Düşünen bir insanın en önemli yükümlülüğü, işini en kusursuzca yapması ve üstesinden gelmesidir.
Dünya üzerindeki tüm canlılar, yaradılış gereği, işlerinin tamamından yani sorumluluğu nispetinde, hükümlü ve yükümlü olduğunun farkında olmasıdır.
Günümüzde körleşen zihin ve yalanların çoğaldığı, gerçeklere karşı çıkma ve kör olma hallerinin bir davranışa dönüştüğü ,iyi olanı nankörce yaşama tercih edildiği bir zaman diliminde yaşıyoruz.
Bu kadar yalan bir Dünya'da.
Fakatı ve aması olmadan kabul edilmesi gereken nokta ise;
Huzurlu olmak.
Bir kitabı okumak gibi...
Bir kelebeği, arı yada karıncayı izlemek gibi.
Hissettiklerini, hissettirmesi, güzelliğin içerisinde olma hâli.
Bu durum günümüzde kimi ne kadar ilgilendiriyor?
Bir soru daha ekleyim.
"Eğer yeniden dünyaya gelseydim" ilenmelerde bulunduğumuz bu günlerde, içimizdeki gel-gitler ne kadar teselli buluyor?
Bilemiyorum.
Cevabını bilmesemde, hayal ile hemhal olduğumda;
Misal bir Şahin olarak...
Leylekler gibi...
Olmak isterdim.
Onlardan, kimse nefret etmez, onları kimse kıskanmaz ya da istemez ya da kimsenin onlara ihtiyacı yoktur. Hiçbir zaman canı sıkkın ya da tehlikede değildirler.
Böylesi bir canlı türü olarak yaşamayı kim istemez!?
Lakin Dünyayı körleştirenler , sırtlanlar, çakallar eşliğinde, Dünya hegemonlarının gitgide daha pervasızca alçaklaşıyor olmaları ,bu güzellikleri görmemize engel oluyorlar.
Aslında azıcık irfan sahibi kimseler, doğrunun eksik anlatımlarından geçerek, doğruyu daha derin bir biçimde kavranmadığını iyi biliyorlar. Tıpkı, yedi bağın gülü, olunamayacağı gibi..
Düşünce de her zeminde başka başka kalıplara bürünmez. Her düşünce sahibinden bir iz taşır.
Düşünce düşünürün adresidir. Başka adreste aranmaz.
Düşünmek belli bir davranış biçimi gerektirir. Belli kuralları, sağlam ilkelere dayanır. Ancak bu yolla verimli, yaratıcı olur düşünmek.
Anlamıyor musun?
"Gelişigüzel düşünmek" yoktur.
Zira sindiremeyen mide, içindekileri kusar.