Okuyucularım Kırşehir’de benim eskileri anlattığım hikâyeleri ilgiyle takip ettiklerini ifade ediyorlar hep. Ben güncel ve siyasi konulardan çok eski yaşanmış hikâyeleri yazmaya devam edeceğim.
Evet Kırşehir yöresinde yaşanmış bir hikâye daha…
Yorganı ayağına kısa gelmesine rağmen, kendi kendine aşırı büyükleniyor, bıyığı balta kesmiyordu. Kendisinden önce yaşayanlardan herhangi bir miras kalmadığından, yoksul kalmış, sürekli avucunu yalıyordu.
Gittiği yerlerde düzenli çalışmazdı. Yaptığı hesaplarda devamlı içe oynar, hile ile iş gördüğünden yaşamı fırıldak çevirmekle geçerdi. Ensede boza pişirtmek öncelikli görevlerinden birisiydi.
Nereye vardı ise, kısa zamanda görevine son verildi. Çalıştığı işlerde gelir elde edemediğinden, evine bir şey alamazdı. Evinde un uçup, kepek kaçıyordu.
Tandıra yapıştırdıkları hamurla ekmek yaparlar, geçimlerini o şekilde sağlarlardı. Her gün aynı yiyecekleri yediği için bağırsakları tembelleşmiş kabız olmuştu. Eline aldığı kırık ırbıkla evin biraz uzağında bulunan ayakyoluna gitti. Def-i hacet etmek için soluğunu zorlayarak ıkınıyor, bir türlü ihtiyacını gideremiyordu.
Bacağına taktığı dizi yamalı kadife şalvar, zayıflıktan bol geliyordu. Yapacağı bir iş kalmadı. Artık ekin biçme zamanı olduğundan orakla ekin biçmeye, elleri ile mercimek ve zeyrek yolmaya gidiyordu. Orada hile ve desise yapması zordu. Önündeki yeri bitirmek zorunda idi. Yıllarca işi düzenbazlıkla geçtiğinden işler zor geliyordu. Mola saatinde yığın dibine uzandı. İstemeden hafif uyumuş, içi geçmişti. Dellal gibi tepesinde avazı çıktığı kadar bağıran tarla sahibini gördü. Uyku sersemliği ile her şeyi çift görüyordu. Adamın yaşlılıktan dişi dökülmüş, yelloz karısı ise, fan fan konuşuyordu. Çam yarması gibi iri yarı adama karşı ne yapabilirdi ki? Ağzı kalabalık, şirret, cadaloz kadının suratına baktı, kadının yüzünden şer yağıyordu. Bir an yekindi, kalkamadı. Her tarafı kırılmış gibi ağrıyordu. Şimdiye kadar dikkat mi etmemişti? Elinde bir ağrı hissetti. Hafifçe gözaltından baktığı zaman beş parmağında etyaran çıkarmış, yaranın içerisi iltihapla dolmuştu.
Tarlanın sahibi insanları çatlatasıya çalıştırıyor, kimse korkudan ses çıkaramıyordu. Zaten mevsimlik çalışıyorlardı. O işi kaybettikleri zaman hepsi aç kalabilirdi.
Birkaç mayası bozuk, cibilliyetsiz çanak yalayıcı kişi ise, adamın karşısında takla atarak, beş günde bitecek yeri bir günde bitireceklerini söyleyerek küllüm atıyorlardı.
Adamın kırıcı sözlerine karşılık boyun kesen, sadece kuru kalabalıktan ibaret olan bu adamların yaptıkları, adamı düşündürüyordu. Elinin ağrısını bahane eden adam, çalışamayacağını söyleyerek işten ayrılmak istedi. Oradaki bütün insanlar adama kin ve öfke ile bakıyorlardı. Bu gubat adamın işinde çalışmak artık adama yaramayacaktı. Zaten hile ile çalışan adamın işine hemen son verildi. Tarlada çalıştığı sırada terlediği zaman röntgen filmi gibi siyahlaşan gömleğinin üzerinde, nerede ise çamur oluşmuştu.
Elleri arkasında işsiz-güçsüz dolaşarak evlerine geldi. Koyun bakışlı eşi, kötülük yapmak için bir araya toplanmış mahalle karıları ile ağız yarıyordu.
Başına ne geldi ise, beyinsiz horoz akıllı eşinin yüzünden gelmişti. Dışarı vurulmayan bir emeli olan komşuları, kadını ayartmışlar kadında çalışmıyordu. İyi görünen, aslında bu kötü niyetli insanları derhal evden uzaklaştırdı.
Şimdiye kadar sürekli ağız dalaşı yapan, geçimsizlik kavgaları çıkaran kadın, bir anda dudu dilli olmuş, adamın etrafında fır dönüyordu. Maksadı neydi acaba?
Eş ve çocukları, adamın boş bulunduğu bir zamanı bularak hürredek üzerine çullandılar. Elini yüzünü yalıyorlardı. Adam taaccüp etti. Bu işin içerisinde bir bit yeniği vardı. Kadın anlaşılmaz, dolambaçlı sözlerle gıcırtılı kelam ediyor, eşinin hoşuna gidecek sözler söylüyordu.
İşsiz güçsüz kalmış adamın, birden haykırası geldi, “Yeter yahu” dedi.
Herkes köşeye çekildi. Bir kedi gibi pustular. Kadın, adamın hareketine ve işin gelişatına göre yeniden yaklaşmaya başladı. Adam sadece akşama nasıl ekmek alacağını düşünüyordu. O kadar ehliyal ne yiyecekti?
Gelen kadınlardan bir tanesi, evdeki kadının kafasını bozmuştu. Gözaltından hafifçe bakarak, kendi kazanmadan evdekilerin biriktirdiği parayı yiyen, serseri, haylaz oğlana komşularının kızını almalarını tavsiye ediyordu.
Diğer kadınlar alay ederek bıyığa gülüyorlardı.
Neden olmasın gız? Oğlunda aslan gibi olmuş. Gızı gaçırmayın, diyorlardı.
Herkesin arasında konuşulan bu gıybetçi kadınlar, adamın evine bir ateş düşürmüşlerdi. Evdeki kız da bu sözleri duydukça, neşeden dört köşe oluyor, gemini geveliyordu. Oğlan evlenirse sıra kendisine gelecek, mutlu bir yuvanın sahibi olacaktı.
Her yerde hokkabaz yamağı gibi soytarılık yapan oğlu, daha hiçbir işin ucundan tutmamıştı. Kadın içinde dokunaklı anlam bulunan sözlerle, adamı ayartmaya çalışıyordu.
Kadın ağzındaki baklayı çıkardı. Oğlanın boyunun yettiğini, komşu kızın kaçırılmamasını söyledi.
Hâlbuki oğlan nerede ip kaçkını kişiler varsa, onlarla arkadaşlık eder, evine hiçbir faydası dokunmazdı. Şerir birisiydi. Her gün komşularından bir tanesi davacı olur, baba ile oğlu arasında ağız dalaşı hiç gitmezdi.
Evlerinde un bile yoktu. Arpa kırmasından yaptıkları zağar ile ekmek yapmaya çalışıyorlar, geçimlerini onunla temin ediyorlardı.
Arpa ekmeği her ne kadar bağırsakların dostu ise de, yiyen insanların dizlerinde derman bırakmıyordu.
Fesat cemiyeti içerisinde bulunan kadınlar, kızın annesini de ayartmaya çalıştılar. Her gün kadınlara kızının bir tarafa verilmesi hususunda yalvaran kadın, burun şişirmeye başladı. Birazcık da nazlandı. İçinde düzensiz düşünceler geziyordu.
Ah şu kızı şuraya bir yamayabilseydim diyerek, için için göyünüyordu. Komşularının da ısrarlarına dayanamayan adam, eşini yanına alarak kızın babasına istemeye gitti. İltifatlar gırla gidiyordu. Herkes kuzu postuna girmişti. Ne hürmet… Ne hürmet…
Kızı istemeye gelen aile şaşa kalmış, ne söyleyeceklerini bilemiyorlardı. Bir defa istemekle gaflete girmişlerdi. Kızın annesi fitne fücur içerisinde idi. Ancak kesinlikle çam devirmek istemiyordu. Öncelikle bu işin bitirilmesi için nazlanarak, gerdan kırıyordu.
Tumba döşek üzerine oturmuş olan kızın büyük babasının bir anda huysuzluğu depreşerek tuturağı tuttu. Konuşulanları duymuştu. Oğlunun tongaya basmasını istemiyordu.
Bu görgüsü olmayan, hödük insanlara kız mı verilir, diye mırıldanıyordu. Bu davranışları düzensiz olan zırtapoz oğlana kızı verirlerse, geri gelmesinin gecikmeyeceğini onlarda biliyorlardı. Ancak neden dudu dilli olmuşlardı, onu kimse bilmiyordu.
Kadın ve adam birlikte kızı istemeye karar verdiler. Uzayıp giden, bir türlü sonuçlanmayan, yılan hikayesi sözleri bırakıp kızı istediler. İçeride kaşık seslerini yoldan geçen yolcular duyuyordu.
Cafcaflı sözler karşısında adam fazla dayanamayarak, kızlarının verilmesi için olayı büyük babanın üzerine attı. Büyük baba yok dese bir paralık olacak, zaten yaşlandığı için bakımdan yoksun bırakılacaktı. Kızın babası ve annesi sessiz ve gizli olarak birbirlerine kaş-göz işareti yapıyorlar, adamı devreden çıkarmaya çalışıyorlardı. Dara kalan adam, her ne olursa olsun kızı almakta kararlı idi. Eve girmek için bu olayın burada sonuçlanması gerekiyordu.
Gereksiz heyecana kapılıp, ortalığı velveleye vermeye gerek yoktu. Suyu bulandırmaya, yolunda giden işi art niyetle bozmaya da gerek yoktu.
Bunca söz ve sohbetten sonra kızı delişmen oğlana aldılar. Adamlar daha kapıdan dışarı çıkmamışlardı ki kadın isteklerini sıraladı. Hani hiçbir şey istemeyeceklerdi?
Adamlar evlerine gittiler. Büyük bir iş başarmışlardı! Günlerdir yorgundular. Hafif ve kısa bir şekilde şekerleme yaptılar. Bu onların hakkıydı canım. Oğlanı evlendirmişlerdi.
Karşılıklı ilişkiler hiç de boş geçmiyordu. Kızın annesinin, adamın ocağının sönmesine, ailenin dağılmasına sebep olacağı şimdiden belli idi. Sürekli yarı anlaşılmaz sözlerle homurdanıyor. “Getirsinler… Alsınlar… Kendilerine güvenmiyorlardı da neden oğullarını evlendirdiler” diyordu.
Görevini tam yapan fesat cemiyeti içerisindeki insanlar, adamın defterini dürmüşler, bir daha belini doğrultamayacak şekilde zarara uğratmışlardı.
Çehre züğürdü gibi suratsız, çirkin, yakışıksız kız, bir anda mühür gözlü olmuştu. Cahil olup, elifi görse mertek sanan kızın annesi ise kurularak davranıyor, oğlanın ailesine çalım satıyordu.
Adam nereden çatmıştı bu belaya? Neye uğradığını anlayamayacak kadar kötü duruma düşerek, cin çarpmışa döndü. Cebi delik bir baba, para tutmasını ve verilen işlerde çalışmasını bilmeyen bir oğlan, evdeki mevcut malzemeleri başkalarına peşkeş çeken bir kadın...
Babanın olaylar karşısında basireti bağlandı. Boş bulunduğunu, iyi düşünemediğini yeni anladı. İşin daha beterine uğramak istemiyordu. Bilmezlikten ve kadınların tahriki karşısında yanlış iş yaptığını, cahillik ettiğini şimdi anladı.
Kızın babası boş gürültü ile göz korkutarak adama ayak patırtısı yapıyordu. Sınırı aşarak, zehir zemberek konuşuyordu. Hemen düğünü ederek gelininizi alın, diyerek kol kabarttı. Bağırarak yapamayacağı şeyleri söylüyor, mangalda kül bırakmıyordu.
Fesat cemiyeti içerisinde bulunan insanlar, adamın yolunda giden işini engellemek için tekerine çomak sokmuşlardı. Kızın babası ise, akla uymayan sözde nedenlerle oğlan tarafına suç bulmaya çalışıyordu.
Adam evde ne varsa sattı. Maskaraya dönmek istemiyordu. Kaynana zırıltısı gibi ses çıkaran bu adamın sesini dinlemek istemiyordu.
Davullar tutuldu. Yiyecekler alındı. Her türlü ödemeler yapıldı. Nereden alınarak yapılıyordu?
Cümbür cemaat gelin almaya vardılar. Dil ve hareketleri kaba bir adam, göz belerterek, “Ulan biz bu çulsuza kız verdik. Kızımız babası ve annesinin uzağında oturacak. Evine de kimse gelmeyecek” diyerek bar bar bağırıyordu.
Damdan düşer gibi, düşüncesiz, patavatsız sözü söyleyen, şimdiye kadar ortalıkta gözükmeyen amcası idi.
Gırtlağına kadar borca giren adam, davranışlarını kontrol edemeyerek aşırı öfkelendi. Göz kızgınlığı ile belindeki çakaralmaz filintasını çıkardı. Gözleri ak yuvarlak görülmeyecek şekilde belermiş, sağa sola ateş ediyordu. Bu dilli ve hareketleri kaba adama bir ders vermeliydi. Korkudan def-i hacet etmek için kaçan adam, ağız kalabalığı yapmanın ve avurt satmanın cezasını ödeyecekti.
Tek atlı arabaya bindirdikleri kızı getirdiler… Evde zağardan başka hiçbir şey yoktu. Çalışmayan bir eş, fitne fücurdan başka bir şey düşünmeyen bir kaynana, yorganını ayağına göre uzatmayan bir kaynata ile birlikte bir daha sesini çıkaramayacak şekilde kızın çanına ot tıkadılar.
Zaten geçimlerini zor temin eden insanların gelin alması karşısında fesat cemiyetinde olan kişiler neşeden kırılıyorlardı.
Kısa gelen yorgan!..
İsmet Bozdağ
Yorumlar