Belediye otobüsü kalabalık sayılır. Yolcuların çoğu üniversitede okuyan öğrenciler. Otobüse bir durak sonrasında orta yaş diyebileceğimiz yaşları hayli geçmiş bir kadın bindi. İki kız öğrencinin karşısındaki boş koltuğa oturdu. Kızlarla sohbete daldı ancak hep soru soruyordu iki kız öğrenciye. Kızlar dinlemekte ve sorulara kısa cevaplar vermekteydiler. Açıkçası ben kadının bu tutumunu biraz yadırgamıştım.

En fazla on beş dakika sürecek bu yolculukta karşıdaki insana bu kadar soru sorulur mu ya da bu kadar sohbet edilir mi diye de içimden geçmişti; kim olduğu, nereli olduğu, hangi bölümü okuduğu bu kadını niye bu kadar ilgilendiriyordu ki diye de düşündüm.

Her neyse, kadının tam karşısında oturan kız öğrenci Adıyamanlı olduğunu söyledi. Ve o kız öğrenciye bir miktar harçlık vermek istedi bu kadın. Kız almak istemedi; ihtiyacı olmadığını, ihtiyacı olan başka birisine vermesini söyledi ve ben bu sırada araya girdim; teyzenin içinden geçmiş, almazsan üzülür, istersen al, başkasına vermek istersen yine ver, dedim ve kız beni dinledi ve parayı aldı. Kadının bu durumdan memnun olduğunu fark ettim.

Kadın konuşmaya devam etti:

“Çocuklar, dedi, benim evlâdım yıllar önce üniversiteyi kazandığında en yakınımdaki akrabalarım sevinmemişti. Onların yüz ifadelerinden, gözlerinden okudum bunu. Onların benim sevincim karşısındaki kıskançlığı da aşan tutumları, onları daha iyi tanımama vesile oldu.”

Ben ise bu son konuşulanları duyduktan sonra biraz utandım kendimden. İçimden geçen o önyargıların karşısında başka birisi vardı artık.

***

Otobüse daha sonra yaşlı bir kadın bindi. Otobüs kartının süresi dolmuş. Şoför, belediyeye gidip kartı yenilemesini söyledi yaşlı kadına. Kadın karşıma oturdu. Selâm verdi bana. Nur yüzlü bir kadına benziyordu. Beş altı dakika sonra Allahaısmarladık evlâdım diyerek indi otobüsten. Hayatımızda da hep böyledir. Güzel yüzlü insanlar hemencecik kaybolur aramızdan.

***

Ertesi gün otobüse yaşlı bir adam ve otuzlu yaşlarının başında olduğunu tahmin ettiğim bir kız bindi. Adamın başında Meksika tipi bir şapka vardı.  O kadar şen şakrak bir halleri vardı ki; kız önce şoför ablasına, sonra ise otobüsteki yolcuların hepsine selâm verdi. Sonradan yani otobüsten inerlerken fark ettim; kızın gözleri görmüyordu. Ve baba-kız el ele tutuşarak otobüsten inerken yine herkese “Hoşçakalın” dediler.

***

Otobüsün en önündeki koltukta iki yolcu var; biri kadın, biri erkek. Cezaevinin olduğu durakta ineceklerini duydum. Anlaşılan bugün cezaevinde açık görüş var. Belki çocuklarını, belki de kardeşlerini ziyaret edecekler.

***

Otobüste hiç kavga olmuyor mu? Olmaz olur mu! Ama ben kavgaları anlatmayacağım. Hayatın koşuşturmacasında yeterince kavga gürültü var zaten. Güler yüzlü yolcuların etrafa neşe saçan hallerini anlatmak varken neden kavgaları, ağız dalaşlarını yazayım!

Otobüs son durağa geldi ve gün de bitti. O yolcular, yoksa İlhan İrem’in şarkısındaki yolcular mıydı? Bunu İlhan İrem’in “Gemiler Döner Geriye” şarkısını dinledikten sonra siz karar verin.

***

Saklı Kalan şiirler köşemizin bu haftaki ilk misafiri Ömer Ovacık. Şiirimiz çok eskilerden değil, günümüzden:

İSTASYON

Binen misin,

Bekleyen mi?

Hangi yolcunun bagajısın?

Gelen misin,

Terk eden mi?

Hangi duygunun kadrajısın?

Kesen misin,

Kesilen mi?

Biletin hangi tarafısın?

**

İkinci şiirimiz ise çok eskilerden, 1936 yılına ait. Fuat Ömer isimli “ince ve hisli şiirlerin şairi”nden… Şairin “Petek” isimli şiir kitabından bir şiir: 

YOLLAR

Karanlık geceler;

Islıklar dallarda

Varılmaz bahçeler

Uzak kumsallarda.

Durur düşünceler

Tutulmuş dillerde.

Uçar mı serçeler

Bu azgın yellerde?

Akıyor cüceler

Denize sellerde.

Korkunç bilmeceler

Eski masallarda

Taşır karıncalar

Kalbimi ellerde.

Böyle kelepçeler

Gezilmez kollarda.

Sonsuz eğlenceler

Altın gondollarda

Biten işkenceler

Dönülmez ellerde

Adımı heceler

Bir yolcu yollarda.