Şiar Yalçın'ın ölümünü, Yeniçağ gazetesinde Altemur Kılıç'ın köşesinden öğrendim, Şiar Yalçının 'seksen yıllık dostu" olduğunu belirten yazar özetle şunları kaydetmişti:
"...Meğer arkasında, fazlasıyla hak ettiği gibi "Güzel Türkçe" tutkusundan, "Briç Ustalığı"na kadar, ne kadar çok hayran bırakmış.. Çok mütevazi idi. Kendini reklam etmeyi kesinlikle sevmezdi...Şimdi, elim telefona uzanıp, O'nu arayıp, sağlığını sormaya veya "ansiklopedik" kafasından bilgi almaya gidiyor.
Babası Cavit Bey, İzmir suikastından sonra idama mahkûm edilmişti. Aslında 52 yaşındaydı. Şiar, idam hükmünü veren babamı (Ali Kılıç) affetmedi. Ama Atatürkçü idi ve göğsünde hep Atatürk rozeti taşırdı. Tavsiye ederim birkaç gün önce Cumhuriyet gazetesinde çıkan bu konudaki yazısını okuyun! Şiar ve ben bu idam konusunu hiç konuşmazdık. İkimiz de biliyorduk ki bu olay bir siyasi tasfiye hareketi idi. Her devrimin kaderinde böyle "tasfiyeler" vardır. Babama bu olayı sorduğumda bana "Cavit bey değerli adamdı. Ama suikast komplosundan haberdardı. Toplantılar O'nun evinde yapılmıştı" demişti! (30.10.2010)
Şiar Yalçın'la dostluğumu hatırladım. 1968-1969'da Erzincan Lisesi'nde hocalık yapıyordum. Bir yandan da İstanbul-İzmir gazetelerinde, Ankara Yenigün ve Barış gazetesinde yazılar yayımlıyordum. Ülkemizde müthiş bir kültürel zenginleşme başlamıştı. Gençlik hareketleri yayılıyordu. Derken Erzincan'a iki sürgün geldi. Behzat Ay ve Şiar Yalçın. Behzat'ın "Köyden İndim Şehire", "Dor Ali" adlı romanlarıyla "Gündoğusu" adlı gezi notları yayımlanmıştı. Ant dergisinde yazıyordu. "Sis içinde" romanı daha sonraları yayımlandı.
Şiar Yalçın Finike ve Koyulhisar savcılıklarından sonra Kemah'a atanmıştı. Çetin Altan'ın zirve yaptığı yıllardı. Akşam gazetesinde sosyal içerikli yazıları çıkıyordu Şiar Yalçın'ın. Bu keskin yazıları iştiyakla okuyorduk. Edebiyat-siyaset ve fikir dünyamız örtüşü-yordu. Zaman zaman Erzincan İstasyonu civarındaki "Sarmaşıklı Meyhane" de buluşuyorduk. Şiar Yalçın hafta sonları Erzincan'a geliyordu. İzzet Melih Devrim'in kızı Remide Devrim'le birlikteydi. Kimi zaman da Erzincanlı arkadaşlarımızın davetiyle köylere gidiyorduk. Piknikler, kır gezileri hoşumuza gidiyordu. Şiar Yalçın'la at üstünde Fırat nehrini geçtiğimizi unutamam. O resimlere bakar ve hüzünlenirim. Boğulma tehlikesi atlatmıştık. "Babamı astırmasına rağmen köküne kadar Atatürkçüyüm!" derdi.
O yıllar yayıma başlayan bin temel eser serisinden David Spitzin Antidemokratik Düşünce Şekilleri adlı eserinin çevirisi çıkmıştı. Eser oylumlu beş yüz sayfalık muazzam bir kitaptı. Fransızca, Almanca ve İngilizce'yi adamakıllı biliyordu. Sanırım 50 civarında çeviri eseri vardır. Türk edebiyatına, Divan edebiyatına vakıftı. Divan edebiyatının beyitlerinden ve "mısraı berceste" lerinden örnekleri hakkını vererek okurdu. Yahya Kemal'i, Nâmık Kemali, Ziya Paşa'yı, Şinasi'yi... hayranlıkla okurdu. "Ben sipsivri bir hukukçu değilim" derdi. Mehmet Akif'in dörtlükleri, dizeleri O'nun ritmik okuyuşu ile bambaşka güzeldi.
Yukarıda sözünü ettiğim çevirisini "devrimci ve inançlı dostum" hitabıyla bana imzalamıştı. Kitabın girişinde Rousseau’nun okkalı bir sözü vardı: "Bana, siyaset üzerine yazdığıma göre, bir hükümdar veya kanun koyucusu musun, diye soracaklardır. Cevabım şudur: Hiçbiri değilim, işte onun için yazıyorum. Hükümdar veya kanun koyucusu olsaydım, yapılması gerekenleri söylemekle vakit kaybetmezdim; onu yapar veya susardım." Şiar Yalçın, edebiyat ve siyaset bilimi ile yoğrulmuş bir hukukçuydu. Akşam gazetesindeki yazılarından dolayı görevine son verildi. TRT'de çevirmen olarak çalıştı.
Burada iş bulunca Kemah'tan Ankara'ya eşyasını getiren kamyonun şoför mahallinde, Ankara'ya birlikte geldik. Yolda şoföre ve bana hep edebiyattan, siyasetten bahsetti. Korkunç bir bellek gücüne, hafızaya, zekâya sahipti. Cahit Sıtkıdan, Orhan Veliden, Nâzımdan şiirler okudu.
Eşyalarını Küçükesat-Kennedi Caddesi'ndeki bir apartmanın son katına yerleştirdik. Eşyaları daha çok kolilere doldurulmuş kitaplardan ibaretti. Sanırım bu evde uzun yıllar yaşadı. Kira eviydi. Akşama dek birlikte kaldık bu evde. Sonra ayrılıp Dil-Tarih'teki gece derslerime gittim.
Yıllar geçti Ankara’da karşılaştık. Kırşehir'de avukatlık yaptığımı söyleyince bana "Kırşehir çok önemli bir kültür şehridir. Büyük dil ustası Aşıkpaşa, mutasavvıf Ahmet-i Gülşehri, Hacıbektaş, Ahievran ordadır. Ahilik kurumu çok önemlidir. İlk sendikal harekettir. Madem oradasın, bunu araştır" diye tembihledi. "Sosyal güvenlik öncüsü Ahievran Veli ve Ahilik" adlı 400 sayfalık çalışmam bu tembihinin ürünüdür.
Şiar Yalçın: edebiyat, tarih, felsefe, siyaset ve hukuk bilimini yoğurmuş bir şahsiyetti. Bilge bir kimlikti. Böylesi şahsiyetlerin yerini doldurmak çok zordur. Ne yazık ki çağdaşı siyaset öncüleri tarafından değerlendirilemedi. Ondan, Türk Milleti, dana çok istifade edebilirdi.
Ekim-2010