İnsan bazen gençlik günlerini özler. Bazen doğup büyüdüğü yerleri, bazen de sevdiğini özler.

"Öyle çok özlenir ki insan bazen, özlenen bilse yokluğundan utanır."

Yaşım oldukça ilerledi. Şimdi belki eski yaşadıklarıma göre iyi yaşıyor olabilirim.

Köyümde yırtık ayakkabı ile koyun, kuzu güttüğüm günleri özledim. Tırpanla ekin biçmeyi, yorulunca yığının kenarında uyumayı özledim.

Ama gönlüm çok yoruldu. İnsanın gönlü yorulduysa, dünyanın bir önemi kalmıyor.

İçi dışından yorgun olanlara değmeyin. İçim ve gönlüm o kadar yoruldu ki kış günlerinde yorgansız yattığım günleri özlüyorum.

Acının tarifi olmaz. Onu bir yaşayan, bir de taşıyan bilir.

Çocuktum. Bacağımda iki taraflı giyilen bir şalvar, üzerinde yakasız bir gömleğim vardı. Ceket nedir bilmezdim. Lakin ne kadar mutluydum. Dert yok, keder yok!

"Hayatınızda paylaşacağınız insanları iyi seçin. Unutmayın ki; insanın ucuzuna denk gelen bedelini ağır ödüyor."

Biz o bedeli fazlası ile ödedik. Sevecek kimsemiz yoktu onun için yalnızlığı seçtik.

Herkesi unuturum. Ancak ben yalnız ve kimsesizken yanımda olanları asla unutmam.

İşte yanımda olan o kimseleri özledim.

"Eskiden sadece kışlar soğuktu. Şimdi ise insanlar soğuk, yürekler soğuk."

Yüreği sevgi dolu insanları özledim. Saçlarımı okşayan, bana iyi yolu gösteren kişileri özledim.

"Hadi onu bunu özlersin sorun değil de, insan kendisini özlüyorsa sıkıntı büyük."

Şimdi ki halimi değil gençliğimi özledim. Yoksulluğu kapımdan kovmak için gece gündüz demeden çalıştım. Kapıma asla alacaklı getirmedim. Belki güzel giyinemedim, sahillere gezmeye gidemedim, çocuklarımın eksiklerini tam gideremedim ama yine de çok mutluydum. İşte o mutlu olduğum günlerimi özlüyorum.

"Biz dosta selamı, yâre sevdayı iyi biliriz. Yeter ki dost yürekli, yar vefalı olsun."

Yürekli dostları özledim. Yüreğinde sevgi ve merhamet olanın; dili de, yüzü de, gülüşü de, güzel olur. Ben öyle kocaman yürekli insanları özledim.

Şimdi bilinmedik bir hüzün var içimde, bir gariplik. Dünyaya fazla geliyor gibi hissediyorum kendimi. Çaresiz kalınca insan anılarına sığınıyor. Eski günlerini hatırlıyor.

Bazen diyorum ki; hırpalandıkça etrafına güzel kokular saçan bir çiçek olsaydım. Olmuyor işte. Uyusam rüyalar, uyansam insanlar kandırıyor.

Şimdi çocuk yaşta olsam. Ekmek fırınından sıcacık kocaman bir ekmek alsam. İçerisine tahin helvası koyarak bir güzel yesem. O ekmek ve helvayı yediğim zamanlarda hiç bir derdim ve kederim yoktu. Şimdi şeker hastalığı denen illet tebelleş oldu yakama. Sıcak çölde soğuk su arayan birinden farkım yok.

Yoruldum, kırıldım, incindim. Ancak çocukluk yıllarımı asla unutmadım. Kırıldığım zamanlarda biliyorum ki yanım da kimsesizlerin kimsesi vardı.

Çocukken elde avuçta bir şey yoktu. Elbise alırken bir veya iki numara büyük alınırdı. Gelecek senede giysin diye. Nasıl sevinirdik.

Bazen rüyalarımızın gerçek olmasını, bazen de yaşadıklarımızın rüya olmasını istedik.

Çocuk yaşta başkalarının kapısında çalıştık. Gücümüz bazı işlere yetmiyordu. Çalıştıran bizi ağzı açık ayran delisi gibi görüyordu. Bön andavallı iş bilmeyen birisi gibiydik. Ancak gençlik midir nedir? Hiç söylenenleri yukarı almazdık. İşte o günleri özlüyorum.

Gelmez artık o günler. Gençlik bir kuştu uçtu gitti. Ekmeğimiz tavşan elinde oldu yakalayamadık. Ancak yine de o günleri özlüyorum.

Özlemek böyle bir şey olsa gerek!

Şimdi Cuma gecesi. Sabah uyandığınızda gönlünüzden geçen her güzel şeyin, hayalden çıkıp gerçeğe dönüşmesi tek temennimdir.

Hoş kalın...Hoşça kalın...Huzurlu ve mutlu kalın. En kalbi saygılarımla...