Aşkı kâse kâse içtim,

Ne içmeden vaz geçtim;

 Ne de kandım.

                                                                                                                                                                                                                                                                              Âşık Paşa

                Âşık Paşa, aşkla doygunluğa ulaşmış, hakikat aşığı bir kahramandır. O, bir tohum gibi ruhuna saçılan aşkın, bir humma gibi her yanını sardığını hisseder, Hakk’a visal arzusuyla yanar-tutuşur.

Âşık Paşa’nın özündeki her kıpırdanış ilahi sırları açar. O, aşkla bakar, aşkla duyar, aşkla hisseder, aşkla yaşar, varlığın gayesini daha da iyi anlar.  O, gezip dolaştığı her yerde, her anın da Yüceler Yücesi Hazreti Rahman’a gönlünü bağlamış, O’nu bilmiş, O’nu duymuş, O’nu hissetmiş, O’nunla oturup kalkmış, O’na âşık olmuş bir kutup yıldızıdır.

             Âşık Paşa’nın “Garib-nâme” isimli eserinin, (Prof. Dr. Kemal Yavuz’un günümüz Türkçesine çevirdiği), II/ı, 179- 181’nci sayfalarından aşkla ilgili sözlerini kendi dilinden dinleyelim:

                 

                 “…Her varlık aşkla ayakta durur; yok olduklarında da aşk onların devamını sağlar. Feleği baş aşağıda tutan, Ay ile Güneşi hiç durmadan döndüren aşk değil midir?

             Yeli gece gündüz estiren, suları akıtıp denizleri dolduran da aşktır. Dünyayı bir kararda tutan, yerden türlü nimetler bitiren de aşktır.

             Akla bilgi öğreten de aşktır; hatta işlerini unutturup iş öğreten de. Baş içine gelip oturan aşk olduğu gibi, kutluluk verip başladığı işi bitiren de aşktır.

            Can içinde can olan, ardı arkası kesilmeden inciler saçıp, maden ocağı olan da aşktır. Gönüllerin hazinesi aşk olduğu gibi; onu isteyip gönülleri yakıp hasta eden de aşktır.

              Nefse kulluk öğreten de aşktır; zaten beden sevdiğine kul köle kesilmemiş midir?

             Yürekleri coşturan, malı mülkü saçıp kendini feda eden de aşktır. Tacı tahtı terk edip vaz geçen aşk olduğu gibi; Allah’la anlaşma yapan da aşktır.

             Bütün varlıklar aşkın kölesidir, o padişahtır, çünkü Allah bu âlemde aşkın emirlerini yürütmektedir. İşte aşk, Âşıkın canına verilmiş bir nimettir; böyle olduğu için o, aşkın mumunda pervane kesilmiştir.

            Aşka yanıp büsbütün nur olmak için, onun etrafında gece gündüz dönmektir. Aşk da âşık da sevgilinin yolunda harcanacak; sonunda, sen ben kavgası gidip sevgili kılacaktır.

             İnsanı hâlden hâle döndürüp temizleyen ve kibir evinden uzak kılan aşktır. Vücut da canları kaynatan, vecde getiren ve çeşitli hallere koyup insanları kararsız eyleyen aşktır.

             Halkı kibirden uzaklaştıran, alçak gönüllü eyleyen ve aralarını dostluk ve sevgi ile bağlayan da aşktır. Aşk, bütün hastalıklardan arı ve temiz olduğu için kime, hangi insana gelirse gelsin, sonunda onu tertemiz eyler.

             Zaten toprak içinden cevheri ayırıp seçen de ateş değil midir?

             Aşk insanı hep hayatta tutar, hatta aşka düşenler sonsuza kadar yaşarlar. Âşıklık ve kendinden geçme ona meşguliyet olarak yettiği gibi, zihninde başka bir düşünce asla yer almaz.

             O maldan mülkten arınmış, sevgili yolunda canını ve vücudunu feda etmiştir. Âşıkın eline geçen kazancı aşktan başka bir şey olmayıp, sevgili için baştan ayağa sırılsıklam kesilmeli.

             Aşka düşenin hallerini işitsen bile âşık olmadıktan sonra, bunların durumunu anlaman mümkün değildir. O da âşıkın derbeder, kimsesiz olması ve gönlümden geçenleri başkasına söylememesidir.

             Sırdaşı yalnızca kendisidir ve kendinden başkasına güvenmez. Onun halini oğlu kızı bilmediği gibi, kimseye durumlarından da bahsedemez.

             Yalnız düştüğü hâlin içinde yanıp yakılır ve derdini dile getirip söyleyemez. Âşıkın halini bilen, onun uzun gecelerde ağlayıp sızladığını haberi olan, yalnız aşka tutulanlardır.

             Bir kimse aşk şerbetini içmemişse onun tadını ve lezzetini bilebilir mi?… Allah aşkı ve peygamber teri sen de olduğu için, sen çiçekler içinde önder ve baş tacısın…

            Gerçekte âşıkı hâlden hâle koyan, sevgilisinin aşkından başka bir şey değildir; bunu böylece biliniz. Âşık ve sevgili arasındaki bu naz, Hakk’ın hikmetidir ve bu gizli bir sırdır.

             Aşka yoldaş olanlar hiçbir zaman ölmez; kim aşk ile arkadaşlık etmemişse onu ölü biliniz. Bu aşk öncelerden sonsuza kadar kalıcıdır, çünkü bu mülke aşkı Allah kendi kudreti ile saçmıştır.

             O, kendi aksini aşka eşit tuttu ve bunları birbirine uygun hâle getirdi. Ayrıca aşkı aksine ısmarladı, şimdi aşkın ve aksin ne olduğunu anla.

             Eğer onun aksi dünyayı doldurmasa veya onun sevmek için aşk verilmese; bu cihan hiç yaratılır mıydı; hiç hile ile, tuzak ile sarmaş dolaş şekilde doldurulur muydu? İşte bu dünyayı aşk için gezinti yeri yaptı; sevdiklerine aşk verdi ve onların aklını aldı.

            Âşık şimdi, kendine gel ve gözüne görünen bu ibretlere bak. Herkesten önce bundan, sen ders al ve bu hikmetleri canına yoldaş eyle.

            Can içinden toplayarak dile verip söyle de, eş dost ve sevgililer canla başla dinlesinler. Bu sözler sonsuza kadar cana işlesin de; bizlere her an Hak’tan meded ulaşsın.

            Ey Allah’ım! Bu hâlleri bize kısmet et ve yardımını her an yol gösterici eyle. ”

 

                Âşık Paşa’nın kalbi bir melek kalbi gibi saf ve duru, Allah ve Resulullah sevgisiyle dopdoluydu. O, “Bu âlemi ilim, ibret ve hikmetin yazıldığı büyük bir kitap gibi gördüm.” diyerek Kudreti Sonsuz Gücün büyüklüğüne âşık olmasının ipuçlarını verir. O, Ezel ve ebed Sultan’ına kalbi alakası sürekli artarak devam ediyordu. Ufku, inancı, hal ve hareketleriyle tam bir ruh ve mana kahramanıydı.  Sohbet, ibadet,  zikirlerle, aşkın kanatlarını kuvvetlendirerek, aşk kanatlarıyla uçup doğrudan doğruya Hakk’a vasıl olan kutlulardandı.