“Eğitimdir ki; bir milleti ya hür, bağımsız şanlı yüce bir toplum halinde yaşatır, ya da esaret ve sefalete terk eder.” demiş ulu önder yüce Atatürk. Bu sözleri ile eğitimin ne kadar önemli olduğunu ve bir milletin kaderinde ne kadar etkili olduğunu ta o günlerde vurgulamıştır. Bence de insan yaşamında ve insanın insan gibi yetiştirilmesinde tartışılmayacak tek konu eğitimdir. Bu hafta bağımsızlığımızın ilk adımlarından olan TBMM sinin açılışının 105. Yılını kutluyoruz. Ülke baştan sona işgal altında ve savaş durumundayken meclis açılması demokrasi ve Cumhuriyete inanmışlığın, anlatılması güç bir örneğidir. Ulu önderimiz Samsun’a çıkışının ardından, Anadolu’da yaptığı Sivas ve Erzurum kongrelerinden sonra, Ankara’ya gelmişti. Kurtuluş savaşı ise tüm hızıyla devam ediyordu. Bu ortamda bir meclis açma düşünce ve uygulaması gerçekten ancak Atatürk’ün yapacağı bir olaydı.
Benim konum meclisin açılış süreci değil, sonuçlarıdır. Zaten tarih bu konuyu derinlemesine anlatır. Bu hafta 23 Nisan haftasıdır. Bu yıl 105 yıl önce açılan TBMM sinin varlığı tartışılır duruma gelmiştir. O savaş yıllarında bile, hayati kararlar o meclis kararı ile uygulanıyordu. Daha açıkçası ülkeyi o meclis yönetiyordu. Cumhuriyetin de temel ilkesi zaten buydu. Bugün içinde bulunduğumuz noktayı sanırım herkes gözleri kör olsa bile görebilmektedir.
Atatürk engin ve ileriyi gören düşünceleri ile Cumhuriyeti Türk gençliğine emanet ederken, meclisin açılış günü olan 23 Nisanı da Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanması için çocuklara armağan etmiştir. Burada biraz duralım. Şahsım olarak ben, bu bayramlarda, mesleğim ve branşım gereği yıllarca en ön noktada bulunmuş biriyim. Çalıştığım okulu bayramlara hazırladım. Törenleri yönettim. Bu bayramın coşkusunu içime sindire sindire yıllarca yaşadım.
Çeşitli kıyafetlerle rondlar oynayan, folklör gösterisi yapan, şiirler okuyan, bando ekibi olarak en önde yürüyen ve daha nice gösteriler yapan 7-11 yaş grubu yavrularımızın saf, tertemiz duygularla mutluluklarına hep şahit oldum. O mutluluğu onlarla beraber yaşadım. Hala bu bayram günlerinde bir okul duvarının dışında gözlerim o coşkuları arar durur.
Bugün 2025 yılı 23 Nisan sabahı yine bir heyecanla Anıtkabir’e gitmek için evden çıktım. Eve yakın çevremde iki tane ilkokul vardı. Birinin bahçesinin önünde durdum, içim acıyarak seyrettim. Belki iki bin civarında öğrencisi olan okulda kırk kişilik bir grup vardı. Onlar da kısa tören ve bir şiir okuduktan sonra dağıldılar. Gözümün önüne Kırşehir stadyumundaki yaptığımız törenler geldi de, biz de nereden nereye geldik dedim. Yürüdüm, doğru Anıtkabir’e….
Genelde ciddi bir neden olmadıkça, özel günlerde Anıtkabir’e giderim. Tek düşüncem, milletin ve gençliğin Ata’ya, Cumhuriyete sahip çıktığını görmek, o heyecanı yaşamaktır. Son yıllarda bu heyecan ve coşkunun arttığını görmekteyim ve de çok mutlu olmaktayım. 2025 yılı 23 Nisan gününün Anıtkabir’i yine tarihi günlerinden birini yaşıyordu. Gençlik sel olmuş akmış, Atasına ve Cumhuriyete sahip çıktığını haykırır gibiydi.
Gelelim eğitime: Eğitim bilimciler, eğitimi “insanı insan yapma sanatıdır.” diye tanımlarlar. Bu çok uzun bir süreci gerektirir. Temellerinin çok sağlam olması vazgeçilmez bir durumdur. Kısaca temelsiz bina yapılmaz. Bu konular çok genişçe anlatılabilir. Ben kısaca 2025 yılı 23 Nisanında çocuklarımız, geleceğimiz, en değerli varlıklarımızın eğitim konusuna iki tümce ile girmek istiyorum.
Matematik dersinin, seçmeli ders olarak düşünüldüğü, uluslararası kabul edilmiş sistem ve uygulamalardan vazgeçildiği, bundan elli öncesine göre müfredatın içinin boşaltıldığı, üniversitelerde bomboş yetişen öğretmenlerin olduğu, özel okulların ön plana çıkarıldığı ve onlarında önceliği paraya verdiği bir sistemden ne beklenir bilemiyorum. Hepimizin ve ülkemizin geleceği yavrularımızın ellerindedir. Her gün bir yanı değiştirilen sistemden dolayı heder olan çocuklarımıza sahip çıkalım. Çok geç olmadan. Bu çocuklar bizim, bu ülke bizim. Başka gidecek yerimiz yok.