinli Rıza Bey hakkında, 13 Mayıs 1925’de girdiği Ulucanlar Tevkifhanesinde 8 aylık tutukluluğun ardından İstiklal Mahkemesi tarafından; “Kırşehir Mebusu Keskinli Mehmet Rıza Bey’in Keskin ve köylerine mültezimlik yaptığı sıralarda devletin kanunlarına uymadığı, Yozgat ve Konya ayaklanmalarını desteklediği, Şeyh Said ile iş birliği yaptığı gerekçesiyle” 10 Ocak 1926’da verilen idam kararı veriliyor. Halk idamın geçek nedenini Atatürk karşıtı olmasına bağlıyor. Şark İstiklal Mahkemelerinin kararları kesindi. Bu mahkemelerde “Delile ihtiyaç hissetmeden vicdanen karar verebilmeleri” ve “Kararların sorgulanamadan derhal uygulanabilmesi” yetkisi verilmişti. Şark İstiklal Mahkemeleri’nde temyiz hakkı da yoktu, avukat bulundurma hakkı da. Mehmet Rıza (Silsüpür) 12 Ocak 1926’da Ankara Ulus meydanında asılarak idam ediliyor. Cesedi üç gün indirilmiyor darağacından. Ve bilinmeyen bir yere defnediliyor.
***
Çalışmalarını yakından izlediğim araştırmacı gazeteciliğin, yazarlığın gereğini fazlasıyla yerine getiren Adnan Yılmaz’ın Kurtuluş Savaşı yıllarında Kırşehir’i anlatan eserini (“İstiklâl” ve “İhtilâl”in Bozkır Serüveni) daha basılmadan okudum. Huyum gereği yanlışlık veya eksiklik aradım ki; basıma girmeden uyarayım istedim, bulamadım. Büyük bir eksikliğe parmak basmış Adnan Bey. Bir boşluğu dolduracak bir eser çıkarmış ortaya. Resmi tarihin dışında yazılmış eser maalesef çok yetersiz. Adnan Beyin de belirttiği gibi araştırmacıların önünü açacak verilere, özellikle de yerel tarih araştırmalarına ulaşım kolaylığı hala sağlanabilmiş değil. Çok az sayıdaki yazılı kaynakların yanına anlatılan anılar yazıya geçirilememiş.
Eserde Keskinli Mehmet Rıza Beyin asılması olayını babamdan dinlediğim kadarıyla Adnan Beye yazdıklarıma da yer vermiş. Özetle yazdıklarım tam olarak şöyle: Kaman’daki dershanemizde okuyan Hamitli Silsüpür soyadını taşıyan bir öğrenciye Rıza Beyi sordum, “babamın dedesi olur” dedi. Rıza Beyi ve mensup olduğu Cerit aşiretini araştırdım. Bu arada Hamitli Rıza Beyin adını duyup duymadığını sordum babama. Anlattı Babam:
“Rıza Bey asıldığında daha çocuktum ama babası Halil Beyi yakından tanıdım. Halil Bey çok sevilen, olgun birisiydi” diye başladı babam. “Bir defa Keskin pazarında görüştüğümüzde sordum oğlunun asılma nedenini. Bu konunun açılmasını istemezdi ama kırmadı beni. Bir kahveye oturduk, anlattı Halil Bey: Bir akşamüstü düzgün kıyafetli bir Tanrı misafiri geldi çiftliğe. Rıza Beyle odada yemeklerini yediler, kahvelerini içtiler, konuşmaya başladılar. Şüphelendim adamdan, kapıdan dinlemeye başladım. Konuyu cumhurbaşkanlığı seçimine getirdi misafir. ‘Selanik doğumlu birisinin Cumhurbaşkanı olmasına ne diyorsun?’ diye sordu bizimkine. Tuzak soru olduğunu anlayamayan Rıza, ‘Meclis açıldığında; yakasından tutup kürsüden aşağı atacağım onu’ dedi. ‘İyi ama gücün var mı?’ diye deşti. ‘Bir haber salayım, iki günde on bin atlı toplarım…’ Gerisini dinlemedim, ayrıldım kapı önünden. Adamın iyi niyetli olmadığını anladım. Sabahleyin uğurladık misafiri. Rıza’ya ‘Oğlum tanımadığın birisine ileri-geri konuşmanı doğru bulmuyorum’ dememe ‘Baba benim korkum yok hiç kimseden’ diye kestirip attı. Ertesi günkü gazeteyi “Eski Kırşehir Milletvekili Keskinli Mehmet Rıza Beyin isyancı Şeyh Said ile ilişkisinin olduğu…” diye başlayan haber üste gelecek şekilde katlayarak masasına bıraktım. Rıza, haberi okuyunca beti-benzi geçti. ‘Baba ben kaçar kurtulurum ama sizlere çok şey yaparlar. Bu yüzden kaçmayacağım. Bir can için de kimseden af dilemeyeceğim’ karşılığını verdi. Sonraki sabah uyandığımızda çiftlik kuşatılmıştı bir askeri birlik tarafından. Rıza’yı teslim alarak gitti komutan. Oğlumu savunmayacağım Âdem ama Şeyh Said isyanını desteklediği suçlamasını kabullenemiyorum.