Partizan bir yönetim ülkenin en büyük yıkıcı gücüdür. İnsanı değerleri yapıcı yaratıcı unsurları yok eder. Liyakatsizlik cehalet ön plana çıkar. Kamu düzeninde iş ve meslek alanında bilim, bilgi, ilim, irfan, hukuk kaybolur. Partizan bir yönetim insanın moral değerlerini alt üst eder, yok eder. Atılım gücünü tahrip eder. Temel hak ve hürriyetlerini zayıflatır. Bunların kullanılmasını engeller. Cehaleti öne çıkarır. Zayıfı güçlü, bilim zenginliğini zayıf yapar. Ahlak ve yetenek kamu düzeninden kovulur. Din ve devletin etkin gücünü kirletir. Ne diyordu Kuran: “İşi ehline veriniz.”

Son yıllarda üniversite sınavlarını kazandırma sektörü ön plana çıktı. Bir yandan sınavı kazanmak için çabalayan binlerce liralık kitap alan okuyan uğraşan kurslara giden kurs alan ders alan öğrenciler, diğer yandan da partizanlık ve rüşvetle soruları ele geçiren gözü açıklar, parti çanak yalayıcılar hak nerde, hukuk nerde.

Bir yanda KPSS sınavlarında 98 puan alan çalışkan, dürüst atak öğrenciler, diğer yandan da sözlü sınavda parti başkanlarını, parti liderinin torunlarının adını sayıp o yolla sınavı kazananlar. Tarikat bezini sorularla ön plana çıkanlar anası, babası, dayısı, emmisi, halası ablası kuzeni… Parti üst düzeyi yöneticisi olanların gasp ettiği sonuçlar…

Kamunun her dalında katiplikten,hakimlikten, savcılıktan, öğretmenlikten, müsteşarlıktan, büyükelçilikten, konsolosluktan, valilik, kaymakamlıktan tutunda generalliğe ulaşıncaya kadar hep partizanlık geçerli. Bu millete yazıktır günahtır diyen yok.

Darbe girişime kadar 40 yılda FETÖ örgütü hep bu gayrimeşru, gayriahlaki, gayrihukuki yollarla devleti içten dıştan yüzeyden derinlikten kuşattılar ve darbe yapacak buna kalkışacak ortamı yakaladılar.

Atatürk Türkiye’sini perişan ettiler. Perişanlığı da Atatürk Türkiye’sini yıkmaya kalkıştılar. Ama başaramayacaklar. Çünkü Atatürk Türkiye’nin yerine koyacakları güçlü bir örnek yoktur. Bütün dünya liderleri güçlü devlet adamları, güçlü yazarlar şairler Atatürk Türkiye’sinin yüceliğini takdir etmektedirler. Daha tuvalet kullanmasını bilmeyen, yemek yemeyi bile ilkel biçimde sürdüren Arapları, Afganları,IŞİD, DEAŞ, Hizbullah,El Kaide gibi insan boğazlayan düzenli örgütleri kimler neden ve nasıl örnek alırlar anlamakta insan güçlük çekiyor.

Kanlı yönetimleri, insanı boğazlayan tarikatları,İslâm dinini de kökten ve kökenden reddeder. Partizanlık senelerce bunlara taviz verdi, alkışladı. Partizanlık ülkeyi kasıp kavurdu, insanlardaki öğrenme eğitim arzusunu ortandan kaldırdı.

Cehaleti ve zır cahilliği ön plana çıkardı. Çok partili siyasal hayata geçirdikten sonra her zaman adam kayırma,ihtimas, torpil…  Geçerli oldu ama son 24 yılda bu olumsuzluklar ayyuka çıktı. Anayasa’nın yerine partizanlık geçti. Partizanlıktan dolayı Anayasa Mahkemesi kararlarını da uygulamadılar.

Partizanlık engel oldu. Çünkü partizan karar alt düzeyde olsa da üst düzeye çıktı. Üst düzey karar da alt düzeye indirildi. 1954’te DP iktidarının uyguladığı partizanlık yüzyıl sonrada olumsuzlukları göstermektedir. İl iken ilçe yapılan Kırşehir halkının torunları gelecek yıllarda da bu partizanlığın zararlarını göreceklerdir.

“Kırşehir halkı niye bana benim partime oy vermedi de 5 milletvekilinin tümünü muhalefet aldı?” diye hareket eden siyasi güç, ili ilçe yaptı. Yani halkı cezalandırdı. Bu ceza hem siyasi, hem iktisadi hem de kamusaldır. 5 milletvekili 2’ye indi. Şimdilerde 300 bin nüfusa uluşacak olan bu il ancak 2 milletvekili çıkaracak nüfusta kaldı.

Göç vere vere gelişmemiş kaldı. İlçelerinin 5’ini kaybetti. Yassıada Mahkemelerinde mahkeme başkanının dönemin Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’a yönettiği soru ve onun cevabı da Kırşehir’i kurtaramadı.

“Neden Kırşehir’î ilçe yaptınız? Buranın halkına yazık değil mi?”

-“Sormayın başkanım o fahiş bir hataydı!”

Bu kabil örnekleri son 24 yıllık siyasal iktidar döneminde sık sık görmekteyiz. Gittikçe çoğalıyor, siyasetten cezalandırma alıp başını gitti. Yönetimin başı alenen söylüyor. “Oy vermeyene hizmet yok.”

Partizanlık milletin birliğini, dirliğini bozar, kaybeder. Yönetime güven kalmaz, halkta bıkkınlık, bezginlik, karamsarlık yaratır. İlimde, irfanda yükselme arzusunu yok eder. İnsanlarda bu saik kalmaz. Ne diyordu Hazreti Peygamber, “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” bilmeyen ön plana çıkarılırsa insanlarda fazilet kalmaz. Faziletsiz bir toplum düzeni acınacak bir kamu düzenidir. Bana göre âlimin ilimdense cahilin feraseti daha üstündür” diyen bir zihniyetten başka ne beklenir.

Üniversite rektörlüğüne atanan bir kişinin atanmasında da partizanlık esas alınırsa o ülkede ilim irfan hak adalet bitmiştir. Doktora tezi olmayanları rektör yaptılar.

En büyük üniversiteleri ve tarihi liselerin geleneklerini partizanlıkla yıkmaya çalıştılar. Milliyetçi kardeşlerimizde bunları seyrettiler.

Partizanlık düzenini kuranlara hatırlatırım.

“Bana bir harf öğreten kulu, kölesi olurum” (Hz. Ali)

“İlmimi arttırmayan güne lanet olsun” (Hz. Muhammed)

“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir, ilmin ve fenin dışında mürşit aramak gaflettir, dalalettir, cehalettir!” (Atatürk)

Ey partizanlar!

Size verilecek cezaları TCK birkaç maddesiyle tespit etmiş ama davayı kim açacak cezayı kim verecek?

Parti başkanları, bakan, vali-kaymakam, rektör, dekan yapılır, parti genel başkanı tarafsız olması gereken tastamam tarafsızlığa gereken Cumhurbaşkanlığı’na getirilirse o ülkeyi siyasi kanser hastalığı hemde akciğerlerinden yakalamış demektir.

Yetkin ve etkin şahsiyetlerin hakkını gasp eden partizanlara bin kez yuh!..